Mustafa Dündar

Bir Toplumun ''Bağışıklık Sistemi'': Aile

Bir Toplumun “Bağışıklık Sistemi”: Aile

  Yaklaşık bir aydır bu başlık ile “aile” üzerine bir yazı yazmayı düşünüyordum. Bugün, daha önce “aile” için hiç “bağışıklık sistemi” benzetmesi yapılmış mı diye bakayım dedim. Sadece Ülke TV’de “Toplumun Bağışıklık Sistemi: Aile” isimli bir program yapıldığını gördüm. Daha önce bir TV programında bu benzetme kullanıldığı için farklı bir başlık seçmeyi düşündüm lakin vazgeçtim. Bir aydan beri bu başlık üzerinden düşündüğüm yazımı bugün yine bu başlık ile yazmamın daha iyi olacağını düşündüm.

  Aile, bir toplum için tıpkı bağışıklık sistemi gibidir. Nasıl ki insan vücudunun bağışıklık sistemi zayıfladığında hastalık kaçınılmazsa aynı şekilde bir toplumda da “aile” kurumu zayıfladığında toplumun yozlaşması, çökmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple aile bir toplumda en güçlü olması gereken kurumdur. Ailenin güçlü olması, toplumun da güçlü olması demektir. 

  Bizim medeniyetimizde aile; toplumun temelidir, en küçük parçasıdır. İnsanın; gözlerini açtığı, toplum içerisinde yer almaya başladığı ilk yer ailedir. Topluma ilişkin kuralları, değerleri ailesinden öğrenir insan.

  Toplumun, geleneklerin, değerlerin bir ürünü olan aile; insanın kimlik ve kişiliğinin temellerinin atıldığı yerdir. İnsanın kişiliği ailede oluşur. Bu sebeple aile, insanın şekillendiği yerdir diyebiliriz. Aile ne kadar sağlamsa insan o kadar sağlamdır, aile ne kadar güçlüyse toplum o kadar güçlüdür…

  Ülkemizde ne yazık ki aileyi çökertmeye matuf birçok proje yürütülmekte.

  Hemen her akşam ailenin yıpratıldığı, aile kurumunun ayaklar altına alındığı diziler yayınlanıyor. Çarpık ilişkiler, şiddet, zina, tecavüzler diziler eliyle adeta normalleştiriliyor, meşrulaştırılıyor. Yıllarca amcasının eşi yani yengesi ile gayrimeşru ilişki yaşayan insanların konusunun işlendiği dizileri izledi bu millet! Yetmez gibi “erkek” çocuklarını, o karakterin ismi ile “sözde” övdüler lakin o masum çocuklara “özde” ne büyük kötülük ettiler de fark etmediler…

  “Aile” olmadan da “aile” gibi yaşanılabileceği anlatılıyor, bilinçaltına tane tane işleniyor dizilerde! Her türlü gayrimeşru ilişki meşrulaştırılıyor ve biz de bunları çocuklarımızla birlikte izliyoruz!..

  Sabah programları, magazin programları, kadın programları ile adeta aile yok edilmeye çalışılıyor. Aileyi çökertmenin yanı sıra bu programlarda kadınların onuru, şerefi, haysiyeti de ayaklar altına alınıyor lakin kimsenin sesi çıkmıyor. Aileye ilişkin ne kadar değer varsa hepsi ayaklar altına alınıyor ve bizler adeta hipnoz olmuşçasına maaile bu programları izliyoruz.

  Şiddeti bin bir parçaya ayırdık. Artık şiddet haberi duyduğumuzda fail ve mağdura göre yorum yapar hale geldik. Kadına şiddet, doktora şiddet, hayvana şiddet… Bizler şiddeti böyle bin bir parçaya ayırdığımız sürece şiddete asla ama asla çözüm bulamayacağız.

  Mesela “kadına şiddet”ten en çok yakınanlar biziz ama bir çözüm bulabilmiş değiliz. Her “kadına şiddet” haberinin ardından yeni bir “kadına şiddet” haberi geliyor. Bunun nedeni “şiddet”i, “kadına şiddet”e indirgemiş olmamızdır. Halbuki şiddet kime karşı olursa olsun, hangi yolla olursa olsun karşı çıkılması gereken bir eylemdir. Zira şiddetin hiçbir türü kime karşı olursa olsun kabul edilemez! 

  Şiddet ile mücadele etmediğimiz gibi “kadına yönelik şiddet” ile ettiğimiz “sözde” mücadelede de esasen erkek ve kadını birbirine düşman ediyoruz. Sosyal medyada yürütülen algı çalışmaları da işin cabası… Erkek ve kadının birbirine düşman olduğu bir toplumda da en çok zarar gören kurum haliyle “aile” oluyor.

  Kadına, doktora, insana, hayvana, tabiata kime ve neye karşı olursa olsun şiddete karşıyız! Çözüm zannettiğimiz uygulamaların aslında büyük bir sorun teşkil ettiğini ve kalıcı çözümler üretilmesi gerektiğinin farkına varmalıyız!

  LGBTİ+ projesi de aileyi bitirmeye yönelik küresel bir projedir. İnsanı hedonizm üzerinden tanımlayan, hedonizmi kutsayan bir proje. Bu proje ile erkek ve kadın dışında yeni cinsler inşa edilmeye çalışılıyor.

  Bu proje insanın cinsel ihtiyaçlarını hemcinsleri üzerinden veya başka yollarla da giderebileceğini, haz alabileceğini söylüyor. Çocuk yapmak için kadın ve erkeğin bir araya gelmesine gerek olmadığını, farklı yollardan da çocuk sahibi olunabileceğini söylüyor. Yani iki eşcinsel erkek veya kadın birlikte yaşayabilir ve farklı yollardan çocuk sahibi olabilir. İki kadın ve çocuk/lar/dan müteşekkil bir topluluğa “aile” denilebilir mi? Onların kimisine göre denilebiliyor.

  Bu proje ailenin kökünü kazımaya matuf bir proje olmakla birlikte aynı zamanda insan türünün de sonunu getirme tehlikesini barındırıyor. Eşcinsel ilişkiler ile birlikte üremenin de önüne geçen bu proje ile insan türünün sonunun gelmesi de kaçınılmazdır!..

  İnsan hakları, hoşgörü, adalet vs. gibi kavramlar kullanılarak meşru ve masum hale getirilmeye çalışılan bu proje, transhümanizm ve posthümanizme de açılan bir kapıdır.

  Bu proje ile aileye ihtiyacın olmadığı aşılanmakta, eşcinsellik üzerinden “aile” mefhumu yok edilmektedir. Mesele LGBT bireylerin haklarından daha büyük!

  “Aile”yi yıpratanlara, ortadan kaldırmak isteyenlere baktığımızda bunların insan türünün sonunu getirmek isteyenler; “süper insan” hayalleri kuranlar olduğunu görüyoruz.

  Aile bir toplumun bağışıklık sistemidir!
  Aile, toplumun bağışıklık sistemi, çökerse toplum çöker.
  Toplumun çökmesi demek hayatın bitmesi demek.
  Toplumun çöküşü, beraberinde insanlığın da sonunu getirecektir!
  Aileyi, bağışıklık sistemimizi, güçlendirmeliyiz!
  İnsanlığı, ancak ve ancak aileyi ihya ve inşa ederek kurtarabiliriz!

  Vesselam...

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri