Yasemin Karaköse

Anacak 28 Şubat'lar Olmasa

ANACAK 28 ŞUBAT’LAR OLMASA

Tarihi bir film izlediğimde, kendimi o dönemin insanlarının yerine koyar, o günün şartlarını ahvalini, toplumsal yapısını anlamaya çalışırım. O dönemde yaşasam, ne düşünür; ne hissederdim? O dönemin alışkanlıklarıyla hayata gözlerimi kapayıp, bugün gözlerimi yeniden açsam; Ne düşünür; ne hissederdim? Veya bugünün şartları ile gözlerimi kapayıp, geçmişe gitsem; nasıl bir his yaşardım?  Toplum profili, manevi dinamikler, ekonomik koşullar, devlet yapısı aslında o kadar değişikliğe uğruyor ki içinde bulunduğumuz zaman algısıyla bunu idrak etmekte zorlanıyoruz.

İşte her 28 Şubat, bana bu değişiklikleri düşündürüyor.

Kimilerinin yaşanılan zorlukları “ajite etme”(!) suizanları bir yana, yaşadığımız sorunun belki de temeli, topluma dayatılmaya çalışılan abartılı ilkelerle, toplum arasında oluşan doku uyuşmazlığıydı. Adına “İrtica” denilen, uydurma bir kavramın etrafına kalkan yapılmaya çalışılan “Laiklik” ilkesinin uygulanmaya çalışılan şekli, o denli bir birine zıttı ki, bu uyuşmazlık zamanla kesif, sancılı bir hastalığa dönüştü. Günün sonunda, bu olayların nasıl bir toplumsal ayrışmaya, şiddete, suni bir gündemle halkı oyalama hadisesine dönüştüğünü, gözlerini bu çağın gerçeklerinde açmış gençlere anlatmak elbette vazifemizdir.

Yaşadığı toplumun yapısının gerçeklerinden uzak, aynı bayrak altında yaşadığı ama düşman bildiği, en büyük kudreti olan basın aracılığı ile bir vebalı gibi yansıtmaya çalıştığı mütedeyyin kesimin fikriyatı hakkında zerre bilgisi olmayan bir avuç “Beyaz Türk”ün öncülük ettiği zulmü anmak elbette hakkımızdır.

Modern devletlerin en temel görevlerinden, eğitim hakkını vatandaşına ulaştırması icap ederken, devlet tarafından bu haktan mahrum bırakılıp, kapı önlerinde ağlayarak hakkını arayan kızlarımızı hatırlamak, namaz kılan askerlerin hiçbir yargısal denetimi olmayan kararlarla ihraç edildiğini anımsatmak, dinin emirlerine sarılan sıradan bir Müslümanın terörist sayılarak geceleri evlerinden alındığını bugünün insanına bildirmek, ailesinin sorumluluklarını omuzlarında hisseden kamu görevlisi kadınların, sadece inançları gereği taktıkları başörtüleri ile sorumlulukları arasında bir seçim yapmak zorunda bırakıldığını anlatmak, kısacası kökünün kazanılacağının umulduğu bir kesimin, aynı akıbeti yaşamaması adına acısını yadetmesi yaşanan sürecin tabiatının bir sonucudur.

Moderni, klasiği, postu olmaksızın vurduğu yeri kanatan, koparan, yaralayan her türlü darbe toplumsal barışı, birlik olmayı sağlayan manevi kuvveti baltalar. İşte tam da bu sebeple 1000 yıl sürmesi beklenen acımasız süreç geride kaldığı halde, her yıl aynı tarihte tekrar kanayan yaranın sahipleri,  yeniden konuşmaya, yazmaya, anlatmaya gayret ediyor. Bununla maksat, artık topla tüfekle yapılamayan bazı savaşların, namert yol ve yöntemlerle, alternatif planlarla, bir ülkeyi birbirine kırdırarak yaptırıldığını anlatarak, buna kanmamak, maşa olmamak adına geçmişten geleceğe bir ayna tutarak gençlere anlatmaktır.

Vurgulamak icabeder ki 28 Şubat, sadece mütedeyyin kesime, inancı sebebiyle zulüm uygulanmasından ibaret bir süreç değildir.

Rahmetle yad ettiğimiz Prof.Dr.Necmettin Erbakan Hoca’nın gayreti ile, “D8” in kurulması, yani, 8  müslüman ülkenin Türkiye öncülüğünde bir araya gelerek küresel ekonomide söz sahibi olma amacına girmesi, Avrupa Birliği’ne alternatif bir organizasyonun mevcut tekele son vermesi ihtimali ve bunun Müslümanlar eliyle olması düşüncesi  küresel oligarkları rahatsız eden bir diğer durumdu.

Darbenin zemini olarak anılan bir diğer vakıa, yine Erbakan Hoca’ya ait, ekonominin her alanında yerli üretimin ön planda olduğu ve bunun faiz lobisinin kapı dışarı edilerek yapılacağı “Adil Düzen” adlı ideolojik ve ekonomik ulusal kalkınma projesinin gerçekleşme ihtimalidir. Emperyalizm ve Siyonizmin el ele vererek oluşturduğu modern kölelik sistemine karşı temeli İslami prensiplere dayanan ve netice itibariyle Türkiye’nin kendi kendine yetebilmesini hedefleyen bu proje, dış müdahaleleri ve tahakkümü engelleyeceğinden kimilerini rahatsız ederken, kimileri de gayri ciddi bir eda ile bu “ütopik”(!) projeyi itibarsızlaştırma çabasına girdi.

Çünkü şahsında İslam'ı gördükleri Erbakan Hoca’dan önce, islama düşmandılar. Ve onun hedefleri, mevcut düzene İslam canibinden “çomak sokmak” anlamına geldiği için şişirilmiş bir gündemle gidişata müdahale edilmeliydi.

28 Şubat'ın en büyük mağduru, Hoca’mızın deyimi ile “Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir.” Ve o gün tam olarak istenilen buydu: sinmiş, eğitimsiz, siyasetten, ekonomiden, insiyatif almaktan uzak… Hülasa kendilerine ait bir alan olarak “Cami” bırakılmış ve sadece yönetilecek bir kesim yaratmak.

Bugün, tarihin tekerrür etmemesi adına bizlere düşen, bilim, sanat, sağlık, siyaset hangi alanda olursa olsun, günü ve kendimizi kurtarmak için değil, öncelikle ülkeye katkı sağlamak bilincinde gençler yetiştirerek, hiç kimsenin birilerinin yönettiği suni bir algı ve öfke ile ezilmesine izin vermeyeceği bir nesil inşa etmektir.

Bizlere düşen, farklılıklarımızın birer zenginlik olduğunu, aynı havayı soluduğumuz, aynı suyu içtiğimiz, aynı ekmeği yediğimiz şu topraklarda birbirimizi yok saymak, görmezden gelmek yerine, el ele vererek bir olabilmeyi becerebilmek; kısacası potansiyellerimizi keşfederek ayağa kalkacak bir ülke inşa etmek olmalıdır.

Yaşayacak günlerimizin, gördüklerimizden çok daha güzel olması duası ile… 

Yasemin KARAKÖSE  26.02.2022  

1 Yorum

Mustafa KÜÇÜKTE

Mustafa KÜÇÜKTE

03 Mart 2022
Kaleminize kuvvet elinize yüreğinize sağlık

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri