MEHMET TOPUZ

-YENİ- ALGILAMA EŞİĞİ SORUNU…

ALGILAMA EŞİĞİ SORUNU…

Bilmek ile anlamak arasındaki fark kadar üzerinde konuşulması gereken bir konu niteliği taşıyabilir. Bu bir iletişim sorununu oluşturabilir mi? Bir yönüyle elbet; diğer yönüyle de galiba üzerinde düşünülmesi gerekmektedir; diyebilirim.

Söz sahibi olan kapitalizm 16. yy da şehirleşme kavramının yeni bir formata dönüşmesine yol açmaya başlamıştı. Soylular ile kentliler arasındaki uçurumun artış yönünün tam tersi alanda ilerlemesi soyluların söylem ve düşüncelerinin değişmesine hatta kentlilerin ilk etapta evdeki eşyaları değiştirmekle işe başlaması da sosyal yapının da değişim ve dönüşümüne kapı aralamıştı. Ve ilerleyen süreçte modern sosyal sistemlerin gündeme gelmesi aslında kanaatimce düşüncenin eyleme dönüşmüş biçimi olsa gerekti ve bu her daim bir sınamayı da beraberinde getirecekti.

Endüstriyel bir dünyadan bahsedebilirim burada. Sonuçta coğrafyadan bağımsız ilerlemeyen bu değişkenlerin, mekân kadar sanayileşmenin varlığı da iş imkânlarının artması ve kentleşmenin artırılmasına kadar giden bir süreçti. Şehirleşme sürecinin artırılması için tarım faaliyetlerin azaltılması o günün şartlarında bir gelişmeydi fakat sonrasında öyle olmadığı gerçeği bir takım problemleri de beraberinde getirdi. Bu bir teori olamaz elbette. Çünkü teori üretimi için entelektüel bir konfor gerekmez miydi? Çünkü göçün yeni bir alana evrilmesi de sonuçta algılama eşiği sorunlarının başlangıcı olamaz mı bu anlamda?

Algılama biçim ve anlayışı da yukarıda verdiğim örnekten bağımsız olduğunu söylemem de her şeyi ilk satırlarda anlatmaktan başka bir şey olmayacaktır. Yani burada algılama biçimi mekândan ve zamandan bağımsız da değildir. Çarpıcı belirtkenlerin bu anlamda neler olduğunu birazdan konuşabiliriz. Fakat kentlerdeki yeni yaşam biçimi aslında tarihi bağlamından uzak olmayan bir anlayışla algılama biçimini de değiştirdi. Burada bir bilgilendirme şart mı sorusu akla gelmekte? Bunun için şunu söyleyebilirim. Bilgilendirme ve çözüm yoksa sonuçta karşımıza irrasyonel çözümler çıkabilir. Bu da galiba falcıya gitmek gibi bir şeydir.

Algılamanın periyodik temsilde yerine dair ya da sorunun eşiksel değerine dair şunlar söylenegelmiştir. Ruhsal durum, gereksinimler, anılar, deneyimler, alışkanlıklar gibi… Bunlar elbette algılama eşiğinin niteliksel değerinde önemli parametreler. Fakat benim anlatmak istediğim bunların ötesinde mekân ve çağın getirisinin reel varlığına dair. Buraya dair realiteden kaçmak ve bir savunma mekanizması oluşturmakta sonuçta beyhude bir uğraş olacak gibi durmakta.

Burada tabi bir bilinç endüstrisinden bahsedebiliriz. Dekor ile sahnenin uyumsuzluğu burada kendi içinde bir algılama eşiği sorunu oluşturmaktadır. Sonuçta dekor da iletinin ve iletişim kavramının içerisinde içeriksel öneme sahip. Yani olayın aynı olması sergilenen oyunun farklı olması belki dekor ile sahnenin endüstriyel bilinç alanından çıkması da bu çağın sosyal medya aygıtlarının yönetiminde yeni bir iş alanı oluşturmakta. Yani ortada farklı bir ürün var. Fakat bu farklı ürünün oluşturduğu etki ve tepki, insanın düşünceleri ve eylemlerine dair verilerde bir ortamdan bağımsız değildir.

Sonuçta konuyu yine farklı kavramlar üzerinde yoğunlaştırmadan yeni bir tabir ile lumpen algılama eşiği sorununa getirmem de abestle iştigal olmayacaktır. Ve insan kentteki yitiklik duygusunun varlığından realiteden kaçar gibi kaçması çizgisel olmayan bir maceranın içinde yer edinme durumunu istemsiz bir şekilde kabul etmiş olacaktır böylece. Ürüne dönüşmüş bir dünya da yaşamanın varlığına sahip olmakta ambalajının bozulmadan yeni bir döngüye ev sahipliği yaptığını göstermektedir.

Ve etkinliği olmayan iletişim kampanyası, modern sosyal sistemler arasında yerini bu çağda almaya başladı. Sonuç böyle iken, algılama eşiği sorunu da doğal bir sonuçtur; diyebilir miyiz?

Sağlıcakla kalın.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri