- 17 Ekim 2025 - İRADE-2- KÜRESEL SUMUD FİLOSU ÖRNEĞİ
- 10 Ekim 2025 - İRADE
- 02 Ekim 2025 - AKIL
- 21 Eylül 2025 - MADEMKİ İNSANIZ...
- 12 Eylül 2025 - İNSAN
- 05 Eylül 2025 - EMANET ŞUURU
- 28 Ağustos 2025 - FITRAT-DİN-İSLAM
- 21 Ağustos 2025 - GAZZE MEKTEBİ VE FITRAT
- 17 Ağustos 2025 - HAFIZ OLABİLMEK Mİ ZOR HAFIZ KALABİLMEK Mİ?
- 08 Ağustos 2025 - HAFIZLIK SÜRECİNDE NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
- 01 Ağustos 2025 - HAFIZIM, HAYIRLI MÜBAREK OLSUN
- 25 Temmuz 2025 - HAFIZLIKTAN ÖNCE NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
- 17 Temmuz 2025 - NİÇİN HAFIZLIK?
- 12 Temmuz 2025 - HAFIZLIK
- 03 Temmuz 2025 - KUR'AN ÖĞRENMENİN VE ÖĞRETMENİN ÖNEMİ
- 27 Haziran 2025 - KUR'AN-I KERİM'İN İNDİRİLİŞ GAYESİ
- 20 Haziran 2025 - KUR'AN'I TEĞANNİ İLE OKUMAK
- 13 Haziran 2025 - KUR'AN-I KERİM'İ NASIL OKUMALIYIZ?(III) -TEDEBBÜR-
- 30 Mayıs 2025 - KUR'AN-I KERİM'İ NASIL OKUMALIYIZ? (II) -TECVİD-
- 23 Mayıs 2025 - KUR'AN-I KERİM'İ NASIL OKUYACAĞIZ? (I)
- 18 Mayıs 2025 - KUR'AN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETLERİ
- 15 Mayıs 2025 - LAFIZ VE MANA AÇISINDAN KUR'AN-I KERİM

İBRAHİM ERKAM
-YENİ- NEFİS VE RUH
NEFİS VE RUH
Kur'an ve Sünnet rehberliğinde insanı tanımaya çalışıyoruz. "Kendini tanıyan Rabbini daha iyi tanır" düşüncesine inanıyorum. İnsan, buna bir ömrünü harcıyor. İnsanın kendi mizacını, kişiliğini ve karakterini bilmesi çok mühim. Fakat insanı bütün yönleriyle tam anlamıyla tanıma ve bazı kavramları net olarak tanımlama hususunda işin doğrusu çok iddialı değilim. Çünkü alimler, genel olarak, insanın muamma bir varlık olduğu ve ancak belli ölçülerde tanınabileceği kanaatine varmışlar. Rahmetli Teoman Duralı Bey'in de bir söyleşisinde bu hususta şöyle dediğini hatırlatıyorum. “Psikoloji ve Sosyoloji, bir bilim dalı olamaz. Çünkü insan, çok değişken bir varlık. Fizik, kimya, matematik vs. ilimlerindeki gibi insanın ruhani ve manevi halleri üzerinden genel geçer bilimsel teorilere ulaşmanın zor olduğunu zikretmişti." İnsanı tanımanın çok önemli olduğunu düşünmekle birlikte bu sözün de yanı başımızda durması gerektiği kanaatindeyim.
İnsan, nefis ve ruhtan müteşekkil bir varlık. Maddi alemini nefis, manevi alemini ise ruh temsil ediyor sanki. Ruh, manevi bir cevher; nefis ise maddi bir cevher olarak tanımlanmış daha çok. Nefis ya da nefs, Arapça kökenlidir. Beden, ceset, arzu ve kötü istekler manalarına geldiği gibi birçok ayette kendi, zat, kimse anlamında daha çok kullanılır. Burada nefisle ilgili iki hususu zikredeceğim. Birincisi nefsin ölümlü olup bir gün, ruhtan ayrılacağı hususu. Diğeri ise nefsin daima kötülüğü emretmesi.
