Yusuf Yeşilkaya

Yapmayın Beyler

YAPMAYIN BEYLER
                                                                                                                  [email protected]   Yazının başlığını okuyan okurlarımız, cinsiyetçi bir yaklaşım olduğunu düşünebilir. Evet, aslında tam da öyle bir yazı. Bu yazımızda sizlerle yaşadığım bir sosyal deneyi paylaşmak istiyorum.
              Çekirdek ailemizin Kayseri’de yaşayan üyeleri ile sadece Pazar sabahı kahvaltıda bir araya gelme imkânımız oluyor. Eşim kahvaltıyı hazırlarken ben de masayı düzenlemeye çalışıyorum. Masaya bıçak, çatal, bardak falan koyunca çok iş yapıyormuş moduna giriyorum. Tam ekmek sepetini masaya götürürken dışardan bir ses geldi. Baktım bir araç geri manevra yaparken duvara vurmuş. Bendeki refleks tepki:
Al işte güzel arabayı duvara vurdu kadın. Allah’tan kimse yoktu o anda.
Eşimle birlikte balkondan bakıyoruz. Sürücü, henüz araçtan inmedi ve kim olduğu gözükmüyor.
- Kadın olduğunu nereden biliyorsun?
- Başka kim yapar böyle basit bir kazayı?
              Biraz sonra baktım araçtan orta yaş üzeri bir hanımefendi değil beyefendi indi. Tabi ben biraz kızardım. Ama pes etmeye niyetim yok. Hala genelleme yapıyorum:
- Ama bu tür kazaları genelde kadınlar yapıyor. Sen de biliyorsun.
- Erkekler hata yapmıyor mu yani?
- Erkekler de hata yapıyor ama siz kadınların şu trafiği felç etmeniz yok mu? Uyuz uyuz gidip sonra bize hata buluyorsunuz.
- …
Eşim baktı, bendeki önyargıyı değiştirmek zor. Farklı bir öneri ile geldi.
- Biliyorsun benim araba HB yani küçük otomobil. Seninki sedan yani benimkine göre biraz daha büyük. Önümüzdeki bir hafta arabaları değişelim. Sen benim araba ile okula git gel. Ben de senin arabayı kullanayım.
- Ne alaka şimdi? Arabaları değişmek falan?
- Haftaya Pazar kahvaltıda bunun ne için olduğunu söyleyeceğim. Ama önerimi hemen geri çevirme.
- Olsun bakalım. Ne göreceksek görelim.
    Pazartesi küçük arabayı ben, benim arabayı eşim aldı. Bismillah deyip düştük yollara. Evin önünden çıktım. Rahmetli babamın, büyüklerimin öğrettiği şekliyle dualarımı okuyorum. Durduğum ilk kırmızı ışıkta, lüks bir araç benim önüme geçti ve yaya geçidinde beklemeye başladı. Şoför camı açık, sol kol dışarda, elinde sigara, maske dikiz aynasına iliştirilmiş, yüksek sesle müzik dinliyor. Yaptığı hatayı hiç üstüne almıyor, her şey normal sanki. Sabah sabah arıza çıkarıp haftaya negatif enerji ile başlamayalım diye ben de bir şey yokmuş gibi davrandım. Işık yandı. Tabi kendi ışığı geçtiği için göremiyor. Arkadaki araçlar korna çaldı. “Ne var?” anlamına gelen bir el hareketiyle yola devam etti.
              Okula gidene kadar, yol boyunca sağımdan solumdan araçlar akıp gitti. Ha geçerken bir de tam görüş mesafesine gelince bana bakıp gitmelerine şaşırdım. Çünkü akan trafiğin normal seyri içinde gidiyordum. Yani trafiği tıkama veya bir kural hatası yapmadım. Şaşırdım, bu insanlar bana neden bakıyor diye. Sonra dikkatle gözlemlediğimde HB türünde küçük arabaların tamamının yanından geçerken aynı odun gözleri gördüm.
              Özellikle trafiğin yoğun olduğu bölgelerde otobüs ve servis şoförleri dâhil, üstüne üstüne araç sürmeler, rahatsız edici tarzda korna çalmalar, anlayamadığım iltifatlar(!), trafikte her türlü önceliği ve üstünlüğü kendinde görmeler, daha neler neler…
              Oysa ben her zamanki gibi araç kullanıyordum. Ve her zaman araç kullanırken bu tacizlere muhatap olmuyordum. Kimse bana öyle sert sert ya da ters ters bakmıyordu. Önüme araç kıran olmuyordu. Herkes kendi yolunda gidiyordu. Ya da ben öyle zannediyordum. Neyse bütün bu olumsuzlukları pazartesi sendromuna bağladım. Haftanın ilk günü, insanlar gergin herhalde dedim.
              İş dönüşü benzer uygulamalar, ertesi gün, daha ertesi gün aynı uygulamaları görünce eşimin niçin arabaları değişelim dediğini hatırladım. Kadının, bir bildiği varmış dedim. Pazar kahvaltısında arabasının anahtarını verirken “anladın mı yoksa anlatayım mı? “ dedi.
              “- Anladım” dedim. Başım öne eğik, omzum çökük.
              Toplumumuzda maalesef küçük araçları kadın sürücülerin kullandığı yönünde bir yargı var. Büyük ölçüde doğru bir kanaat aslında. Ama trafikte yol verdiğimiz, geçiş önceliği verdiğimiz, önceliği hak ettiğini düşündüğümüz araçlar, inanın ambulans itfaiye bile değil. Lüks ve büyük araçlar, her zaman önceliği hak ediyorlar değil mi? Peki küçük araçlar? Altta kalanın canı çıksın. Yani trafikte de “ye kürküm ye” diyoruz.
Dostlar, çekirdekten yetişme hızlı şoför olabiliriz. Hızlı, dikkatli, pratik araç kullanabiliriz. Çok iyi araç kullanan kadınlar olduğu gibi acemi diye nitelendirebileceğimiz kadın sürücüler de olabilir. Dahası ürkek davranan, yavaş giden, kural hatası yapan kadın sürücüler de olabilir. Amaaaaa!
       Hiçbir kadın taciz edilmeyi hak etmiyor!
       Hiçbir kadın küfür edilmeyi hak etmiyor!
       Hiçbir kadın hakaret edilmeyi hak etmiyor!
       Hiçbir kadın odunluk yapmayı hak etmiyor!
Yapmayın beyler!
Hele ki bu kadınlar, her birimizin eşi, kızı, annesi, kardeşi iken.

 

 

             

               

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri