MEHMET SÜRMELİ

-YENİ- ZALİMİN ZULMÜ VARSA MAZLUMUN ALLAH'I VAR

ZALİMİN ZULMÜ VARSA MAZLUMUN ALLAH'I VAR

Nursuzluk anlamına gelen zulüm ve türevleri Kur’an-ı Kerim' de üç yüz bir defa geçer. Bir şeyi olması gereken yere koymamak, haktan batıla yönelmek[1], başkasının mülkünde, onun izni olmadan tasarrufta bulunmak,[2] şirk ve küfür,[3] kişinin kendi sınırlarını aşması, hiç hakkı olmayanı yapması ve adaletsizlik[4] manalarında kullanılmıştır. Allah (c.)'a şirk koşmak ise en büyük zulümdür. İnsanlara haksızlık yapmak ve insanın kendi şahsına karşı yaptığı davranış bozuklukları da zulümden sayılmıştır.[5] Haramı helal kabul etmek ve işlenen tüm günahlar zulüm olduğu gibi "lâ ilâhe illallâh" demekten kaçınmak da esas zulümdür.[6] Kutsi hadiste şöyle buyrulmuştur; "Kendime de kullarıma da zulmü haram kıldım. Sakın kimseye zulmetmeyiniz."[7]

Allah Teâlâ'nın hiç bir varlığa zulmetmeyeceğine dair onlarca ayet vardır. Başkalarının da insanlara zulmetmesini yasaklayan Yüce Allah, kullarına zulmeder gerekçesiyle zalimlere önderlik makamı vermeyeceğini bildirmiş,[8] insanlardan da zalimleri idareci seçmemelerini istemiştir. Buna göre; zalimden yönetici, halife, hâkim, kadı, müftü ve şahit olmadığı gibi ravi de olamaz.[9] Şayet zalim bu görevlerden birine getirilirse insanlara zulmeder. Onları bu görevlere getirenler de, sebep oldukları için zulme ortak olurlar. Allah Teâlâ, değil zalimi işbaşına getirmeyi onlara sempati duymayı bile yasaklamıştır.[10]

Yeryüzünde adaleti tesis etmekle görevli olan Hz. Peygamber(s.), Allah Teâlâ'ya şirk koşulmasını önlemek için gece gündüz gayret sarf etmiştir. Çünkü bütün zulümler ve insan hakları ihlalleri, en büyük zulüm olan şirkin velayet makamına hâkim olmasından ve kurumsallaşmasından meydana gelmektedir. Şirkin ve diğer zulüm türlerinin hâkimiyetini önlemeyi emreden iki yüzden fazla ayete hakkıyla uyan Resulullah (s.), bereketli çalışmasının sonunda bir dârülislam inşa edebilmiştir. Hz. Peygamber(s.), küfre iktidar vermeyi yasaklamış ve "Zalim idarecilerin yalanını tasdik edip onlara yardımcı olanları 'bunlar benim ümmetimden değildir."[11]diyerek reddetmiştir. Konuyla ilgili Resulullah'ın şu buyruğunu iyi düşünmek gerekir: "Kim bir kimsenin zalim olduğunu bile bile ona yardım eder ve onunla ortak hareket ederse İslam'dan çıkmış olur."[12]Hz. Peygamber(s.), bu sözlerinin takipçisi olarak "Zulme karşı tek el olmayı ve müminlerin hukukunu ortak savunmayı"[13] Medine Sözleşmesi’ne yazdırmış ve sahabilerine "Zulme uğrayanlara yardım ediniz!"[14]emrini vermiştir. "Zulme şahit olup da zalimden zayıfın hakkını almayan bir ümmeti Allah temize çıkarmaz."[15]uyarısını yapmıştır. "Zulme uğrayan kâfir bile olsa onun bedduasından kaçınmak gerekir. Çünkü mazlumun duası ile Allah arasında perde yoktur."[16]hadisi, kâfire bile zulmedilmeyeceğini belirtir. "Eğer Müslümanlar, zulmün toplumun tabanına yayılmasına tanıklık eder de ona engel olmazlarsa başlarına umumi bir belanın gelmesi yakındır."[17]buyuran Hz. Peygamber (s.); "Zalimin elinden tutup zulmünü engellemeyi"[18]emretmiştir.

Bireysel ilişkilerde de kul hakkı hususunda dikkatli olmayı isteyen Resulullah (s.); “Başkasının malını haksız yere almanın helal olmadığını"[19]söylemiştir. Bu meyanda, "Başkasının bir karış toprağını bile zulmen alan kimsenin boynuna, o malın kıyamet gününde yedi kat misliyle geçirileceğini"[20]ifade etmiştir. Ailevi konularda da eşlerin karşılıklı hukukunu ve çocukların haklarını gözetmeyi tavsiye eden Peygamberimiz (s.); "İki eşli olup da birine meyledip diğerini ihmal edenin kıyamet gününde bir tarafı meyilli (felçli)şekilde (Allah’ın huzuruna) geleceğini"[21]söylemiştir.[22] Zulme karşı her an ve her yerde ilkeli olmayı emreden Resulullah'ın(s.) şu buyruğu bizlere, etrafımızda olan bitenlere karşı cesaretli olmayı öğütlemektedir: "Kimin yanında bir mümin küçük düşürülür de gücü yettiği hâlde ona yardım etmezse, Allahuteala kıyamet gününde bütün mahlûkatın önünde o kişiyi küçük düşürür/rezil eder."[23]Sözün özü; "Müslüman’a zulmetmek de, onu zulme terk etmek de"[24]mü’minlere yakışmayan bir davranıştır.

[1] Cürcani, Tarifat, s.144
[2] Ebu'l Münteha, Şerh-i Fıkhı Ekber, s.25
[3]Bak: Enam 6/82
[4] Izutsu, Toshihiko, Dini Ahlaki Kavramlar, s.222
[5] Isfahani, Rağıb, el-Müfredat,s.536-7
[6] Nahhas, Ebu Cafer, Mean'i-l Kuran, , c.I, s.108
[7] Müslim, c.III,s.1995
[8] Bak: Bakara 2/124
[9] İbni Kesir, Ebu'l-Fida İsmail, Tefsir'ü-l Kuran'i-l Azim, c.I, s.160
[10] Hud 11/113
[11] Heysemi, Zevaid, c.V, s.248; Ahmed, Müsned, c.VI, s.395
[12]Heysemi, Zevaid, c.IV, s.205
[13] Hamidullah, Muhammed, İslam Hukuku Etüdleri, Bir Yay, İst.1984,s.40
[14] İbn-i Kesir, Cami'u-l Mesanid, c.II, s.84
[15] Heysemi, Zevaid, c.IV, s.196
[16] Ahmed, Müsned, c.III, s.153
[17] İbn-i Hamza, Esbab-ı Vurud'i-l Hadis, c.II, s.23
[18] Ahmed, Müsned, c.III, s.201; Darimi, Rikak, h.no:2753,c.II,s.401-2
[19] Heysemi, Zevaid, c.IV, s.171
[20] Ahmed, Müsned, c.VI, s.64
[21] Ebu Davud, c.II, s.601; Nesai, c.V, s.63
[22] Peygamber Efendimiz bu hadisinde vakıaya göre bir değerlendirme yapmış ve kimseyi çok eşliliğe teşvik etmemiştir.
[23] Heysemi, Zevaid, c.VII, s.267
[24] Buhari, 89, İkrah, 7, c.VIII, s.59

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri