Yusuf Yeşilkaya

Geçmiş Peşini Bırakmaz

GEÇMİŞ PEŞİNİ BIRAKMAZ

İlkbaharın cömert yağmurları ile ıslattığı topraklar, ipek yorgan gibi yumuşak durumdayken, eşimi ve çocuklarımı alıp doğru bahçeye götürdüm. Kızım, kirazı çok sevdiği için onun adına kiraz, oğlum için kayısı, eşimle bana da elma fidanı diktik. Bahçemizin değişik yerlerine altı adet meyve fidanı diktik.

Ailece diktiğimiz fidanlara gözümüz gibi bakacağız. Bu fidanlar büyüyecek. Ağaç olacaklar. Meyve verecekler. Meyvelerini hem biz yiyeceğiz hem de çocuklarımız yiyecekler. Belki de torunlarımız bile bu fidanların meyvelerini yiyecekler. Torunlarımız elini kiraza uzattığında:

“—Dedem ne iyi yapmış şu kirazı diktiğine…”  diyecekler belki.

Belki elmalara bakıp, kayısıları tattıktan sonra:

“—Büyük annem keşke birkaç tane de armut yetiştirseydi.”  diyecekler.

Yetiştiremediklerimiz için bize sitem etseler de yetiştirdiklerimiz için teşekkür edeceklerini umuyorum. Çünkü biz yani ben, eşim, kızım ve oğlum; dedeme, anneme ve babama yetiştirdikleri için teşekkür ediyoruz. Yetiştiremedikleri için ise sitem ediyoruz.

Tıpkı meyve fidanları gibi ardımızda yetiştirdiğimiz eserlerimizle anıyor insanlar bizi. Başta yakınlarımız olmak üzere çevremizdeki insanlar, geçmişimizi değerlendirirken eserlerimize bakıyorlar. Nasıl yetiştiğimize, nasıl yetiştirdiğimize bakıyorlar. Ve neleri yetiştiremediğimize, hayatta neleri ıskaladığımıza bakıyorlar. Nerede ve neyi pas geçtiğimize, nerede hedefi on ikiden vurduğumuza bakıyorlar.

Özellikle gençlerimiz, iş başvurusu için gittikleri şirketlerin insan kaynakları departmanında, kendilerinin geçmişlerini sorgulayan taleplerle karşılaşıyorlar. Bilgi ve deneyimlerini önemsemenin yanı sıra İK direktörleri, işe alacakları adayların mazileri ile ilgili referanslara çok büyük önem veriyorlar. Çünkü insanların geçmişlerine bakarak, şu anki durumları ve gelecekleri hakkında bir fikir edinebiliriz.

Bu gün taşıdığımız unvan, toplumsal statümüz, çevremizdeki itibarımız, geçmişimizden bağımsız pozisyonlar değildir. Olumlu ya da olumsuz toplumsal kimliğimizi bu gün, birden bire, göz açıp kapayacak zamanda elde etmedik. Bu günkü duruşumuzun temelinde, dün yaşadıklarımızın harcı mevcuttur. O harç ve o temel getirdi bizi buralara. Geçmişteki gayretimizin ya da ataletimizin sonucu olarak bu gün buradaysak, yarın da bu günümüz geçmiş olacak. O halde kaliteli bir geçmiş oluşturmak bizim elimizde.

İnsanın kendisini geliştirme adına, yanlış tutum ve davranışlarını değiştirme yoluna gitmesi elbette takdir edilecek bir durumdur. Ancak söz konusu davranış değişikliklerinin bireysel ve toplumsal gelişime katkıda bulunacak türde olmasına dikkat edilmelidir. Bulunduğumuz noktadan geriye doğru gidişin de bir değişim olduğunu ama negatif bir değişim olduğunu hatırdan çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum.

Tutum ve davranışlara yansımayan bir değişimi, sözel olarak ifade etmenin hiç kimseye bir yararı olmayacağı aşikârdır. Yani gelişim noktasında hiçbir adım atmadan, durduk yere “Ben değiştim!” dersek kimseyi inandıramayız. Bu nedenle ”Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” atasözünü bize hatırlatırlarsa kırılmamak lazım.

Kişisel gelişim ve değişimle birlikte, çocuklarımıza ve torunlarımıza tertemiz bir geçmiş miras bırakmak istiyorsak, bu günü adam gibi yaşamalıyız. Yarın, bu günün geçmiş olacağını düşünürsek, bu günü adam gibi yaşamanın zorunluluğunu ortaya koymuş oluruz. Şayet bu günü adam gibi yaşamayı başarabilirsek, adam gibi bir geçmişe sahip olabiliriz.

Kaliteli bir geçmişe sahip olmak insanlara gurur verir, mutlu eder. Ancak temiz bir sicil bırakabilmek için hayatı, arkamıza dönerek yaşamak da yaşamın kendisine haksızlık olur. Sürekli dün yaşadıklarımızı sorgulayarak, bu güne ve yarına yüzümüzü çevirememek yaşam adına, kendimiz ve sevdiklerimiz adına kayıp olarak algılanır.

Seminerlerimde ve yazılarımda ısrarla vurgulamaya çalıştığım hadise şudur: Bu günün hakkını verelim. Bu günü dolu dolu yaşayalım. Yarın, bugünden “dün” diye bahsedeceğiz.

—Keşke dün şunu yapsaydım.

—Keşke dün bunu yapmasaydım.

—Keşke, sevdiklerime bu acıyı yaşatmasaydım.

—Keşke onlar için daha fazlasını yapsaydım!

Keşkeler, hayatımızda ne kadar çok ise yanlışlarımız da o denli çok demektir. Tıpkı silgisini çok kullanan öğrencinin, çok hata yaptığını bir anlamda kabullenmesi gibi keşkeler hayatımızın kullanamadığımız silgisi durumundadır. Kullanamadığımız silgisi diyorum çünkü keşkelerin yaşanmışı iptal etme ve düzeltme gibi bir şansı yoktur.

Bütün bunlarla birlikte; sınavda öğrencinin yaptığı hataların sınav puanını düşürdüğünü bilmek kaydıyla yanlış yaparım korkusuyla hiç yapmamaktan ve hiçbir soruyu cevaplamamaktan daha iyi olduğunun farkında olursak her halde kazançlı oluruz diye düşünüyorum.

1 Yorum

Mustafa Küçükte

Mustafa Küçükte

14 Nisan 2020
Kaleminize sağlık hocam

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri