Av.Fevzi Konaç

Yalakalık Bir Sanattır Ama (!)... Kazananlar Hakkı Söyleyenlerdir.

YALAKALIK BİR SANATTIR AMA (!)... KAZANANLAR HAKKI SÖYLEYENLERDİR. 

Ülkemizde siyaseten son yaşananları tartışmalar, çıkarılan bazı yanlış kanunlar ve Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen kimi değişiklikler gözönüne alındığında, liderlerin en büyük handikapları da/şansları da etrafındaki insanlardır dersek, yanılmayız. Tarih okumalarında hep, ecdadımızın büyük liderlerinin yanında onları madden ve manen uyaran değerli ilim, devlet ve din adamlarının varlığını görüyoruz. Osman Gazi’nin Edebalı’sı, Orhan Gazi’nin Geyikli Babası, Fatih’in Akşemseddin’i, Yavuz’un Zembilli Ali Efendisi, Kanuni’nin Ebussuud Efendi’si bunlardan bazılarıdır. Bu güzel insanlar Sultanı hak yolunda tutmak adına, cesaretle sergiledikleri dirayetleriyle anılırlar ve arkalarından dua edilir. Yüzyıllar boyunca İslam öğretisinden hareketle bizlere de ahlak olarak hata ve kusurlarımızı gösterecek dostların ve arkadaşların varlığı için dua etmemiz öğretildi.Çünkü beşer şaşardı. Bundan korunmanın en güzel yollarından biri, bizi hatadan uzak tutacak samimi dostların varlığı idi. 

Sultanların, padişahların, kralların en büyük gücü nasıl ki etrafındaki kaliteli kadrolarsa, en büyük handikapları ise bu vasıfları taşımayan niteliksiz, kalitesiz, kişiliksiz yalaka kadrolardır.Devlet idaresinde yanlış yapılabileceği, insanın kusurlu olabileceği ortada iken, buna engel olacak ve doğruya doğru, eğriye eğri diyebilecek yardımcılara ne kadar çok ihtiyaç olduğu ortadadır. 

Bu nitelikteki kadrolarda bulunması gereken en önemli vasıflardan biri cesaret ve özgüvendir. Emri altında çalıştığı liderinin veya amirinin yanlışına, cesaretle müdahale edecek özgüvene sahip bir karakterdir. Eğer liderlerin ve makam sahiplerinin etrafında bu kalitede yardımcılar yoksa, risk büyüktür. “Çok Yaşa Padişahım” mantığı ile her yapılan icraatı ve ileri sürülen fikri tasdik etmekten öte bir vasfı olmayan kadrolar, liderin/idarecinin en zayıf tarafıdır. Bu tavır yalakalıktır, yalakalık aslında bir meslektir/kadrodur ve sahibini geçindirir. Tarihte bu tip devlet erkanına örnek çok isim bulabiliriz ama yakın tarihimizde eğitimin içinde ismi çokça zikredilen Hasan Ali Yücel’i, bir hatıradan dolayı sizlere aktarmak isterim.

Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra sohbeti başlayınca Mustafa Kemal Hasan Ali Yücel'e:

        “-Bugün lisede sizin mantık kitabınızı karıştırırken, "Matematikte Usul" diye bir bahis gördüm... demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca, Hasan Ali Yücel, "Biraz paşam" diye cevap vermiş...

        Bunun üzerine Mustafa Kemal’in: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru sorması üzerine Hasan Ali Yücel, gayet mütevazı bir şekilde:

    - "Huzurunuzda bana derler Paşam!"cevabını vermiştir...

(Vakkasoğlu, Vehbi; Devrimlerin Deviremediği, Yeni Asya Yay., İstanbul/1993, s.96)

Bu cevabın sahibi bahsedildiği gibi daha sonra Milli Eğitimin yol haritasını çizmiştir. Elbette yaptığı iyi icraatları olabilir ama bu hikayede geçen şekliyle çizdiği karakter, fevkalade renksiz ve yalaka bir insan tipidir. Gazi Mustafa Kemal’in iktidarında etrafında bulunan kadroların büyük bölümünün, bu nitelikte insanlardan oluştuğu görülüyor. O dönemin hayırla anılacak hizmetleri olduğu gibi, milletimize ödetilen, büyük bedellere sebep olan zulümleri de görmezden gelemeyiz. Bu yazının konusu bu olmadığı için sadece o dönemin devlet erkanının yapısını anlatmak adına bu şahsa dikkat çekmek isterim. 

Eğer bu karakterde değilde, etrafında, Devlet Başkanı Mustafa Kemal’e yanlış icraatlarında hayır diyebilecek bir kadro olabilseydi, yaşanan acı travmaların bir kısmına engel olabilirdi, diye düşünüyorum. Ben sıfır hükmündeyim diyen bir bakanın idare ettiği Milli Eğitim, nasıl bir savrulmanın makamı olmuştur yakın tarihin gerçek hikayesinde hepsi kayıtlıdır. Çünkü makamları şereflendiren o makamın sahibinin ortaya koyduğu icraatlarıdır. Ama makamları korumaktan başka alameti farikası olmayan biri için, yalakalık, makamı korumanın ve menfaati temin etmenin en kolay yoludur. Ve adam kıtlığının yaşandığı Cumhuriyet’in ilk dönemleri, devlet ideresinde bu tiplerin cirit attığı bir süreç olmuştur.

Bu hikayeden hareketle dersler çıkarmalıyız. Siyaseten bölünmenin bizleri getirdiği nokta ortada iken, hataya ve yeni tartışmalara sebep olacak yanlışlara hakkımız yoktur, diye düşünüyorum. Konumumuzu korumak için, hatalarını gördüğümüz halde yöneticimize ses çıkarmamak, en azından büyük bir vebaldir. Bu ülkede “Tek Adam” eleştirilerinin tarihimizden gelen bir zaaf olarak gündemden hiç düşmediği göz önüne alınırsa, hangi dönem olursa olsun şayet öyle ise “o tek adamın” en büyük şansı, onu hatasından alıkoyacak iradeli ve vakarlı yardımcıları ve ekibidir.

Bugün geçmişten ders alınması için hala fırsatımız vardır. Ülkemizde idari sistem tartışılırken, güçlü karaktere sahip devlet adamları değerlidir.  Doğruları söyleyebilme erdemi kimi zaman bedel ödetse de kişiye, vicdani anlamda kazananlar, doğru zamanda ve zeminde, usule uygun olarak hakkı savunanlar ve hataya itiraz edenler olmuştur. 

Son söz olarak bu yazının kaleme alınma amacını özetlersem; iç ve dış siyasette bu kadar risk ve karar alınırken, ülke idare edilirken Reis insandır ve hata yapabilir. Tarihte Osmanlı Sultanlarını güçlü kılan husus, onlara yol arkadaşlığı yapanların dirayeti ve cesaretidir. Tartışılan Cumhurbaşkanlığı sisteminde, dirayetli ve özgüvenli ekibi onun asıl gücüdür. O yüzden hata ihtimali görülen işlerde onu uyarmayan yol arkadaşlığında hayır yoktur. Menfaati gereği böyle davranan kim olursa olsun yalaka konumuna düşer. Bu asla unutulmamalıdır. 15/12/2109  

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri