MUHAMMED SEFA RUMELİ

İZZEDDİN KASSAM...

Osmanlı Ordusunda Bir Garnizon İmamı;
Şehit Alim Şeyh İzzeddîn Muhammed el-Kassâm…

Takvimler 19 Kasım 1935 tarihini gösterdiğinde, elli üç yıllık ömrünü emperyalizm, siyonizm ve faşizm gibi  sömürgeci  ideolojilerle mücadele ederek geçiren  büyük alim İzzeddîn el-Kassâm, İngilizler tarafından düzenlenen kanlı bir baskında katledilmişti.

Vefatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen mazlum Filistin halkının özgürlük sembolü olmaya devam eden şehit alimin, iki ay önce  ahirete irtihalinin 88. yıl dönümü olması hasebiyle aziz ruhunu yad etmek ve  cihada adanmış  yaşam öyküsünü kısaca anlatmak istedik.

***

Gazzeli direnişçiler tarafından 7 Ekim’de başlatılan Aksa Tufanı harekâtından sonra adını daha fazla duymaya başladığımız  âlim, ârif ve mücahit İzzeddîn bin Abdülkadir bin Mustafa bin Yusuf bin Muhammed el-Kassâm, 1882 yılında Suriye'nin Lazkiye şehrine bağlı Ceble beldesinde doğmuştur.

İzzeddîn el-Kassâm’ın  babası  Kâdiri Şeyhi Yusuf bin Muhammed el-Kassâm,  büyük bir  alim ve müderris olması hasebiyle Şeriat mahkemesine üye olarak seçilmiş   önemli bir  mutasavvıf ve kanaat önderi; validesi ise ilmi hususlarda kendisini yetirmiş münevver ve zeki bir hanımefendi olarak bilinmektedir.

Çocukluğu Ceble'de geçen İzzeddîn, ailesinin teşviki ve desteğiyle çok küçük yaşlardan itibaren İslami ilimler ve matematik başta olmak üzere birçok alanda dersler almıştı. Baba Şeyh Muhammed el-Kassâm, on dört yaşına giren oğlu  İzzeddîn’i,  küçük oğlu Fahreddîn ile beraber daha iyi bir eğitim alabilmeleri için Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan el-Ezher Üniversitesi’ne göndermişti.

1909 yılına kadar Mısır'da kalan İzzeddîn el-Kassâm, Muhammed Abduh ve Abdülmâlik el-Alemî gibi dönemin önemli alimlerinin rahle-î tedrîsinden geçmişti. Derslerden vakit bulduğu zamanlarda, siyasi gelişmeleri yakından takip eden genç İzzeddîn; M. Reşîd Rızâ, İzzeddîn Alemüddîn et-Tenûhî, Züheyr eş-Şâvîş ve Ali et-Tantâvî gibi devrin önemli ve etkili şahsiyetleriyle arkadaşlıklar kurarak düşünce ufkunu geliştirmiş, bu sayede dünya gündemini daha doğru bir şekilde tahlil etmeye başlamıştı. Askeri faaliyetler açısından ise İngilizlere karşı verdiği mücadeleyle Arap coğrafyasının sevgisini kazanmış Mısırlı Ahmed Urâbî Paşa'dan oldukça etkilenmiştir.

El-Ezher’den icazetini alır almazmemleketi Ceble'ye giden İzzeddîn, burada müderris ve vâiz olarak göreve  başladı.  Gerek ilmi kapasitesi gerek keskin zekası gerekse güçlü hitabetiyle kitleleri derinden etkileyen İzzeddîn el-Kassâm, tıpkı babası gibi bölge halkının saygısını ve güvenini kısa süre içerisinde kazanabilmişti.

Cesur alim, sadece ilmi faaliyetlerle uğraşan sıradan bir din adamı değildi. O, aynı zamanda isyankâr ve savaşçı bir ruha sahip, gerektiğinde silahlı mücadeleden çekinmeyen dini, askeri ve siyasi bir lider profili de  çiziyordu.

Zaten kendisi,  emperyalist/siyonist güçlere ve iş birlikçilerine karşı verdiği onurlu mücadeleyle mücahit bir alim ve korkusuz bir  asker olarak tarihe geçecekti.

***

Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri ile  beraber hareket eden İtalyanlar, 1911 yılında Libya'yı işgal edince el-Kassâm iki yüz elli kişilik gönüllü birliğiyle  Trablusgarp cephesi komutanlarından Enver Paşa'nın  yanına gitme kararı aldı.  Ancak Osmanlı, İtalyanlar ile Uşi Antlaşması’nı (1912) imzalayınca Libya’ya gidemedi.

Trablusgarp savaşıyla ilgili bir cihat marşı da kaleme alan alim,  direniş ruhunu tüm cephelerde canlı tutabilmek için büyük gayret sarf ediyordu.

“Ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım!
 Sen Sultanımızı (Osmanlı Padişahı) muzaffer eyle...
 Bizlere inayet eyle, küffar İtalyan'ı yenelim.”

İzzeddîn el-Kassâm,  bir taraftan dini ve siyasi faaliyetlere devam ederken diğer taraftan da Osmanlı ordusuna gönüllü asker topluyordu. Hatta gönüllü erlerin aileleri için yardım kampanyaları bile düzenliyordu.

Yürekten bağlı olduğu Devlet-î Âli Osman’ın, 1. Dünya Savaşı’nda ardı ardına mağlubiyetler aldığını gören el-Kassâm,  askere gitmek için hemen orduya başvurdu. Kısa bir askeri eğitimden geçtikten sonra garnizon imamı olarak orduya katıldı. Burada yaptığı etkileyici vaazlarla Mehmetçiğe manevi yönde telkinlerde bulundu.

Tüm dünyada baş gösteren milliyetçilik akımı, Osmanlı topraklarına da sıçramış ve  başta Balkanlar olmak üzere birçok bölgede azınlıkların isyan hareketleri başlamıştı. Arap coğrafyasında ise İngilizler, kandırılmaya  müsait, ümmetçi bilinçten yoksun, cehalete ve delâlete teslim olmuş bazı Arap aşiretlerini, çeşitli vaatlerle Osmanlı'ya karşı isyana teşvik ediyordu.

Nitekim İngilizlerin bu vaatleri belli oranda etkisini gösterdi ve  bir kısım Arap aşiretleri, Osmanlı yönetimine isyan etti. İsyancı aşiretlerin ve işgalci güçlerin tüm baskı ve tehditlerine  rağmen Arap nüfusunun büyük bir bölümü pâyitahtta olan bağlılığını  devam ettirdi.

Tehlikenin farkında olan İzzeddîn el-Kassâm, isyanların önüne geçebilmek için yerel halka sık sık ümmet birliğinden bahsediyor, halifeye  bağlılığın önemini anlatıyordu. Bu söylemler doğal olarak emperyalist işgalciler ile Şerif Hüseyin gibi yerli işbirlikçileri oldukça rahatsız ediyordu.

Bu arada Fransız birliklerinin Suriye’yi işgal ettiğini haber alan el-Kassâm, vakit kaybetmeden memleketine gitmiş ve   halkını işgale karşı direnmeye davet etmişti.   Suriye direnişinde, dostu Ömer el-Bâytâr ile birlikte Fransızlara karşı büyük başarılar elde etti. Öyle ki Fransızlar, kendilerine ciddi sorunlar çıkaranel-Kassâm’ı idam talebiyle aramaya başlamışlardı.

Fransız askeri istihbaratının  baskısı  iyiden iyiye artınca, 1921 yılında Suriye’den bir başka cihat bölgesi Filistin’e geçen el-Kassâm, Hayfa şehrine giderek burada dini ve siyasi faaliyetlere başladı. Geceleri Hayfa İstiklâl Camii’sinde kalıyor,  kendisinden yardım isteyenlere destek olmaya çalışıyordu. Aynı zamanda Hayfa İslam Okulu’na ve Hasan el-Bennâ'nın önderliğinde, Muhibbüddîn  el-Hatîb tarafından kurulan Müslüman Gençler Derneği'ne (Cem‘iyyetü’ş-şübbâni’l-müslimîn) de üye olan el-Kassâm, liderlik vasıfları sayesinde kısa zaman içerisinde bu derneğin başkanı olmuştu.

Verdiği vaazlar, yaptığı ev toplantıları ve köy gezileriyle Filistin halkını, İngiliz işgaline karşı içten içe örgütleyen ve yerel unsurları silahlı direnişe çağıran alim, Filistin’de kurulmak istenen   Yahudi devletinin arkasında İngilizlerin olduğunu, bu yüzden asıl hedefin İngilizler olması gerektiğini halka anlatmaya çalışıyordu.

Çünkü ona göre siyonizm, İngiliz Devleti’nin desteğini almadan emellerine ulaşamazdı. 

Şehit  alim, kendisine gönül verenleri  Meşâyih isimli bir örgüt çatısı altında organize etmek için büyük gayret gösterdi. Meşâyih yapılanması daha sonra Kassâmiyyûn olarak da adlandırılacaktı.

İngilizler’in, Filistin topraklarında kurulacak bir Yahudi devletini  kabul ettiği  Balfour Deklarasyonu’nun on sekizinci yıl dönümünde (2 Kasım 1935), isyan hareketinin fitilini ateşleyen Şeyh İzzeddîn el-Kassâm, Filistin direnişini başlatan isim olacaktı. Bu isyan hareketi, ne yazık ki işgalci güçler tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. İzzeddîn el-Kassâm ve arkadaşları Nablus-Cenin bölgesine yakın bir yerde girdikleri çatışmada şehit düştüler.

Mücahit alimin cenazesi, 20 Kasım 1935 yılında Hayfa'ya  götürüldükten  bir gün sonra defnedildi. Cenaze merasimine yüz binlerce insan katılmıştı. Kassâm’ın cansız bedeni bile işgalci güçlere gözdağı vermeye yetiyordu.

İzzeddîn el-Kassâm’ın, Filistin topraklarına ektiği isyan tohumları, vefatından sonra yavaş yavaş  filizlenmeye başlayacak ve Filistin tarihinin ilk intifadası olarak kabul edilen 1936 ayaklanmasına ilham kaynağı olacaktı.

***

İzzeddîn el-Kassâm önderliğindeki Kassâm hareketi, askeri yönü daha ağır basan dini ve siyasi bir yapı olması hasebiyle Müslüman Kardeşler (İhvân-ı Müslimîn) örgütlenmesinden bazı hususlar da farklılıklar arz ediyordu. Kassâm hareketi, hücre evleri kurarak düşmana bölgesel saldırılar yapan, ciddi bir istihbarat ağına sahip, casusluk faaliyetlerine önem veren, belli noktalarda Teşkîlât-ı Mahsûsa’yı örnek alan,  psikolojik harp tekniklerini kullanan,  vur-kaç saldırıları yaparak işgalci unsurları yıpratan, her şart altında İslam savaş hukukuna riayet eden siyasi, askeri, dini ve aksiyoner bir anlayışa sahipti.

İzzeddîn el-Kassâm, özellikle askeri konularda Enver Paşa ile Libya aslanı olarak da bilinen  Ömer Muhtar’dan  fazlaca etkilenmiştir. Bir  Osmanlı subayı olarak Türk ordusunun genel yapısını çok iyi biliyordu. Askeri organizasyonunu oluştururken, elde ettiği bu tecrübelerden faydalanmayı ihmal etmedi. Hatta bazı Arap direniş grupları kendisini,  Enverci olmakla bile suçladı.

Elbette, 1. Dünya Savaşı gibi dünya siyasi tarihini derinden etkileyen bir ortamda, Osmanlı’ya isyan eden bazı Arap aşiretleri vardı. Bu aşiretler sayıca azınlık olmalarına rağmen İngilizler tarafından desteklendikleri için bölgede daha etkin bir rol oynuyorlardı. Ama gerçek olan şu ki Arap nüfusunun büyük bir bölümü, Osmanlı'ya bağlılığını devam ettirmiş ve bu uğurda savaşmaktan da çekinmemiştir.

Tarihin her döneminde ruhunu, onurunu, şahsiyetini ve vicdanını karanlık odaklara satanlar  olduğu  gibi soylu ve haklı bir mücadele için canlarını Allah’a satanlar da olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Tıpkı şu an Gazze’de olduğu gibi...

“Ey iman edenler! Sizi, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve resulüne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Saff Sûresi, 10. ve 11. Ayetler)

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri