HAŞİM AKIN

Uzak / Yakın

Uzak / Yakın

Derdimi herkesten fazla sanırdım
Dert ile yaşarken ölenler varmış.
Ey gönlüm! sen benden neler istiyorsun
Mutluluk yetinmektir bunu bilmiyorsun.
(Orhan Gencebay)

Bazen sözler insanın boğazına düğümlenir. Konuşmaktan bile kaçarsınız. Susmak içinizi yakar, konuşmak gönlünüzü parçalar. Bunu yaşamayan var mıdır? Sanmam... Bu hayatta yaşayan her insanın tıkandığı yerler olmuştur.

Neyse ben sadede geleyim.

Geçen hafta bir mülteci kampına ziyaretimiz oldu. Yanımda Burkina Faso’nun yerlisi Abdüsselam isimli bir arkadaş da var. Normal hayatta konuşup sohbet etsek de yakın zamanda bu kadar uzun süre baş başa kalmamıştık. Onunla daha özele inen sohbeti yapabilme imkânımız oldu.

Onu dinleyince ben halimden ve şikâyetlerimden utandım. Uzun zamandır neredeyse her gün bana annemin sağlığını sormuştur. Her defasında onların şifası için de dua etmiştir. Biz de bunun için her defasında teşekkür ettik. Bitti mi? Bize göre evet... Ancak yanan başka bir ateşi görememişim.

Bu sefer ben ona sordum ayrıntılı bilgilerini. Babası 2018 de o Türkiye’den geldikten sonra vefat etmiş. O zaman köyüne gitmiş. Sonra? Sonra bir daha gidememiş. Onun köyü başka bir devlet sınırlarında değil. Köyü ülkenin kuzeyinde bulunan Djibo şehrinin sınırları içinde. Niçin gitmemiş? Terör nedeniyle köyüyle olan tüm bağlantılar kopuk. Orada yaşayanlar sanki başka bir yerde veya esir kampında yaşıyor. Annesini dört yıldır görmüyor. Orada olumsuz bir şey duysa oraya gidebilme şansı yok. Onlar da buraya gelemez.

Tabi ben ailemi ve anne babamı 6000 km. uzakta bırakıp geldim. Lakin gidip Türkiye’deki ailemle buluşmamı engelleyecek tek neden var. O da bilet fiyatları. Onun dışında acil bir durumda gitmeye mani olan bir etken de yok. Ben dayanamayıp “o zaman ben senden daha çok görüyorum ailemi” dedim. “Tabi hocam sen istersen akşama gidersin” dedi. Bunu üzerine sustum... Yutkundum... Yeni bir cümle aradım. Sadece “bu zalimlere ve onların her türlü destekçilerine Kahhar sıfatınla muamele edesin Ya Rabbi!” diye dua edebildim. Allah’ım bu zalimlere fırsat verme, onları senin kahhar sıfatına havale ediyoruz. Gerçekten çok zor bir durum...

Telefon imkânını sordum. O da çok zor dedi. Bazen günlerce ararsın da ulaşamazsın. Ya hatlar yoktur, ya da onların şarjı bitmiştir. (Köyde elektrik yok. Teröristler bulup imha etmemişse güneş elerjili bataryalar kullanılacak)Yıllardır aynı köyde yaşadıkları Fullani komşularının ihanetine tanık olmak ve onlar tarafından öldürülmek veya ölüm korkusu yaşamak gerçekten çok acı. Bu durum çok acı haber ve beklentilerin işareti gibi de geliyor.

Bölgede devlete ait neredeyse hiçbir hizmet kalmamış. Okullar kapanalı yıllar oldu. Hastanelerde görev yapan tüm personel bölgeyi çoktan terk etti. Ben de merak edip sordum. “Sizin orada hastalanan da olacaktır elbette... Böyle bir durumda ne yapıyorlar?” Cevap gayet basit ve geleneksel oldu. “Hocam ben doğduğumda bizim orada doktor yokmuş. Ben evde köylü kadınların yardımıyla doğmuşum. Şimdi de aynısına döndük. Orada hiçbir doktor ve sağlık görevlisi yok. Orada yaşayanlar ağaç yaprakları, otlar ve çiçekleri topluyor, bundan yüz yıl önce yaptıkları ilaçları üretiyor ve onunla tedavi olmaya çalışıyorlar. Onun dışında yapılacak bir şey de yok.”

Dönerken “Ne güzle oldu. Biz şimdi mültecilere yardım ettik. Ama ben daha kötü durumda olan aileme el uzatamıyorum” dedi. Ben bir kez daha yutkundum.

Onu tam anladım mı? Bunu bilemem.

Yani eşekten düşmeyen bunun acısını tam anlayamaz sanırım.

Benim aileme ve yakınlarıma hasret ve özlemim dindi. Şimdi ona bakınca yutkundum ve çaresizliğin girdabıyla sesimi çıkaramadım.

Buna dua etmekten başka çareniz yok. Onu biliyorum.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri