- 09 Temmuz 2023 - Zaman Ve Mekanla Kayıtlı Olmayan İbadet; Cihad
- 19 Nisan 2023 - Kötülüklere Karşı Tavırlı Olmak İmandandır
- 16 Şubat 2023 - İhtiyaç Fazlasını Vermek
- 03 Ekim 2022 - Ailenin Selameti İçin
- 20 Temmuz 2022 - Önderlik Konumu ve Sorumluluk
- 16 Nisan 2022 - Kimse Teklif Sahibi Müslümanları Sevmiyor!
- 30 Aralık 2021 - Faiz Düzenine Nefes Aldıranlar Utansınlar !
- 26 Aralık 2021 - Faiz Kur'an ve Sünnette Haram Kılınmıştır; Faize Para Yatırmayın
- 19 Aralık 2021 - Seherleri İhya Etmenin Üzerine
- 28 Kasım 2021 - Allah Teala'ya Karşı Edepli Olalım
- 06 Ekim 2021 - Emanete İhanet Etmeyelim
- 25 Eylül 2021 - Sünneti Doğru Anlamada Dört "T"
- 13 Eylül 2021 - Ailede Din Eğitiminin Verilmemesi Çocukları Şirke Düşürebilir.
- 11 Eylül 2021 - Yoksulluk Sorununa Dinimizin Bakışı ve Çözümü
- 08 Eylül 2021 - Tasavvufta Terakki ve Zikir Kavramları

MEHMET SÜRMELİ
-YENİ- MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?
MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?
Allah (c.c.)'ın, er-Reşîd isminin nübüvvet planındaki en son temsilcisi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'de, Hz. Nuh (a.s) gibi hayatını irşad görevine adamıştır. Bu konudaki sabrının ve cihadının büyüklüğünden dolayı “azim sahibi peygamberlerin” de en büyüğü olmuştur. İrşad konusundaki başarısını Allah Teâlâ, “Medine İslâm Devleti” ile taçlandırmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.)'i fonksiyonel olarak Kur'an'dan ne kadar iyi bilirsek, O'nun irşadındaki başarısının sırrını da o derece iyi anlarız. Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber(s.a.v.)'i, bizlere; üstün ahlaklı,[1] azimli iradesi[2], merhameti,[3] nezaket ve kibarlığı,[4] ümmete olan şefkati,[5] gece geç saatlere kadar ibadeti,[6] hak yolda daimi sebatı,[7] sürekli Kitab'ı okuması, öğretmesi,[8] zihinleri ve gönülleri tüm çirkinliklerden temizlemesi,[9] Kur'an'daki kapalılıkları açıklaması,[10] Kitap'da olmayan konularda içtihad yapması,[11] yöneticilik vasfı,[12] küfre karşı ilkeli, ahlaklı tavrı,[13] hâkimiyet mücadelesi vermesi,[14] davetçiliği[15] ve model olması[16] özellikleriyle tanıtır. Bu vasıflar irşad görevi yapacak olan her Müslümanda olması gereken sıfatlardır. Bu özellikleri taşımayan insanlar irşad ehliyetinden yoksun oldukları için başarılı olamazlar. Ülkemizde davetin bir ilim alanına dönüşmemesi ve davetle ilgili kürsülerin kurulmaması, ehliyetsiz insanların davetçi gibi öne geçmesine zemin hazırlamıştır. Sonuçta ise Müslümanlar ehliyetsiz ve plânsız çalışmalara razı oldukları için davet yolunda istenen başarı elde edilememiştir. Hatta ehliyetsiz davetçiler (!) ülkemizdeki İslâm düşmanlarının sayılarının artmasına neden olmuşlardır.
İrşad görevini hakkıyla yerine getirmek isteyen her Müslümana mükemmel bir model olan Hz. Peygamber (s.a.v.), irşad konusunda güzel tavsiyelerde bulunmuştur. Mü'minlerin bu tavsiyeleri yerine getirirken yukarda saydığımız, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sıfatlarıyla donanmaları ve ahlakıyla ahlaklanmaları gerekir. Aksi halde başarılı olamazlar. Hz. Peygamber'in hayat tarzını kendi benliklerinde gerçekleştirmeyip sadece dilleriyle irşad (!) görevi yapanları Hz. Muhammed (s.a.v.) şu hadisiyle uyarmıştır: “Ümmetim üzerine en korktuğum şeylerden birisi de dilleriyle âlim geçinen münafıklardır.”[17] Hakiki bir irşad ehli, hayat tarzıyla da referanstır. İnsanlar ondan bir şey dinlemeseler bile onun hayatını gözlemleyerek de doğru yolu bulabilirler. Nitekim şu nebevi haber bunun kanıtıdır: Hz. Peygamber'e Kur'an'da ve sünnette hükmü olmayan, yeni bir mesele ortaya çıktığında ne yapılması gerektiği sorulunca, 0; “Mü'minlerden, Allah'a ihlasla ibadet eden kimselerin gidişatına bakılacağını”[18] söylemiştir.
Tüm hayatını insanlığın irşadına adayan Peygamberimiz, irşad görevinin terk edilmesi halinde Allah'tan (c.c.), umumi bir belanın başımıza geleceği haberini bizlere bildirmiştir: “Bir toplumun içerisinde günahlar çokça işlenir, o toplumun fertleri bunlara engel olmaya güçleri yeterken ve suçlulardan daha kuvvetliyken kötülüklere engel olmazlarsa, Allah'ın cezası herkese gelir.”[19] Böyle bir cezaya müstehak olmamamız için Resûlüllah bizlere şu emri vermiştir: “Müşriklere karşı mallarınızla, elinizle ve dilinizle cihad ediniz.”[20] Konuşulması gereken yerde konuşmamak, tavır alınması gereken yerde tavır almamak, kişinin kendisini zillete düşürmesidir.[21] Hz. Peygamber’in yerdiği zillet hâli ise, hakiki Müslümana yakışmayan bir sıfattır.
Hz. Peygamberin bu emirlerini yerine getirirken, irşad ehli bir müslümanın takip etmesi gereken yolu Resûlüllah şöyle açıklamıştır: “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın fakat zorlaştırmayın.”[22] Allah (c.c.)'ın Kitabı'ndaki ayetlerden ve Resûlü'nün hadislerinden yola çıkan büyük mütefekkir ve İslâm âlimi Mevlânâ (ö:1273), irşad ehli bir insanın taşıması gereken vasıfları şu ana başlıklar altında ifade etmiştir: İrşad ehli; ilahi aşk sahibi, yumuşak kalpli, gönül ehli, olgunlaştırıcı, aydınlatıcı, rehber, yükseltici, sabırlı ve affedici olmalıdır.[23] Tüm bunlardan anlaşılan; irşad ehli bir insanın, Kur'an-ı Kerim'de fonksiyonları tanıtılan Peygamberimizin hâliyle ahlaklanması zorunludur. Müslümanların hangi zamanda ve yerde hangi şeye daha çok ihtiyaçları varsa, irşadın öncelikli konusu da o olmalıdır. İrşadın alanına, zamanın fıkhını yaptıktan sonra en doğru çözümü projelendirerek sunmak da girmektedir. İrşad adına ümettui uytmak ve onlara yüklenmeleri gereken teklifleri hatırlatmamak en büyük vebaldir. Çünkü teklifler Allah Teâlâ’nın insanlara arz ettiği emanetlerdir. Tekliften kaçmak ilahi emanete ihanettir.
“Din, kişinin kendi ülkesinde yenik bırakılmışsa” irşad faaliyetine özellikle katılmak gerekir. Dinin mahkûmiyet dönemlerinde irşad faaliyetine katılmak bazı âlimlere göre farz-ı ayındır.[24] Hele de Avrupa Birliği'nden çokça söz edilen bir dönemde birilerinin hayali kahramanlıklarla övünerek; “Biz güçlüyüz, onların dinleriyle ve felsefeleriyle hesaplaşırız.” kuruntularından vazgeçmeleri lazım. Kaliteli bir eğitimden geçmeyen, en küçük bir darbede savrulan ve İslâm’ı, hayatı anlamlandırmada ciddiye almayan, kendileriyle bile hesaplaşamayan cahil insanlar kimseyle hesaplaşamaz. Sürekli kaybeden olur. Halkı itikadi anlamda politeizme kay(dırıl)mış ama bunun farkında olmayan bir ülkede ciddi anlamda toplumsal irtidatlar yaşanır. Eğer muhataplarınız, siyasi, iktisadi, hukuki ve eğitim yönünden sizden daha güçlüyse sorunları çok ciddi düşünmeniz gerekir. Bu sonuca varmamızın nedeni, insanımıza yönelik Kur'an ve sünnet merkezli kaliteli bir irşad fıkhının yapılmadığını bilmemizdendir. Böyle bir fıkhın yapılmayışı bizi, bizim ülkemizin değerlerine karşı düşman ettiği gibi ülke sorunlarına da yabancılaştırmıştır. Bugün bile çektiklerimizin çoğunun sebebi, geçmişte ülke meselelerine yabancılaşmanın faturasıdır. Kendi ülkemizde ev sahibi olduğumuzu unutup kendimizi kiracı gibi görmemeizdir. Bu yanlış bakış nedeniyle ne İslâmî anlamda mektebi bir hareket doğdu, ne de ülke sorunlarına vahiy merkezli projeler sunabilecek ilmi bir gelişme oldu. Bilmeden sadece dünya sisteminin işleyişini daha da kolaylaştırdık.
Er-Reşîd isminden gerekli nasibi alan bir Müslüman, rüşd yolunun klavuzu olan Kur’an ve sünnete göre hayatını tanzim eder. Hayatını Kur’an ve sünnete göre düzenlemeyen birinin er-Reşîd isminden aldığı zerre kadar pay yoktur. Bireysel anlamda vahyi yaşamak yeterli değildir. Vahiy hem yaşanmak hem de ona göre bir dünya kurmak için gönderilmiştir. Peygamberler, talimle emredildikleri rüşd yolunu bireysel anlamda yaşayacak olsalardı kimse sıkıntı çıkarmazdı. Bu yol hem yaşanacak, hem de yaşatılacaktır. Çünkü karşıtı dalalettir. Müslüman, dalalet ortadan kalkana kadar cihad etmekle memurdur.[25] Er-Reşîd isminden nasibini alan bir Müslüman hakkın ve hakikatin tanıtımı için davet ve tebliği farz bir ibadet bilir. İnsanları, mutlak rüşd yolu olan İslâm’a davet eder. islâm’ın karşıtı olan tüm batıl dinlerden ve dine karşı din olma iddiasındaki ideolojilerden uzak durur. Reşîd bir Müslüman, hayat tarzı olarak peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin ve Salihlerin yolunu benimser. Azgınların ve tağutların yoluna asla tabi olmaz. Er-Reşîd isminden nasibini alan bir Müslüman hem sözleriyle hem de hareketleriyle hakkın temsilcisi olur. Söz ile davranışlar arasındaki uyumsuzluk, bu isimden gerekli nasibi almamanın bir tezahürüdür. Rüşd yolunun kurumsal şekli İslâmî bir siyasa ile gerçekleşir. Bu nedenle böyle bir siyasa için çalışmak da er-Reşîd isminden alınan payla alakalıdır.
[1] Kalem 68/4.
[2] Tevbe 9/40.
[3] Tevbe 9/80.
[4] Âl-i İmran 3/159.
[5] Tevbe 9/128.
[6] Müzzemmil 73/20.
[7] Necm 53/2-4.
[8] Âl-i İmran 3/161.
[9] Bakara 2/129.
[10] Nahl 16/44.
[11] Araf 7/157.
[12] Nisa 4/59.
[13] En'am 6/96-59.
[14] Tevbe 9/33.
[15] Nahl 16/125.
[16] Ahzab 33/21.
[17] İbn-i Hanbel, Ahmed, Müsned, c. I, s. 22.
[18] Darimi, Sünen, Beyrut, 1997,c.I,s.61.
[19] İbn-i Mâce, Sünen, Fiten, c. II, s. 1329.
[20] Nesai, Sünen, Had.no:1,c. VI, s. 7
[21] İbn-i Mâce, a.g.e, Fiten, c. II, s. 1323.
[22] Ebu Davud, Sünen, Edeb, Had.no:4835. c. V, s. 170.
[23] Usta, Mustafa, Divan-ı Kebir'de Mevlânâ'nın Eğitim Görüşü, M. Ü. İ. Fakültesi Yayınları, İst. 1995, s. 53-66.
[24] Mevdudi, er-Resail ve'l-Mesail, c. III, s. 379, Nehir Yay, 1992, İst.
[25]Bak: Enfal 8/39
MEHMET SÜRMELİ
Henüz Yorum yok