"Her nefis, ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.(Ali İmran,185) Bu ayette mealen nefis kelimesi, kişinin zatı, kendisi, bedeni anlamlarına gelir.
Nefisle ilgili bir diğer husus, daima kötülüğü emredici olması. İnsan, ruhani, manevi yönünü güçlendirmediği zaman nefis, şeytanın vesveselerine, kışkırtmalarına karşı zayıflık gösterip günahlara, haramlara karşı duyarsızlaşabiliyor. Allah(cc) mealen, Yusuf Aleyhisselam'ın dilinden nefsin kötülüğü emredici tarafını şöyle beyan ediyor: “Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, Rabbimin merhamet etmesi dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz Rabbim, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Yusuf,53)
Ruha gelecek olursak Kur'an'da ruh, çok farklı anlamlarda kullanılmıştır. Ruh, manevi bir cevher olup insanın her açıdan idrak edebileceği bir kavram değildir. Çünkü Allah(cc), mealen şöyle buyurmuştur: “Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.”(İsra,85) Ruhların yolculuğu Elest Bezmi’nde başladı. Dünya’da ilk defa anne karnında nefis ve beden ile buluştu. Ruh, burada asıl olmuş oluyor. Beden, geçici. İnsan, rüyada iken çok farklı yerler görüyor, çok farklı kimselerle görüşüyor. Halbuki o esnada yatakta yatıyor. Ruh, bedenden kısa süreliğine ayrılıyor. Öldüğümüz zaman da ruh, bedenden uzun süre ayrı kalıyor. Bedeni çürüyor toprağa karışıyor. Ruh ise hala canlı. Ölen kişi bazılarının rüyasına giriyor. İşte burada ruhlar, görüşüyor, konuşuyor, özlem duyuyor. Bu muazzam yapıyı anlamak bu yüzden zor. Bundan dolayıdır ki insan, haddini bilmeli ve ayette geçtiği üzere bu konuda az bilgisi olduğu için konuyu zevkli bulup sahih olmayan bilgilerle şişirmemeli.
Nefis ve ruh arasındaki ilişkiye gelince, nefsimizin bize emrettiği şer ve kötülüklere aldanıp günahlara dalarsak, ruhumuz ve kalbimizde arızalar meydana gelecektir. Efendimiz,(sav) bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: "Mümin, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke oluşur. Sonra tövbe eder, kendini o günahtan çekip çıkarır ve Allah'tan mağfiret dilerse kalbi cilalanarak leke silinir. Eğer günahta ısrar ederse, kalbindeki siyah leke çoğalır.”(İbn Mace, Zühd,29)
Asıl hedef, nefsi kökünden kazımak değildir, bu mümkün de değildir. Nefsimizi terbiye ve tezkiye ederek ruhumuzu ve kalbimizi daraltmasına engel olacağız. Kendimizi sürekli terbiye ederek yetişkin bir fert olma yolunda ilerleyeceğiz inşallah. Allah(cc), bu şekilde davrananları Naziat Suresi 40. Ayet'te mealen şöyle müjdeliyor “Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun kalacağı yer de şüphe yok ki cennetin ta kendisidir."
Modern hayat, seküler ve hızlı yaşam, nefsimizin kötülüğü emretmesine hız katıyor. Haramlar yaygınlaştı. En kötüsü normalleşti. Toplumda çoğunlukla itikadi açıdan faizin, zinanın, gıybetin, rüşvetin, yolsuzluğun, adam kayırmanın haram olduğunu kabul eden bir kimsenin 'bu zamanda böyle şeyler normal' veya 'mecbur kalıyoruz, başka seçenek yok' diyerek haramları meşrulaştırması en riskli olan durum. Çünkü Allah'ın(cc) haram kıldığı şeyleri normal görüp helalleştirmek, yeni bir anlayış ve yasayla karşısına çıkmak, O'nun gazabını celb edecek bir durum vesselam.
Hz. Mevlana’nın şu sözleri ile bitirelim: ”Bedenin bindiğin eşek. Dizgin sendeyken ahire gidersin ama işi eşeğe bırakırsan ahıra gidersin.”
Henüz Yorum yok