HAŞİM AKIN

-YENİ- SUMUD FİLOSU GAZİLERİNE SELAM VE HASRETLE…

SUMUD FİLOSU GAZİLERİNE SELAM VE HASRETLE…

 

Ölüm her daim diridir. Hayy ve kayyum olan rabbimizin bize verdiği en güzel nimetlerden birisidir ölüm. Müminler için hem bir kurtuluş hem de bir vuslattır. Zalimler için ise bambaşka bir hayatın ilk adımıdır. Hz. Ömer (r.a) Allah resulüne gelir ve kendisine özel bir nasihatte bulunmasını ister. Aldığı cevap; “Sana nasihatçi olarak ölüm yeter ya Ömer!” cümlesi olacaktır. Ölüm en güzel nasihatçidir.

Bugün sahabe efendilerimizden örnek bir ölüm temennisi ve temizlenme isteğini okuyacağız. Gökteki yıldızlara benzeyen ve istediğimize uyma konusunda muhayyer bırakılıp, izinde olanların mutlaka kurtuluşa ereceği haber verilen yıldızlardan yol aydınlatan bir örnek.

            Sad Bin Ebi Vakkas (r.a) şöyle anlatılıyor: Uhud savaşı esnasında çarpışmaların çok şiddetlendiği bir andı. Abdullah İbni Cahş (r.a) yanıma sokuldu, elimden tuttu, beni bir kayanın dibine çekti ve "Şimdi burada sen dua et, ben “âmin!” diyeyim. Ben dua edeyim, sen “âmin!” de...” dedi. Ben de bu teklifi kabul ettim. İlk dua hakkını bana vermişti. Ben şöyle dua ettim:

             “Ya Rab, birazdan savaşa gireceğiz. Benim karşıma güçlü bir asker çıkar. Ben onu yeneyim, ganimet alıp Efendi’me (s.a.v) götüreyim. O (s.a.v) mutlu olsun, ben de O’nun (s.a.v) mutluluğunu yüreğimde hissedeyim.” Abdullah Bin Cahş (r.a) bu duaya “Âmin!” dedi. Dua sırası ona geçmişti. O da ellerini açtı ve şöyle dua etti:

            “Ya Rab, birazdan savaş başlayacak. Benim karşıma güçlü bir asker çıkar. O, beni öldürsün; burnumu kulağımı, her yerimi kessin. Sen, “ne yaptın bedenini deyince?” benim özel bir cevabım olsun. O gün şöyle diyeceğim; ‘Allah’ım, günahlarla kirlettiğim bedenimi orada bıraktım. Sana getirmedim. Kefaret olarak vereyim, sen de kabul et.’ diyeyim!” Ben böyle bir dua beklemiyordum. İtiraz etmek istedim ama buna izin vermedi. Onun yokluğunu ve şehadetini kabul etmekte zorlansam da bu duasına da âmin dedim.

             Daha sonra kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik. İkimiz de önümüze geleni öldürüyorduk.

            Uhud Savaşı Müslümanlar için oldukça sıkıntılı geçmişti. Düşman savaş meydanını terk ettiğinde Abdullah b. Cahş’ın (r.a) paramparça edilen vücudu ile karşılaştım. Abdullah, (r.a) Ebû’l-Hakem b. Ahnes b. Şerik tarafından şehit edilmiş sonra da burnu ve kulakları kesilmişti. Etrafa baktığımda bir ağacın dalına asılan bir ipin ucundaki burnu ve kulaklarını gördüm. Müşrikler Nahle Seriyyesi’nin kahraman komutanının vücudunu, parmaklarını, burnunu ve kulaklarını doğrayarak intikam almışlardı. Abdullah’ın duası kabul olmuş, Allah yolunda şehit olmuştu. Ben kendi kazancım ve hayatıma bakınca ömrüm boyunca hep “Abdullah b. Cahş’ın duası, benim duamdan daha hayırlıydı” dedim.

Allah Rasûlü (s.a.v) Uhut şehitlerini, dünyadaki dostluklarına veya akrabalıklarına göre ikişer ikişer defnediyordu. Kırk yaşlarında şehit olan Abdullah’ı da şehitlerin seyyidi dayısı Hamza (r.a) ile aynı mezara defnetti.

****

Hayatı geçici olarak bilmek ve ölümle yeni bir kapının açılacağına iman; bu olsa gerek. Zira mal feda edilir ama can daha değerlidir. Hele ki günaha bulaştırdığını düşünerek organlarını da feda etmek ve bunu istemek… Araplarda yaygın bir adet olan müsle âdetine maruz kalıp, organları da doğranmış ve kanlar içinde kalmış bir halde Allah’ın huzuruna çıkma arzusu nasıl iman ve ahiret beklentisinin eseridir?

            Öleceği yere müdahale edemese de kabrine, kabrinin yer ve konumuna hatta kabir taşına varıncaya kadar karışan ve bunlarla ilgili vasiyetler sıralayan modern insan için zor bir durumdur bunu anlayabilmek. Hele ki şehit olmayı bir kayıp ve yok oluş(!) olarak telakki eden çağdaş Müslümanın anlaması gerçekten zor olacaktır.

Anadolu’ya gelen ilk Müslüman birliğin şehit edildiği, yüzyıllardır sefere çıkacak mücahitlerin oradan uğurlandığı musalla mezarlığı içinde bulunan ve “cennet çukuru” diye isimlendirilen bir bölge vardır. İnsanın gönlünü istila eden dertlerini unutup farklı bir âleme kanat açabileceği harika bir mekândır orası. Mesela bu fakir kardeşinizin gönlünde orayla ilgili bir arzu vardı.  Şehit olabilecek bir hayatı olmayan, diliyle şehadeti arzulasa da hayatını buna vakfedememiş birisi olarak onlara komşu olmayı arzu ederdim. Lakin bu hadisi şerif üzerine vaz geçtim.  Buna gerçekten hazır olamayan birisi için toprağın altında her yer aynıdır.

            Emelleriyle yaşayıp amelleriyle göçecek olan bir Müslüman için daha güzel nasıl bir hazırlık olabilir? Kaldı ki rivayetin devamında onun bu eşsiz duası haber verilir de Allah’ın habibi (s.a.v) “Allah onun duasını bu dünyada kabul etti. Ahirette de kabul etmesi ve onun beklediği yere ulaştırması umut edilir” diye buyuracaktır.

İnsanın emelleri olur. Birçok güzle şeyi hayal eder. Ama hayal ettiğine ve hayalini kurduğuna değil de peşinde koştuğuna ve uğruna fedakârlık yaptığı şeylere erişir insan. Sevdiği şeylerden infak etmeyi bilen ve bunun en güzel şekilde hayatta tatbik eden bir kutlu nesildir onlar.

Oysaki bizim temizlemek zorunda olduğumuz ne çok şeyimiz var… Malımız temizlenmeli, kalbimiz arındırılmalı, gözümüz yıkanmalı, elimizin ayağımızın günahları burada bırakılıp gitmeli… Tüm bu temizlikler hemen ve biz hayattayken yapılmalı…

Niyet ettik temizlenmeye…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri