Allah’ın ve Rasulünün Emrine İtaat Etmeyenler Doğru Yoldan Açıkça Sapmışlardır

RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 20

                                                                                                  Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE

Bir Ayet:  “Allah ve Rasulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve Rasulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır." (Ahzap, 36)

Bir Hadis:  “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, İman, 2/8) 

Bir Konu:
Peygamberimizi Sevmek
 Peygamberimizi  sevmek olgun mümin olmanın şartıdır. Nitekim Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim." dedi Peygamberimiz: "Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü'min olamazsın." buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz. Ömer:  "Ey Allah'ın Resûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum." deyince Peygamberimiz:  "İşte Ya Ömer, şimdi olgun mü'min oldun." buyurdular. (Aynî, Umdetü'l-Kârî,1/144)                                                                                                                                                            

“Kamil bir imana sahip olabilmek ancak Hz. Peygamberi (s.a.v.) kendi nefsimizden daha fazla sevmemizle mümkündür. “Peygamber; müminler için kendi öz nefislerinden daha evladır” ayeti kerimesi ile kulların göz bebeği Hz. Peygambere (s.a.v.) mutlak bir öncelik tanınması, mümince yaşarken her davranışın bu şuuru içermesi gerektiği belirtiliyor. Onun ümmetinden olan, Onun tebliğine iman etmiş herkes kulluğu en yüksek ve kamil manada temsil eden Hz. Peygamberi (s.a.v.) kendisine örnek almalıdır.  Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır..."  (Ahzâb 6)

Bir ağaç yeşerdiğinde dalları yukarı doğru boy verir. Meyveye verdiğinde ise, ağırlaşan dallar toprağa doğru sarkar. Bu dünyadaki hiç kimse Efendimiz (sav) kadar çok meyve vermemiştir. Bu yüzden onun tevazuu en derinlere kadar inmiştir. Bizler Onun asil karakterinin, üstün vasıflarının mirasçısı olduğumuzda, omuzlarımıza yüklenen ilahi mesuliyetlerin ağırlığını da fark ederiz. İşte bu sebeple Hz. Mevlana bir rubaisinde “Ben O’nun yolunun toprağıyım, O’nun ayağının tozuyum…” demiştir.

Hz. Mevlana şöyle buyurur; “Dinim aşktır benim.” “Ben Kur'an'ın kölesi, Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum.” “Ben aklımı Mustafa'nın hükümleri önünde kurban ettim.”

Büyük İslam Velisi Rabiatül Adeviye ise şöyle demiştir: “Siz Allah’a itaat etmediğiniz halde Onu sevmekten söz ediyorsunuz; Hayatım üzerine yemin ederim ki bu oldukça acayip bir şey. Eğer siz sevginizde samimi olmuş olmuş olsaydınız, ona itaat ederdiniz. Çünkü aşık olan sevdiğine itaat eder.” Tüm yapıp ettiklerimizin Sevgilinin arzusuna uygun olup olmadığından endişe etmeliyiz. Bütün düşünce, his, hareket ve davranış biçimlerimiz O’na olan sevgimizin ispatı olmalıdır. Allah’ı sevmek tam bir teslimiyet, tevazu, itaat ve O’na karşı hicabı gerektirir.

Sevdiğiniz vakit, “Ben Şeytanımı Müslüman ettim” diyen O Zatın teslimiyet aşkının varisçisi olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, ‘Namaz gözümün nuru’ diyen O Zattan ibadet etme zevkini devralmış olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, anlatılamaz bir yakınlık boyutunda, en yüce tecrübe olan miracı yaşadıktan sonra dünyaya dönen, bütün kulların gözbebeği olan O Zattan en yüksek mevki olan “gerçek kulluğa” intikal ettirmiş olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, “Affet, onlar bilmiyorlar”, “Ben de sizin gibi bir beşerim” diyerek, sonsuz bir şefkat, sınırsız bir tevazunun en güzel örneğini sergileyen O Zattan bu en değerli içsel hazineleri tevarüs ettirmiş olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, tüm evrene rahmet vesilesi olarak gönderilen O Zattan evrenselliği miras olarak alırsınız.

Sevdiğiniz zaman, güzel ahlakı tamamlamak, iyi davranışları mükemmelleştirmek için gönderilmiş olan O Zattan mükemmelliği devralmış olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, hakkında, “Sen olmasaydın Ey Habibim, alemleri yaratmaz, varlık aynasına nazar kılmazdım” denilen O Zata bağlandığınızı hisseder, “Ümmetim” demekten, “Ümmetini” dilemekten asla vazgeçmeyen O Zatın takipçisi olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, “Allah beni rahmetiyle kuşatmasaydı, ben bile kendi amellerim vesilesiyle kurtuluşa erenlerden (cehennem azabından veya Allah’ın cezasından selamet bulanlardan) olamazdım” diye buyuran O Zatın peşinden gidersiniz.

Sevdiğiniz zaman, Allah’a duyduğu sevgiyi gecenin büyük bir bölümünü ibadet ederek, gözyaşları içerisinde “teheccüd” kılarak ifade eden O Zatın peşinden gidersiniz.

Sevdiğiniz zaman, tüm insani erdem ve faziletleri kendisinde toplayan O Zatın güzelliğinin esiri oluverirsiniz.”  (Rabia C. Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Mart-2012)

Bir Peygamber:  Hz. İlyas, Kur’an’da iki defa İlyâs (el-En‘âm 6/85; es-Sâffât 37/123), bir defa da İlyâsîn (es-Sâffât 37/130) şeklinde ismen zikredilmekte, mümin kullardan olduğu, kavminin taptığı Ba‘l inancıyla mücadele ettiği ve daha sonra gelenler arasında hayırla anıldığı belirtilmektedir.

İslâmî kaynaklarda da İlyâs’ın Kral Ahab ve Kraliçe İzebel’in saltanatları döneminde yaşadığı bildirilir. Kral Ahab putlara tapıyor ve kavmini de buna zorluyordu. İlyâs onları Ba‘l’e tapmayı bırakıp Allah’a kulluğa davet etti. Kral Ahab, İlyâs’ın davetine uyarak putperestliği terketti. Bir ara karısı İzebel komşusunu öldürterek bahçesini ele geçirince Allah onları ikaz etmek ve bahçeyi iade etmelerini, aksi takdirde cezalandırılacaklarını bildirmek için İlyâs’ı gönderdi. Ahab buna kızarak putperestliğe döndü ve İlyâs’ı öldürmeye kalkıştı. Bunun üzerine İlyâs yedi yıl dağlarda ve mağaralarda gizlendi. Bir ara ortaya çıktıysa da kralın düşmanlığı devam ettiği için tekrar dağa döndü. Anlatıldığına göre uzun zaman sonra dağdan inen İlyâs, Yûnus b. Mettâ’nın (başka bir rivayette Elyesa‘ b. Ahtub) annesinin evine misafir olur ve burada altı ay kaldıktan sonra dağa döner. Kavminin putperestlikte ısrar etmesinden dolayı çok üzülen İlyâs, yedi yıl sonra İsrâiloğulları’nın yaptıklarından bıktığını ifade ederek Allah’tan ruhunu almasını dilerse de bu dileği kabul edilmez. Ancak İlyâs’a üç yıllığına yağmura hükmetme yetkisi verilir. Onun yağmuru durdurmasıyla büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterir. Üç yılın ardından meleklerin araya girmesiyle kuraklık sona erer, İlyâs’ın duasıyla yağmur yağar, tekrar bolluk ve bereket olur. İsrâiloğulları’nın yine de isyandan vazgeçmemesi üzerine İlyâs kendisini bu dünyadan kurtarması, katına çağırması için Allah’a niyazda bulunur. Sadık müridi Elyesa‘ ile birlikte iken ateşten bir at gelir, Elyesa‘ın hayret nidaları arasında İlyâs ata binip göğe yükselir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 58-62; a.mlf., Târîḫ, I, 461-464; Sa‘lebî, s. 252-259; İbn Kesîr, I, 337-339; Köksal, II, 135-140). İslâmî eserlerde yer alan İlyâs ile ilgili bilgilerin kaynağı genelde Ahd-i Atîk (I. Krallar, 17-II. Krallar, 2) ve diğer yahudi rivayetleridir. İlyâs’ın dileğiyle meydana gelen kuraklık, Ba‘l rahiplerinin, komşuları olan bahçe sahibinin, İlyâs’ı yakalamaya giden askerlerin kıssaları gibi unsurlar bazı farklılıklarla yahudi kaynaklarında da bulunmaktadır.

İlyâs peygamberin halen hayatta olduğuna dair Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde bilgi yoksa da bu konuda yine İsrâiliyat türünde çeşitli rivayetler vardır. Kâ‘b el-Ahbâr’dan nakledilen bir rivayete göre dört peygamber halen sağdır. Bunlardan İlyâs ve Hızır yerde, İdrîs ve Îsâ göktedir. İlyâs karalarda, Hızır ise denizlerde Muhammed ümmetinden darda kalanların imdadına yetişmekle mükelleftir. Ancak İbnü’l-Cevzî, Hızır ve İlyâs’ın hayatta olduğunu ileri süren bütün rivayetlerin uydurma olduğunu belirterek bunların öldüğüne dair çeşitli deliller ileri sürer. Meselâ Kur’an’da, “Ey Muhammed! Biz senden önce dünyada hiçbir insana ebedîlik vermedik” buyurulurken (el-Enbiyâ 21/34) Hz. Peygamber de o anda hayatta olanlardan 100 yıl sonra kimsenin kalmayacağını ifade eden hadisiyle (Buhârî, “ʿİlim”, 41; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 18; Tirmizî, “Fiten”, 64) hiçbir insanın ölümsüz olmadığına işaret etmiştir. Ayrıca İslâm âlimlerinin çoğu İlyâs’ın öldüğüne kanidir. ( https://islamansiklopedisi.org.tr/ilyas )

Esma-i Hüsna: 
El-Muahhir, ism-i şerifi “Geriye bırakan, erteleyen ve sonraya bırakan” manalarına gelir.“Geriye bırakmak, geride tutmak” anlamındaki te’hîr kökünden sıfat olan muahhir “geriye bırakan, erteleyen” demektir. Gazzâlî mukaddim-muahhiri “kendisine yaklaştıran-kendisinden uzaklaştıran” diye açıklamış ve Allah’a en yakın olan varlıkları melekler, peygamberler, velîler ve âlimler şeklinde sıralamıştır. Ona göre kulların Allah’a yaklaşması ilim ve amelle değil O’nun takdim ve tehiriyle gerçekleşir.
https://islamansiklopedisi.org.tr/mukaddim

El-Muahhir, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 847’dir.

El-Vacid: Allahu Teala her şeyi, bilhassa hükmünü icra edeceği kimseleri, istediği vakitte hemen bulur. Herhangi bir şeyi ele geçirmek için zaman kollamaya, tedbir almaya, tuzak kurmaya ihtiyacı yoktur.

İstediği şey, istediği zaman hemen o anda ve zamanda huzurundadır. Hiçbir şey O’na karşı kendiniz gizleyemez ve O’nun elinin yetişemeyeceği, gücünün yetmeyeceği bir noktaya kaçıp kurtulamaz. Her şey daima Allahu Teala’nın huzurundadır. Cenab-ı Hakk’ın El-Vâcid Esması; Zenginliğinden hiçbir şey eksilmeyen, istediği her şeyi bulan, kendisine darlık, fakirlik ve acizlik ârız olmayan, kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan, istediğini istediği zaman bulan, ne bağışlarsa bağışlasın varlığından hiç bir şeyi eksilmeyen manalarında da kullanılmaktadır.

El-Vâcid esmasını her gün 196 kere “Ya Vâcid celle celâlühû” ism-i şerifine devam edenin var olmasını istediği şeyler kaybolmaz.

Beş vakit namazdan sonra 196 kere “Ya Vâcid celle celâlühû” zikrine devam edenin iman ve takvası artar, her zaman sıhhatte olur.

Ya Vacid ismini 5 vakit namazların ardından 14 defa zikreden sahip olduğu ve elde ettiği şeyleri kaybetmez. Elindekiler zayi olmaz. Aradıklarını bulma gücüne sahip olur. Hileci ve büyücülerin kötülüklerinden korunur.

Yemek yerken her lokmada “Ya Vacid” diye zikreden kimse, sağlam bir tevhid inancına; kuvvetli, nurlu ve zengin bir kalbe sahip olur.

Bu esmayı inanç ve teslimiyetle her gün 196 defa zikreden kimse, kendisinden gitmesini istemediği hiç bir şeyini kaybetmez. Kaybolmuş her hangi bir eşyasını da kısa zamanda bulabilir.

Her namazdan sonra 14 kere zikretmeye devam eden kimse de bir çok faydasını görür.

Manevi ve kalben huzursuzluk çekenler El-Vacid ism-i şerifini “Ya Vacid Celle celalühü” diyerek okurlarsa; kalbleri kuvvetlenir, manevi huzura erer ve okuyanın ilmi artar.

Sabah ve akşamları 400’er defa okuyan kimse hayvanların sözünü ve diğer mahlukatın dilini anlama istidadına sahip olur.

Beş vakit namazlardan sonra “Ya Vacid” ism-i şerifini 465 defa okuyan kimsenin malı ve mülkü artar,  sözü etkili ve tesirli olur, insanlar tarafından sevilir ve sayılır.

Vekfini yazıp üstünde taşıyan ve her gün 196 kere zikreden kimse,kendisinden gitmesini istemediği hiç bir şeyi kaybetmez.kaybolmuş herhangi bir eşyasını da kısa zamanda bulur.

Her namazdan sonra 14 kere zikretmeye devam eden kimse bir çok faydasını görür. https://www.nukteler.com/el-vacid-esmasinin-zikri-fazileti-faydalari/

El-Vacid, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 196’dır.

El-Macid, Sonsuz şan-şeref ve yücelik sahibi ve ihsanı,cömertliği bol olan anlammlarına gelir. Mâcid Allah’a nisbet edildiğinde “yetkinliğin karşıtı olan her türlü nitelikten münezzeh, lutuf ve ikramı bol” anlamına gelir. Dilciler, mecd kökünün temel mânasının bolluk ve genişlikten ibaret olduğunu söylerler. Mecîd ve mâcid hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin naklettiği doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde yer almıştır (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Bunun dışında çok sayıda hadis rivayetinde her iki isim de zikredilmiş, özellikle namazlarda selâmdan önce okunan ve “hamîdün mecîd” isimleriyle sona eren “Allahümme salli”, “Allahümme bârik” metinleri Kütüb-i Sitte’nin tamamında rivayet edilmiştir. https://islamansiklopedisi.org.tr/mecid

 Beş vakit namazdan sonra 100 defa “Ya Mâcid celle celâlühû” ism-i şerifi okuyanın rızkı bol ve zengin ve mal-mülk sahibi olur.

Beş vakit namazdan sonra 48 kere ” Ya Mâcid celle celâlühû ” zikrine devam edenin malı-mülkü artar, sözü her yerde geçerli olur.

Yatmadan önce 100 kere ” Ya Mâcid celle celâlühû ” ism-i şerifini okuyup rüyasında görmek istediği muradını görür.

Her gün 48 kere ” Ya Mâcid celle celâlühû ” ism-i şerifini zikredenin makam ve itibarı artar.

El-Macid ism-i şerifi, malın çok, mülkün geniş, sözlerin geçerli, insanların yanında makbul ve sevimli olmak için “Ya Macid Celle Celalühü” diyerek 48 kere okunur.

El-Macid ism-i şerifini, “Ya Macid Celle Celalühü” diyerek çok okuyanın ilmi artar, yüzü nurlanır.

El-Macid ism-i şerifini, Sabah akşam 400 kere “Ya Macid Celle Celalühü” diyerek okuyan hayvanların konuşmalarını anlar.

Çocuk yapmak isteyen için hazır suya okuyup o su ile sağlam bir niyetle içilirse yüce Allah evlat ihsan eder.

Boş ve tenha bir yerde hissi kayboluncaya kadar zikretse uykusunda istediğini görür.

Her gün beş vakit namaz ardından belirtilen miktarda zikreden kimsenin malı ve kazancı bol,sözü geçerli olur.

Bir kimse  yatmadan önce “Yâ Mâcid celle celalühü” ism-i Şerifini 100 (yüz) kere okuyup muradını görmek istese, biiznillah isteği gösterilir. Bu istek önemli bir imtihan,önemli bir atama ve diğer işler olabilir. https://www.nukteler.com/el-macid-esmasinin-zikri-fazileti-ve-faydalari/

El-Macid, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 48’dir.

Bir Dua:  Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bis sâlihîn.Vec’al lî lisâne sıdkın fîl âhırîn. Vec’alnî min veraseti cennetin naîm. Vagfir li ebî. Ve lâ tuhzinî yevme yûb’asûn. Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn.

Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et. Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla). Ve beni, ni’metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl. Ve babamı mağfiret et. Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme. Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma).

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler