AV. FEVZİ KONAÇ

Hırsızlık & Ekonomik Kriz & İnsan Ve İman Krizi

HIRSIZLIK & EKONOMİK KRİZ & İNSAN ve İMAN KRİZİ

Uzun zamandır bu konu üzerine bir yazı kaleme almak istiyordum. Kayseri Emniyet Müdürümüzün sosyal medyada twitter üzerinden şu paylaşımını görünce şimdi tam zamanıdır, dedim. Açıklama şöyle idi.

"Son beş günde hırsızlıkla ilgili yaptığımız operasyonlarda; toplam 49 olay aydınlatılmış, 58 şüpheli ile hırsızlıktan araması olan 19 şahıs yakalanmış, toplamda 77 kişiye hırsızlıktan işlem yapılmıştır. Suçun her türüyle azimle mücadeleye aralıksız devam etmekte kararlıyız."

Yukarıdaki açıklama ifade ettiğim gibi Sn. Kayseri Emniyet Müdürü'müzün twitter hesabından yaptığı bir paylaşımdı. Şunu öncelikle belirtmek isterim. Hem hırsızlık hem de narkotik (uyuşturucu ticareti ile ilgili) anlamda yapılan operasyonları takip ediyor ve emniyetimize teşekkürü bir borç biliyorum. Suça ve suçluya geçit vermemek konusundaki gayretlerini takdir ve tebrik ediyorum.

Birkaç gün önce babam aradı ve bağ evimizin etrafındaki bütün evlere hırsız girdiğini ve gündüz vakti bile hırsızların hiç sakınmadan evlerin kapı ve pencerelerini sökerek korkusuzca evleri soyduklarını anlattı. Bağ evimizi sigortalatmaktan bahsetti. Bunun haricinde kendi oturduğumuz mahallemizde komşularımızın şikayetiyle sahte plakayla yakalanan bir aracın hırsızlık öncesi keşif yaptığının tespit edildiğini, şahısların başka illerde hırsızlık yapan bir ekip olduğunu ve muhtemelen evlere girmeden önce keşif yapmak amacıyla mahallemizde dolaştıklarının tespit edildiği konuşuldu. Bir ağabeyim anlatıyor; “adamlar öyle cüretkâr ki; çaldıkları bakır eşyaları şehre belediye otobüsü ile şehre getiriyorlarken şikayetçi oldum, otobüs direkt emniyete götürdü bizi, sonra hırsızlar beni tehdit etti ve kaçtı.” dedi. Mesleğim gereği son yıllarda görüyorum ki duyduğum yüzlerce vaka üzerinden hareketle hırsızlık suçu şehrimizde zirve yapmış durumda.

Bilemiyorum polisiye tedbirlerle bu kötü gidişata ne kadar engel olunabilir? Basit mantıkla bakınca aslında polisimiz suç işlendikten sonra suçlunun yakalanması için inisiyatif alsa da iş işten geçmiş oluyor. Yani testi kırıldıktan sonra suçluyu yakalamak neyse de asıl mesele suç işlenmeden bir şeylerin yapılması gerektiğidir.

Bir TARİH ve ŞUUR dersimizde 1600’lü yıllarda batılı bir oryantalistin seyahatnamesinde yazdığı bir anekdotu anlatmıştım. Payitaht İstanbul’da gördüklerinden dolayı toplumun dürüstlük konusunda nasıl ahlaki bir zirvede olduğunu kaleme aldığı hikaye şöyle; O seyyah diyor ki; “İstanbul’da herhangi bir semt ve sokakta değerli bir eşyanızı unutsanız ve aradan birkaç gün geçince hatırlayıp eşyanızı unuttuğunuz yere gitseniz, eşyanızı orada aynı şekliyle bulursunuz. Çünkü Osmanlı insanı inandıkları tanrının koyduğu kurallar gereği, kul hakkı ve helal/haram konusunda ölümden sonra hesaba çekilecekleri korkusu ve ahlakı taşır. Kimse kendi mülkiyetinde olmayan bir eşyayı sahibinden habersiz almaz ve kullanmaz. Velhasıl şehrin sokakları güvenli insanı ise emindir” Batılı bir bakışla ecdadımız böyle idi.

Masal gibi değil mi? Bu anlatılan kişiler bizim ceddimiz ve dedelerimiz. Onların ahvadı olan bizlere ne oldu Allah aşkına? Millet olarak bu nasıl savrulmadır? Bu nasıl bir bozulmadır? Şunu net olarak ifade etmeliyim ki; ne polisimizin ne de adli tedbirlerin tek başına bu kötü gidişatı durdurmaya gücü yetmez. Bu vaka sayısındaki artışı engellemeye polisimiz tek başına yetişemez. Hırsızlık ihbarı için karakollara giden vatandaşımızın tespiti üzerinden anlaşılan o ki; polislerimiz bıkmış. Karakollar artık hırsızlığı vakayı adiye olarak görüyor. Mevzuatın boşlukları nedeniyle bu suçun yeterli bir müeyyidesinin olmadığını gören polisimizde motivasyon kaybı var. Yakalayıp adliyenin ön kapısından teslim ettikleri hırsız, bunlar adliyeden çıkmadan adliyenin arka kapısından çıkıp gidiyor. Hukuk ve mevzuat bu konuda aciz ve hakim savcıların eli kolu bağlı.

Peki ne yapmalı?

Yakalanan hırsız sayısıyla ilgili rakamları paylaşırken öncelikle (Sn. Müdürümüzün paylaşımı caydırıcılık olsun anlamındadır bunu bilmekle beraber) bunun utanılacak bir durum olduğunu görmeliyiz. Suç işlenmeden önce suça giden yolları kapatmak ve suç işleyen kişilerin içindeki suça olan meyli engelleyecek tedbirler almak zorundayız. 400 yıl önceki dedelerimizi geri getiremeyeceğimize göre ecdadımızın ahlakını ve güvenilirlik ruhunu inşa eden imanı bugüne taşımaya mecburuz ve muhtacız.

Daha ilk eğitim sırasında mülkiyet kavramını, başkalarının mallarına haksız el atmanın ahlaki kötülüklerini, helal ve haram kavramlarının manevi iklimini, bu dünyada hukuktan ve cezadan kurtulmakla kurtulunmuş olunmadığını, inancımız gereği bir de ahirette hesaba çekilme riskini anlatmalı ve hatta çocuk yüreklere bu ruhu nakış nakış işlemeliyiz. Ya böyle bir neslin temellerini “seküler bakışların eleştirilerine hiç kulak asmadan” atacağız ya da bu değerlerin inşa etmediği insanlar eliyle her gün yakaladığımız hırsızların hüznüyle kahrolmaya devam edeceğiz. Hırsızlık konusunda yüzyıllar boyunca Allah inancının ve ahiret hesabı endişesinin tek başına kontrol ettiği insanımızı, gelinen noktada şehrin ve AVM’lerin her tarafına monte ettiğimiz yüzlerce Mobese ve güvenlik kameraları, her sokakta cirit atan polisimiz, bekçimiz, ceza kanunlarımızdaki müeyyideler ve binlerce hakim ve savcımız kontrol edemiyorsa, neyi kaybettiğimizi acilen sorgulama vaktidir. Hırsızlığı ekonomik krizle açıklamaya çalışanlara asla diyerek, bunun bir insan ve iman krizi olduğunu söylemek görevimizdir.

Teşhis tamamda, tedavi nedir? diye sorduğunuzu duyar gibiyim. İlaç çok basit; içinde bulunduğu her şeyi süsleyen; ÖNCE AHLAK ve MANEVİYAT.  

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri