MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU

-YENİ- DİPLOMASİ VE TARIM

DİPLOMASİ VE TARIM

“Diplomasi: Devlet Aklının Ahlâkî Tezahürü”

İnsan sosyal bir varlıktır, çevresiyle iletişim halindedir. İnsanın dünya görüşü, duruşu, fikirleri, kültürü bu ilişkinin biçimini belirler. “İnsan insanın kurdudur” bakış açısı ile insanı yorumlayan bir dünya görüşünün etkisinde kalan kişi ile “insan insanın dostudur”  “insan insanın yurdudur” dünya görüşünün hayatını yönlendirdiği kişinin insan ilişkileri aynı değildir.

Devletler de aynı insanlar gibi diğer devletlerle ilişki ve iletişim halindedir. İnsanda olduğu gibi devletlerin de bir dünya görüşü, dünyayı algılayış tarzları vardır. “İnsan insanın kurdudur” düşüncesinin hâkim olduğu insanların devletleri de bu çerçevede dünyayı algılayacak ve bunun neticesi olarak da emperyal bir düşünce ile diğer devletlere bakacaktır. “İnsan insanın dostudur” düşüncesinin hâkim olduğu insanların devletleri de dünyaya huzur ve barış çerçevesinde baktıkları için diğer devletlerle ilişkisi bu çerçevede olacaktır.

Devletlerin birinci önceliği hiç şüphesiz kendi haklarının korunması, beslenmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi, gelişmesi ve büyümesi odaklıdır. Bu da gayet doğaldır. Diğer ülkelerle olan münasebetlerinde kendi halkının menfaatini gözeterek hareket eder. Yani menfaat merkezlidir. Kendi çıkarlarını düşünmekten daha doğal bir şey olamaz. Burada ince bir nokta var: Sadece kendi çıkarlarını mı düşünecek, yoksa başkalarına da yaşama hakkı tanıyacak mı? İşte burası medeniyetlerin ayrım noktasıdır.

Bizim mensup olduğumuz medeniyet anlayışında “kazan-kazan” mantığı ön plandadır: Ben de kazanayım, sen de kazan. Çift taraflı kazanç... Tek taraflı olduğu zaman sömürü oluyor; çift taraflı olduğu zaman barış oluyor.

Devletin aklı, çıkarını; ahlâkı ise vicdanını temsil eder. Diplomasinin başarısı, bu iki boyutun dengelenmesinde yatar. Ne salt menfaat üzerine kurulu bir soğuk hesap, ne de duygusal bir saflık… Diplomasi, hikmetle yoğrulmuş bir akıl gerektirir bizim medeniyet algımızda.

İnsanların düşünme ve davranma biçimi ahlâksa, devletlerin ahlâkı da diplomasidir.

“Diplomasi”, devletler arasındaki ilişkileri barışçıl yollarla yürütme sanatı ve tekniği olarak tanımlanıyor. Kısaca söylemek gerekirse, diplomasi bir ülkenin dış politikasını temsil etme ve yürütme faaliyetidir.

Kelime, Fransızca diplomatie ve Latince diploma (belge, yetki yazısı) kelimelerinden geliyor. Eskiden “diploma” kelimesi, bir elçiye verilen yetki belgesi anlamındaydı. Zamanla, bu belgeyle görev yapan kişilerin faaliyetlerine de diplomasi denmeye başlandı.

Diplomasiyi günümüzdeki uygulama şekilleri üzerinden detaylandırdığımızda daha iyi anlayacağız. Detaylandırdığımızda;

Diplomasinin amacı; barışı korumak ve savaşları önlemek, ülkeler arası sorunları çözmek, ticaret, kültür, güvenlik, çevre gibi alanlarda iş birliği sağlamak, ülkenin çıkarlarını ve itibarını korumaktır.

Diplomasi, sadece büyük liderlerin zirve toplantılarından ibaret değildir. Gündelik, sürekli ve kurumsal bir faaliyettir.

Devlet başkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları: Üst düzey diplomasiyi yürütür.

Büyükelçiler ve elçilik personeli: Diplomasinin omurgasını oluşturur. Bir ülkenin başka bir ülkedeki sürekli temsilcileridir.

Konsolosluklar: Vatandaşlara hizmet (vize, doğum, evlilik vb.) sunar.

Daimi temsilcilikler: Birleşmiş Milletler, NATO gibi uluslararası örgütler nezdinde bulunur.

Özel temsilciler ve müzakereler: Belirli bir konu (örneğin iklim değişikliği) için atanmış uzmanlardır.

Çeşitli diplomasi türleri vardır:

* Sert diplomasi: Maddî güç, yaptırım, tehdit veya askerî güç unsurlarına dayanır. Yaptırımlar, tehditler, güç gösterileri veya askerî iş birlikleriyle hedefe ulaşmaya çalışır. Genelde acil güvenlik sorunlarında veya caydırıcılık gerektiğinde kullanılır.

* Yumuşak diplomasi: Kültür, eğitim, medya, sanat, değerler ve çekicilik yoluyla etki kurma. Bir ülkenin cazibesini kullanarak başkalarının tercihlerini etkilemeyi hedefler (ör. öğrenci değişim programları, kültür merkezleri, film-dizi ihracı).

* Akıllı diplomasi: Sert ve yumuşak gücün dengeli, stratejik kullanımıdır. Duruma göre hem ekonomik/askerî araçları hem de kültürel/kurumsal araçları birleştirir.

* Kamu diplomasisi: Hedef ülkenin halklarına yönelik iletişim ve imaj çalışmaları. Hükümetin dış politika söylemlerinin ötesinde kültürel etkinlikler, medya kampanyaları, sosyal medya ve sivil toplum etkileşimlerini içerir.

* Ekonomik diplomasi: Ticaret anlaşmaları, yatırımlar, kalkınma yardımları, ekonomik yaptırımlar ve ticari lobi faaliyetleriyle ülke çıkarlarını korur/geliştirir.

* Kültür diplomasisi: Kültürel değişim, festivaller, sanat sergileri, dil kursları yoluyla uzun vadeli etki yaratma.

* Gizli/örtülü diplomasi: Resmî kanalların dışında yürütülen, bazen gizlilik gerektiren müzakereler veya aracılıklar. Bazen hassas süreçlerde kullanılır.

* Çok taraflı diplomasi: Uluslararası örgütler (BM, NATO, AB, WTO vb.) aracılığıyla birden çok aktörün katıldığı müzakere ve karar alma süreçleri.

* İkili diplomasi: İki devlet arasında doğrudan yürütülen ilişkiler, antlaşmalar ve müzakereler.

* Halklar arası diplomasi: Resmî olmayan, akademisyenler, eski diplomatlar, sivil toplum aktörleri aracılığıyla yürütülen barış/güven inşa çabaları.

* Şuttle (gezici) diplomasi: Taraflar doğrudan görüşemediğinde üçüncü ülke veya arabulucu diplomatların gidip gelerek yürüttüğü müzakereler.

* Preventif (önleyici) diplomasi: Çatışmalar çıkmadan önce krizi tespit edip müdahale ederek çatışmayı önlemeye çalışır (erken uyarı, arabuluculuk).

* Paradiplomasi: Eyaletler, şehirler veya yerel yönetimlerin—merkez hükümetten bağımsız—uluslararası ilişkiler kurması (belediye düzeyinde kardeş şehirler, yerel yatırım tanıtımı).

* Dijital diplomasi (e-diplomasi): Sosyal medya, veri analizi, dijital kampanyalar, siber siyaset aracılığıyla yürütülen diplomasi.

“Tarım diplomasisi” de son yıllarda giderek önem kazanan, klasik diplomasiyle ekonomi, gıda güvenliği ve kalkınma politikalarının kesiştiği stratejik bir alandır.

 

21. yüzyıl, gıdanın yalnızca bir ekonomik değer olmaktan çıkarak jeopolitik bir güç unsuru hâline geldiği bir dönemdir. Enerji, su ve gıda; artık küresel diplomasinin temel eksenlerini oluşturmaktadır. Pandemiler, savaşlar, iklim krizli ve tedarik zinciri kırılmaları; gıdanın milli güvenlik boyutunu güçlendirmiştir.

Tarım diplomasisi, bir ülkenin tarımsal üretim gücünü, bilgi birikimini, gıda kaynaklarını ve teknolojisini dış politika aracı olarak kullanmasıdır.

Bugün insanlığın en büyük imtihanı, gıdanın midesinden değil vicdanından geçmektedir. Açlık yalnız sofralarda değil, adalette, paylaşımda, merhamette yaşanmaktadır. İşte tam burada, Türkiye’nin hem tarihî hem coğrafî hem de manevî birikiminden süzülüp gelen “tarım diplomasisi” kavramı, sadece yeni bir dış politika aracı değil, medeniyet diliyle konuşan bir teklif olarak karşımızda durmaktadır.

Tarım, sadece üretim değil, bir kâinat nizamının yeryüzüyle kurduğu ahenktir. Bu ahenk bozulduğunda kıtlık yalnız sofralarda değil, insanın ruhunda da başlar. Dolayısıyla tarım diplomasisi, aslında “toprağın dilini bilmekle” başlayan bir ilimdir. O dilin kökleri “bereket”, “rızık” ve “emanet” kavramlarına dayanır.

Modern dünya tarımı salt bir ekonomi disiplini olarak görür; biz ise tarımı ahlâkın ve hikmetin bir tezahürü olarak görürüz. Çünkü toprak, üretimden önce emanettir. Emanete riayet etmeyen, adaleti tesis edemez; adaleti kuramayan, diplomasi yürütemez.

Türkiye’nin tarım diplomasisi, aslında Osmanlı’nın vakıf medeniyetinden, Selçuklu’nun kervansaray iktisadından, Endülüs’ün bahçe felsefesinden miras kalan bir zihniyetin devamıdır. Bu zihniyet, tarımı bir güç değil, güven olarak kavramıştır.

Bizim topraklarımızda “bereket” sadece ürün bolluğu değil, paylaşımın ahlâkî tutumudur, diğergamlığıdır.

Bugün dünya, gıdayı silaha, tohumu siyasete dönüştürürken, Türkiye bugün sahip olduğu mirasla “gıdanın adaletini” konuşabilir. Bu, sadece strateji değil, medeniyetin ahlâkî hafızasının diplomasiye tercümesidir

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri