Biriniz Oruçlu Olduğu Gün Çirkin Söz Söylemesin ve Kimse ile Çekişmesin

RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 17

                                                                                                  Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE

Bir Ayet: Bir Ayet: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36)

Bir Hadis:"Oruç bir kalkandır. Biriniz oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şayet biri kendisine söver  veya sataşırsa: “Ben oruçluyum” desin."       (Müslim Sıyam 163)                                                                                                                                                                       

Bir Konu: Yukarıdaki âyet-i kerîme insanın bilmediği bir konuda söz söylemesini, hüküm vermesini, bilgisizce davranmasını, bilmediği tanımadığı kimseler hakkında ileri-geri konuşmasını, daha hususi olarak yalancı şâhitlik yapmasını, iftira atmasını, hâsılı bilgi sa­hibi olmaksızın tahmine göre herhangi biri için maddî veya manevî zarara yol aça­cak şekilde konuşmasını ve hareket etmesini yasaklamaktadır. İnsan ancak şu üç vasıta sayesinde bilgi sahibi olabilir. Bunlar kulak, göz ve kalptir. Bunları yaratıldıkları gaye istikâmetinde en güzel şekilde kullanmak insanın en mühim sorumluluklarından biridir. Çünkü Allah Teâlâ, hesap günü insana bu azalarını nasıl kullandığını soracağı gibi, bu azalar da dünyada neler yaptıklarından sorguya çekileceklerdir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “O gün onların ağızlarını mühürleriz de, işlemiş oldukları günahları bize elleri söyler, ayakları da buna şâhitlik eder.” (Yâsîn 36/65)

“Nihâyet ateşin karşısına geldiklerinde kendi kulakları, gözleri ve derileri, vaktiyle işledikleri bütün kötülükleri söyleyip onların aleyhinde şâhitlik edecekler.” (Fussılet 41/20)

Rivayete göre Ebû Dücâne (r.a.) hasta iken ziyâretine giden birisi, onun sîmâsının nur gibi parladığını gördü ve ona:

“–Yüzün neden böyle parlıyor?” diye sordu. O da şu cevâbı verdi:

“–Benim iki amelim var:

Beni ilgilendirmeyen hususlarda susarım.

Gönlüm mü’minlere karşı sû-i zandan uzak kalır. Bütün mü’minlere karşı hüsn-i zan beslerim.” (İbn Sa‘d, et-Tabakât, III, 557)

Hak dostu Ahmed er-Rufâî Hazretleri, bir gün yolda çocuklara rastladı. Kavga ediyorlardı… Onları ayırdı ve birine şöyle sordu:

“- Sen kimin oğlusun?”

Çocuk şu karşılığı verdi:

“- Sana lazım olmayan şeyi ne yapacaksın?”

Hazret oradan ayrılıp gitti. Fakat hep o çocuğun dediğini tekrar ediyor ve şöyle diyordu:

“- Oğlum, Allah sana iyilik versin. Bana edep öğrettin…” (Velîler Ansiklopedisi, II, 512-513)

Demek ki insan işi olmayan şeylerle ilgilenmemeli, haddini bilmeli, Allah karşısında acziyetini tadıp mütevazi olmalıdır.

Oruçlu olmak sadece aç kalmak değil aynı zamanda vucüttaki tüm organlara da oruç tutturmaktır. Göz de kulak da kalp de yaptıklarından sorumludur. Oruçlu Müslüman çirkin, laubali sözler söylememeli, kaba saba olmamalı, kimseyle kavga etmemelidir. Şayet başka biri böyle davranacak olursa da ben oruçluyum diyerek o ortamdan uzaklaşmalıdır.

Bir Peygamber: Hz. Davud, Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Dâvûd’dan ilk defa, Câlût’u (Golyat) öldürmesi münasebetiyle şu şekilde bahsedilir: “Tâlût’un askerleri Câlût ve askerlerine karşı çıktıklarında şöyle dediler: ‘Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı bize yardım et’. Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar, Dâvûd Câlût’u öldürdü” (el-Bakara 2/250-251).

Kur’ân-ı Kerîm’de, Câlût’u öldürmesinden sonra Dâvûd’a hem hükümdarlık hem de hikmet (nübüvvet) verildiği bildirilir (el-Bakara 2/251). İsrâiloğulları’nın tarihinde peygamberlikle hükümdarlık ilk defa Hz. Dâvûd’un şahsında bir araya gelmiştir (İbn Kesîr, Ḳıṣaṣü’l-enbiyâʾ, s. 248). Hz. Dâvûd’un Kur’an’da belirtilen özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Demiri işleyip zırh yapması. Allah, İsrâiloğulları’nı savaşın şiddetinden korumak için Hz. Dâvûd’a zırh yapmayı öğretmiş, demiri yumuşatmak suretiyle ustaca işlenmiş geniş zırhlar yapmasını bildirmiştir (el-Enbiyâ 21/80; Sebe’ 34/10-11). İslâmî kaynaklarda, Hz. Dâvûd’un hükümdar olduktan sonra tebdilikıyafet ederek halkın arasına karıştığı, hükümdarın ve devletin icraatı hakkında onların düşüncelerini öğrendiği nakledilir. Bir defasında insan suretine girmiş bir melek, Dâvûd’un hem kendisi hem de ümmeti için hayırlı bir insan olduğunu, ancak kendisinin ve ev halkının geçimini devlet hazinesinden karşıladığını söyleyince Dâvûd Allah’a yalvararak geçimini temin edecek bir kazanç yolu ihsan etmesini dilemiş, bunun üzerine kendisine zırh yapma sanatı öğretilmiştir. Rivayete göre zırh yapıp giyen ilk kişi odur. Hz. Peygamber bir hadisinde, “İnsanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah’ın nebîsi Dâvûd kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi” demiştir (Buhârî, “Büyûʿ”, 15).

Dağlar ve kuşların onunla beraber Allah’ı tesbih etmesi. Allah dağları ve kuşları Hz. Dâvûd’un buyruğuna vermiş, onlar da akşam sabah onun tesbihine katılmışlardır (el-Enbiyâ 21/79; Sebe’ 34/10; Sâd 38/18-19). İslâmî kaynaklarda nakledildiğine göre Hz. Dâvûd’un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve güzel sesiyle Zebûr’u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin sesini işittiğinde, “Ebû Mûsâ’ya Dâvûd’un Mezâmir’inden verilmiştir” (Müsned, II, 354); Ebû Mûsâ’nın naklettiği bir başka rivayette de, “Ey Ebû Mûsâ! Sana Âl-i Dâvûd’un Mezâmir’inden bir mizmar verilmiştir” (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 31) demiştir. Hz. Dâvûd sesinin güzelliği yanında süratli okuyuşuyla da tanınmıştı. Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadise göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Dâvûd’a kıraat kolaylaştırılmıştır. O bineğinin hazırlanmasını emreder ve daha bineği hazırlanmadan Zebûr’u okurdu; ayrıca yalnız kendi el emeğini yerdi” (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 37; “Tefsîr”, 17/6).

İbadete çok düşkün oluşu. Hz. Dâvûd’un günah işlemekten titizlikle kaçındığı, Allah’ı çok zikrettiği, ibadete ve salih amele düşkün olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilmektedir (Sâd 38/17). Hz. Peygamber de onun namazını ve orucunu şu şekilde övmüştür: “Allah’ın en sevdiği namaz Dâvûd’un namazı, en sevdiği oruç yine Dâvûd’un orucudur” (Buhârî, “Teheccüd”, 7). Yaşadığı sürece gündüzleri oruç tutacağını, geceleri namaz kılacağını ifade eden Abdullah b. Amr’a Resûl-i Ekrem her ay üç gün oruç tutmasını söylemiş, bunu az görmesi üzerine bir gün oruç tutup iki gün tutmamasını tavsiye etmiş, bunu da kabul etmeyince, “Bir gün tut, bir gün tutma. Bu Dâvûd’un orucudur ve oruçların en faziletlisidir; ondan daha faziletli oruç yoktur” demiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 55-57, 59; “Enbiyâʾ”, 37; “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 34; “Edeb”, 84; İstiʾzân”, 38). Öte yandan Hz. Peygamber, Dâvûd’un her gecenin yarısında uyuduğunu, üçte birinde namaz kıldığını, altıda birinde yine uyuduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Teheccüd”, 7; “Enbiyâʾ”, 38).

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Dâvûd’a Zebûr’un verildiğini bildirip (en-Nisâ 4/163; el-İsrâ 17/55) muhtevasına kısaca temas etmekle birlikte (el-Enbiyâ 21/105) ayrıntılı bilgi vermemektedir. Diğer İslâmî kaynaklarda ise Hz. Dâvûd’a verilen Zebûr’un ramazan ayında indirildiği, içinde mev‘iza ve hikmetli sözlerin bulunduğu, Dâvûd’un onu genellikle makamla ve bir mûsiki aleti eşliğinde okuduğu nakledilmektedir.

Hz. Dâvûd yeryüzünde halife kılınmış, onun saltanatı güçlendirilmiş, adaletle hükmetmesi emredilmiştir (Sâd 38/20, 26). Onun döneminde İsrâiloğulları’nın tam anlamıyla yerleşik medeniyete geçip devleti güçlendirdikleri, Hz. Dâvûd’un gerek kendi evini gerekse krallığın idaresini belli bir düzene koyduğu, ibadetleri sistemleştirdiği, sürekli bir ordu kurduğu Kitâb-ı Mukaddes’te ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. Buna göre Dâvûd, Tanrı’dan aldığı görevi sadakatle yerine getirmiş, krallığına Tanrı’nın İbrâhim nesline vaad ettiği genişliği kazandırmış, onun hükümranlığı Fırat sahillerinden Kızıldeniz kıyılarına kadar yayılmıştır (II. Samuel, 8/3; I. Tarihler, 18/3). Hz. Dâvûd gerçek bir devlet başkanı ve ehliyetli bir yöneticiydi. Kudüs’ü başşehir yapmak suretiyle iktidarı merkezîleştirmiş, askerî teşkilâtını geliştirmiştir. Devleti yönetirken adaleti öncelikle kendisi icra ediyor, davalara bizzat bakıyordu (II. Samuel, 8/15; 14/4-22; 15/2-6; I. Tarihler, 18/14).

Bu son özelliğiyle ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şu açıklamalar yer alır: “Dâvûd ile Süleyman’a da lutfettik. Hani onlar bir ekin hakkında -zarar tesbiti ve tazmini için- hüküm veriyorlardı. Bir grup insanın koyun sürüsü geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp zarar vermişti. Biz onların hükmüne şahit idik” (el-Enbiyâ 21/78). İslâmî kaynaklardaki rivayete göre bu meselede Hz. Dâvûd bir çözüm yolu bulmuş, fakat oğlu Süleyman’ın getirdiği çözüm şekli daha mâkul olduğu için onu kabul etmiştir.

Hz. Dâvûd’un, halkın şikâyet ve dileklerini bizzat dinleyip çözüme kavuşturmasıyla ilgili olarak Kur’an’da verilen bir başka örnek de şöyledir: “Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. ‘Korkma dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet; zulmetme, bizi doğru yola ilet.’ (Biri dedi ki:) ‘Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu, benimse bir tek koyunum var. Böyle iken onu da bana ver dedi ve tartışmada bana baskın çıktı.’ Dâvûd dedi ki: ‘Andolsun ki o senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zaten mallarını birbirine karıştıran ortakların çoğu birbirine zulmeder. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki onlar da ne kadar azdır; Dâvûd kendisini denediğimizi sandı da rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip bize döndü. Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun yakın bir makamı ve güzel bir dönüş yeri vardır” (Sâd 38/21-25).                                                            ( https://islamansiklopedisi.org.tr/davud)

Esma-i Hüsna: 

El-Muhsi: Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri. Sözlükte “saymak, miktarını bilmek; ezberleyip kavramak” anlamındaki ihsâ masdarından sıfat olan muhsî kelimesi “sayıp ayrıntılarıyla tesbit eden” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “gizli âşikâr her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen” mânasına gelir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ḥṣy” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḥṣy” md.). İbnü’l-Cevzî, ihsâ kavramının yer aldığı metinlerin bağlamından hareketle kelimenin Kur’an’da şu beş anlamda kullanıldığını söyler: “Zaptedip belirlemek, yazıp kaydetmek, güç yetirmek, saymak, bilmek” İhsâ kavramı on bir âyette yer almakta, bunların beşinde mâzi sîgasıyla zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmektedir. Bu âyetlerde geçen ihsâ kavramının ilgi alanının var olan her yaratık (kâinat), insanlar ve onların iyi yahut kötü davranışlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥaṣy” md.). Mâtürîdî, insanların ortaya koyduğu bütün amelleri Allah’ın tek tek tesbit ettiğini bildiren âyette (el-Mücâdile 58/6) ihsanın bir tehdit ve uyarı içerdiğini söyler (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, vr. 768b). İhsâ kavramı “bilmek” (ilim) mânasına alındığı takdirde Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde geçen ilim sıfatıyla birleşmiş olur. “Saymak” anlamındaki ad (add) kavramı bir âyette tek başına, bir âyette de ihsâ ile birlikte Allah’a izâfe edilmiştir (Meryem 19/84, 94).

Abdülkerîm el-Kuşeyrî muhsî ismini beşerî çerçevede olmasa da “sayma” mânasında kabul etmiş ve mistik bir yaklaşımla bunun insan üzerindeki etkisini şöyle anlatmıştır: Kişi, nefeslerinin Allah tarafından sayıldığını ve duyularının kontrol altında tutulduğunu bilirse Cenâb-ı Hakk’ın kendisine yakın olup onu gözetlediğini hisseder. Böylece mazhar kılındığı ilâhî lutufların sayılamayacak kadar çok olduğunu anlar ve zamanını bunların şükrünü eda etmekle geçirir; onun bu hali lutufların daha da artmasına vesile olur (et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr, s. 73). https://islamansiklopedisi.org.tr/muhsi

El-Muhsi,esmasının ebced değeri ve zikir sayısı: 148’dir.

El-Mübdi: Mahlukatı maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan, Kainatı hiç yoktan, örneksiz, benzersiz yaratan demektir.ütün varlıkları ilk yaratan, her şeyi yokken yaratan, var eden Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Tüm varlıkları benzerleri mevcut olmadığı halde yoktan var eden anlamına gelir.

Beş vakit namazdan sonra 57 kere “Ya Mübdi celle celâlühû” zikrine devam eden maddi ilimlerde ve fen ilimlerinde başarılı olur.

Her gün 181 defa “Yâ Mübdî, Yâ Mü’id celle celalühû” esmasının zikrine devam edenin her hayırlı muradı Allah’ın izni ile olur.

Bir işe başlarken başarılı olmak isteyen kimse işe başlarken 56 defa “Ya Mübdi” ismini okur.

Her işte muvaffak olmak isteyen kimse her gün 57 defa “Ya Mübdi” ismini okur.

Her işinde “Ya Mübdi” ism-i şerifi okuyarak başlayan kimse o işte başarıya ulaşır.

 Bir işte kararsız olan, bir işe karar vermekte güçlük çeken kimse “Ya Mübdi” esmasını 1000 defa okursa karar verme gücü kazanır.

“Ya Mübdi” ism-i şerifi evin dört tarafına yedi gün boyunca her gün 70’er defa okunursa kaybolan eşya, salimen eve döner.

El-Mübdiü, el-Müidü” isimlerini birlikte okumaya devam edenler, hafızaları kuvvetlenir, unuttuğunu hatırlama gücü kazanırlar ve bazı gizli şeylerin esrarına vakıf olurlar.

“Ya Mübdi” ismini zikreden kimse hikmet sahibi olur, hikmetli konuşur. Gizli olan işlerden ve olaylardan haberdar olur.

Hikmet sahibi olmak isteyen ve hikmetli söz sahibi olmak isteyen kimse “Ya Mübdi” esmasını her gün vird edinip okumalıdır.

Hamile olup düşük ihtimali olan hamile bayanlar eşleriyle beraber 99  “Ya Mübdi celle celâlühû”

zikrine devam ederlerse Cenab-ı Allah’ın izniyle kolayca doğum yapar.

Hamile bayanların çocuğunu düşürme endişesi duyuyorlarsa, sağ elini karnının üzerine koyup, “Ya Mübdi” ism-i şerifini 99 defa okursa, Allah Teala suhulet ihsan eder.

Göremediği sevdiği bir kimseyi rüyasında görebilmek için yatarken uyumadan önce 57 kere “Ya Mübdi” esmasını okumalıdır.

“Ya Mübdi” esmasının zikriyle meşgul olan kimse Allah’ın izniyle her istediğini rüyasında görür.

“Ya Mübdi” ism-i şerifi aynı zamanda gönül tesiri yani etkileme, yönlendirme içinde önemlidir.

Birbirini sevip de açılamayan, ilgisi olduğunu hissettiği kişiden bir türlü teklif ve yaklaşım alamayan kimse her gün 570 defa “Yâ Mübdiü celle celalühü” esmasını okumaya devam ederse, Allah’ın izni ile ve hakkında hayırlı ise beklediği kişiden sevgi ve muhabbet görür. https://www.nukteler.com/el-mubdi-esmasinin-zikri-faziletleri-faydalari/

El-Mübdiesmasının ebced değeri ve zikir sayısı: 56’dır.

El-Muid: Mahlukatı hayattan sonra ölüme, öldükten sonrada tekrar hayata iade eden; öldüren ve dirilten

Cenab-ı Hakk zamanı gelince yarattıklarının çürümüş bedenlerini en ince teferruatına kadar El- Mu’id esmasının tecellisiyle yeni baştan yaratacak ve her bedenin ruhunu kendisine iade edecektir.

Yaratılmışları  yok ettikten sonra tekrar yaratan, ölümden sonra tekrar dirilten Allahü Teala’dır.

Canlı varlıkları öldükten sonra tekrar dirilten, tekrar yaratan, ölmüş olanların canlarını tekrar geri iade eden demektir. Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.

Mahlukatı maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan, Kainatı hiç yoktan, örneksiz, benzersiz yaratan demektir.

Her gün 181 defa Yâ Mübdî, Yâ Mu’id celle celalühû” esmasının zikrine devam edenin her hayırlı muradı Allah’ın izni ile olur.

Unutkanlık hastalığı çekenler her gün “Ya Muiyd celle celâlühû” ism-i şerifini okursa unutkanlık hastalığından kurtulur.

Beş vakit namazdan sonra “Ya Muid celle celâlühû” zikrine devam edenin bozulmuş olan işleri kısa zamanda düzelir.

Bu ismin zikri ile gereği gibi meşgul olan kimseler psikolojik sıkıntılardan kurtulur.

Korkulu rüya görenler “Ya Mu’îd” ism-i şerifinin zikrine devam etmeleri halinde bu durumdan kurtulur.

“Yâ Mübdî, Yâ Mu’id” isimleri birlikte okunup zikrine devam edilirse, unutkanlığa karşı faydalı olur. Zikrine devam eden kimse, hafıza canlılığı ve kolay hatırlama özelliği kazanır.

“Ya Mu’îd” ism-i şerifini her gün 124 defa zikretmeyi vird edinen kimse, kıyamet ve ahireti düşünür, gaflette yaşamaktan kurtulur.

“Ya Mu’îd” ism-i şerifini zikrine devam eden kimsenin kaybettiği şeyler mutlaka bir gün kendine geri gelir.

İşleri bozulmuş, işlerinde başarıyı bulamamış kimse işlerin yoluna girmesi niyetiyle her gün sabah ve yatsı namazından sonra 124 defa “Ya Mu’îd” esmasının zikrine devam ederse, en kısa zamanda işleri yoluna girer. Konuşup görüştüğü kimseler kendisine yardım eder ve sözü sohbeti itibar görür. Sevilen bir insan olur.

“Ya Mu’îd” esmasının zikri ile her gün belirtilen adette meşgul olan kimseler psikolojik sıkıntılardan kurtulur.  https://www.nukteler.com/el-muid-esmasinin-zikri-faziletleri-ve-faydalari/

El-Muidesmasının ebced değeri ve zikir sayısı: 124 tür.

Bir Dua: “Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs, fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn. Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente”

“Rabbim bana mülk verdin. Ve olayların (sözlerin, rüyaların) tevîlini (yorumunu) bana öğrettin. Semaları ve yeryüzünü yaratan, Sen benim dünyada ve ahirette velîmsin (dostumsun). Beni müslüman olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat.

“Allâh’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum. Ezelde Sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lütfettiğin  nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı îtirâf ederim. Beni affet, şüphe yok ki günahları Sen’den başka affedecek kimse yoktur.”

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler