MUSTAFA SARI

-YENİ- BAŞLIKSIZ BİR DEVRİMİN ŞEHİDİ: MUHAMMED MURSİ

Ortadoğu tarihinde bazı liderler vardır; ömürleri kısa, etkileri derin olur. Onlar, sadece siyasetçi değil; bir halkın umudu, bir ümmetin duası, bir neslin idealidir. Mısır’ın seçilmiş ilk sivil cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de bu isimlerden biridir.

2011 Arap Baharı'nın ardından, yüz binlerin sokakları doldurduğu, Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık diktatörlüğünün devrildiği Mısır’da halk, sandıkla bir gelecek kurma umuduna sarıldı. 2012 yılında gerçekleştirilen demokratik seçimlerde, Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi, oyların %51,7’sini alarak cumhurbaşkanı oldu. Bu zafer, sadece bir seçimi değil; dikta rejimine karşı halk iradesinin zaferini simgeliyordu. Ancak bu zafer, Batı destekli statüko için büyük bir tehditti.

Mursi'nin Mücadelesi: Zor Dönemin Lideri

Göreve geldiği ilk günden itibaren Mursi, büyük bir enkaz devraldı. Ordu, medya, yargı ve bürokrasi eski rejimin kontrolündeydi. Kendisini kuşatan sistem, onu başarısız kılmak için seferber olmuştu. Yine de kısa sürede:

Halk ekmeğine ulaşsın diye ekmek kuyruklarını bitirdi.

Doğalgaz ve yakıt krizine çözüm buldu.

İsrail’e karşı Filistin’in yanında durdu, Gazze’ye kapıları açtı.

Mısır’ın borçlarını ödeme ve dışa bağımlılığı azaltma yoluna gitti.

Siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağladı.

Afrika ve İslam dünyasında yeni diplomatik adımlar attı.

Ancak bu hizmetleri ve halkçı tavrı, Batı'nın, Körfez monarşilerinin ve Mısır’daki derin devletin tepkisini çekti. Çünkü Mursi, sadece Mısır’a değil; ümmete örnek olacak bir modelin ilk adımını atmıştı: halkın iradesine dayalı, İslam'la barışık bir yönetim...

Darbeye Giden Süreç ve Küresel Oyun

2013 yılında, tıpkı Türkiye’de 28 Şubat’ta olduğu gibi, “laik yaşam tarzı tehlikede”, “ekonomi kötüye gidiyor” gibi söylemlerle sokaklar karıştırıldı. ABD ve İsrail'in dolaylı desteğiyle General Abdulfettah Sisi öne çıkarıldı. Körfez ülkeleri, özellikle BAE ve Suudi Arabistan, darbecilere milyarlarca dolar akıttı. CNN ve BBC gibi küresel medya organları, darbeyi “halk devrimi” gibi göstermeye çalıştı.

3 Temmuz 2013'te, ordu yönetime el koydu. Mursi ve binlerce sivil tutuklandı. Rabia Meydanı'nda barışçıl bir şekilde demokrasi isteyen binlerce insan, dünyanın gözleri önünde katledildi. Ne yazık ki Batı sustu. Demokrasi havarisi kesilen ülkeler bu katliama "darbe" bile diyemedi.

Neden Bu Şekilde Oldu?

Mursi'nin en büyük hatası, belki de çok hızlı adım atması değildi; sistemi tam temizlemeden reform yapmaya çalışmasıydı. Derin yapılar, medya ve uluslararası destekçiler harekete geçince yalnız kaldı. Aslında o, devrimi yaptı ama devleti dönüştüremedi. İslam dünyasının parçalanmışlığı, ümmetin dağınıklığı ve küresel güçlerin korkusu onun sonunu getirdi.

Mursi'nin Mirası

2019’da mahkeme salonunda vefat ettiğinde, arkasında hüzünlü ama şerefli bir hikâye bıraktı. Sessizce toprağa verildi, ailesine dahi törene izin verilmedi. Ama gönüllerde büyük bir yer edindi.

Bugün Mursi, Rabia işaretiyle anılıyor. Onun düşüşü bir sona değil, belki de yeni bir dirilişe işaret ediyor. Çünkü o sadece bir başkan değil; iradeyi, sabrı, dik duruşu ve teslimiyetiyle bir şehit liderdi.

Son Söz: Mursi'nin mücadelesi, bize şunu hatırlatıyor: "Bir milletin lideri idam sehpasına bile dik yürüyorsa, o millet eğilmez." Onu anlamak, sadece bir siyasi figürü değil; ümmetin vicdanını anlamaktır.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri