MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU

-YENİ- EREĞLİ TARIM, GIDA VE HAYVANCILIK FUARI: YERELDEN YÜKSELEN UMUT

  EREĞLİ TARIM, GIDA VE HAYVANCILIK FUARI: YERELDEN YÜKSELEN UMUT

  ‘’Bir Tarım Fuarının Ötesinde:  Bir Dekanın Yerel Mücadelesi, Yerelden Ulusala Açılan Pencere’’

1 Ekim 2025 Çarşamba, 1. Ereğli Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı, verimli ve etkin bir katılımla gerçekleşti. Fuarda bir de panel düzenlendi. Türkiye’nin kaba yem üretiminde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. Etkin dedim çünkü yerelin etkin olmak gibi bir dinamiği var. Konuşmacı ile üretici birebir muhatap. Konuşulan konuların üretici ile tartışılması, teori değil pratiğin ön planda olması…

Bu fuarı önemli kılan ne? Neden bir yazıya konu oluyor? 1. Ereğli Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı Türkiye'nin hayvancılık ve hayvancılıktaki yem problemlerini ortadan mı kaldıracak? Elbette hayır. Burada önemsediğimiz konu yerelin gücü. Gayretli bir akademisyenin yerelde olsa bile nasıl önemli bir çalışmanın yapılabilirliğini öne çıkarmak. Dikkat çekmek başka çalışmalara örneklik teşkil etme niyeti…

Yerelin potansiyelini harekete geçirmek çok önemli bir mesele. Bir ülkenin gerçek gücü, yalnızca büyük şehirlerinde, sanayi tesislerinde ya da teknoloji merkezlerinde değil; köylerinde, kasabalarında, üretimle yoğrulmuş yerel topluluklarında gizlidir. Çünkü kalkınma, yukarıdan aşağıya inşa edilen bir süreç değil; yerelden yükselen bir bilinç hareketidir. Ereğli'de tarım fuarıyla bu hareket geçirilmeye çalışıldı. Başka bir ilçede de başka bir çalışma yapılarak yerelin potansiyeli değerlendirilebilir. Ereğli'de tarımdı, başka ilçelerde sanayi, başka bir ilçede turizm vs. ile ön plana çıkabilir.

Her bölgenin kendine özgü bir iklimi, toprağı, bitki örtüsü, üretim kültürü ve insan gücü vardır. Bu özellikler, o bölgeyi diğerlerinden ayıran doğal bir potansiyel oluşturur.

Bu potansiyel, çoğu zaman göz ardı edilir; çünkü dikkat hep “merkezdeki imkânlara” çevrilmiştir. Oysa kalkınma, merkezden çevreye değil, çevreden merkeze doğru bir akışla kalıcı hale gelir.

Yerelin potansiyelini harekete geçirmek demek; O bölgenin tarımsal, kültürel ve ekonomik kaynaklarını tanımak demektir. Yerel halkın üretim bilgeliğini değerlendirmekle, bu birikimi modern bilgiyle buluşturmak demektir

Tarım, bir ülkenin yalnızca geçim kaynağı değil; aynı zamanda kültürünün, kimliğinin ve medeniyet hafızasının taşıyıcısıdır. Bu nedenle tarımın gücü, tarladaki ürünün bereketinden önce, o toprağın insanıyla kurduğu bağda gizlidir. İşte bu bağın en güçlü halkası “yerel”dir. Çünkü yerelden kopan bir tarım, köklerinden kopmuş bir ağaç gibidir; ilk rüzgârda devrilmeye mahkûmdur.

Her coğrafya, kendine has bir iklime, toprağa, bitki örtüsüne ve üretim geleneğine sahiptir. Bu çeşitlilik, aslında tarımın en büyük zenginliğidir. Yerel üretici, yılların birikimiyle toprağın dilini, suyun huyunu, rüzgârın yönünü bilir. Bilgi kitapta değil, toprağın kokusunda, çiftçinin elinde, mevsimin döngüsündedir. Bu yüzden tarımda sürdürülebilirliğin ilk adımı, yerelin bilgisini tanımak ve yaşatmaktır.

Bu anlamda 1 Ekim'de yapılan tarım fuarı, yerelin gücünü gösterme anlamında orijinal bir etkinlikti. 1. Ereğli Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı'nda, ülkemizin kaba yem üretiminde yaşanan sorunlar masaya yatırıldı ve çözüm önerileri tartışıldı.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Ereğli Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Karadağ programın hem moderatörü hem de sürükleyici konuşmacısıydı. Yaşar hocamız gerçekten de müthiş hareketli, gayretli, çalışkan ve heyecanlı bir insan. O heyecanı programları dinamik tutuyor. Hocanın daha önce de Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nde bir çalıştaya katılmıştım. Orada 2 gün boyunca programı domine etmişti. Dekan hocamızdan aynı dinamizmi gördüm bu programda. Programı tek başına sırtladı tabiri caizse. Moderatórdü, sürükleyici konuşmacıydı, programı yönetti, masayı düzenledi, gerektiğinde dinleyicilerin sandalyelerini düzenledi, mikrofon taşıyan kişiydi… Velhasıl programın her anında ve mekânında hoca müdahildi. Bunları yapanlar elbette vardı ama Yaşar Hoca her şeyi takip ediyordu. Ne bilim adamı enaniyeti, ne dekan kibri hiçbir şey yoktu. Bir de mükemmel bir hitabeti var. Zaman zaman Sezai Karakoç'tan, Abdurrahim Karakoç'tan, Necip Fazıl'dan şiir alıntıları ile adeta bir şiir şöleni keyfinde moderatörlük yaptı. Hoca yerel üreticilerle irtibatlı. Program esnasında üreticilerle interaktif diyaloglar kurdu. Sen şu bitkiyi kullanıyor musun, bu bitkiden sonuç aldın değil mi diyerek üreticileri programa dahil etti.

Yerel kalkınma, yalnızca fiziksel bir üretim hamlesi değildir; zihinsel bir dönüşümün de adıdır.

Bir yanda toprağını, suyunu, rüzgârını tanıyan çiftçi vardır; diğer yanda bu bilgiyi ölçüp, analiz edip geliştirebilecek bilim insanı.

Yerelin potansiyeli, bu iki bilginin birleştiği yerde filiz verir:

* Tecrübe, toprağın dilini çözer;

* Bilim, o dilin verimini artırır.

Bu birliktelik sağlanmadıkça, potansiyel hep gizli kalır.

İşte Yaşar Hoca bu birlikteliği sağlamaya çalışıyor. Bu tarım fuarının yapılmasının sebeplerinden biri de bu. Bu tür organizasyonlar buna matuf hamlelerdir.

Yerelin potansiyeli, yalnızca toprakta, suda ya da iklimde değil; insanın emeğinde ve inancındadır.

Bir köydeki üretici, eğer yaptığı işin değerini bilir ve o değerin ülke kalkınmasına katkı sağladığını hissederse; üretim yalnızca ekonomik değil, manevi bir anlam da kazanır.

Bu yüzden yerel potansiyeli harekete geçirmek, önce insana güvenmekle başlar. Eğitim, destek, rehberlik ve yerel liderlik mekanizmaları bu sürecin temel taşlarıdır.

Panele katılan konuşmacılardan Prof. Dr. Esvet Açıkgöz aynı zamanda benim de üniversiteden hocam. Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli Öğretim Üyesi kendisi. Hocam okuldaki performansından hiçbir şey kaybetmemiş. Yıllar geçmiş ama hocanın performansı dinamizmi hala aynı. Esvet Hoca realist bir insan. Bu gerçekçi duruşu onun bilim adamı sıfatını daha da perçinliyor. Hoca kelimeleri çıplak kullanmayı sever, eğip bükmez. Burada bu anlamda şöyle dedi: ‘Hayvan yemi üretecek tarlanız yoksa hayvancılığa başlamayın’ dedi. Bu söz ilk etapta soğuk gelse de realite bu. Bu cümlenin önünü ve arkasını doldurduğunuz zaman daha anlaşılır oluyor. Yani hayvancılığın en büyük girdisi yemdir. Yaklaşık tüm maliyetlerin %75'ini bulan bir orana sahip. Eğer bu maliyeti kendi ürettiğiniz yemden karşılamazsanız bu işin içinden çıkamazsınız. Hoca yem bitkilerinin üretimdeki stratejik değeri üzerinde durdu: Yonca, silajlık mısır ve fiğ gibi yem bitkilerinin hem ekonomik hem de besin değeri açısından çiftçilere katkılarını anlattı.

Programa duayen bir isim de katıldı. Prof. Dr. Rüştü Hatipoğlu, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi kendisi. Konuşmacıydı orada ama daha çok hocaların hocası rolünde idi. Orada Esvet Hoca hariç konuşmacı olarak katılan hocaların hepsinin de hocası Rüştü Hoca. Hayvan yetiştiriciliğinde kaba yemin vazgeçilmez rolünü anlattı hoca, Süt ve et veriminin artırılmasında kaliteli kaba yemin önemi üzerinde durdu. Verimlilik artışının ana sebebi dışarıdan temin edilecek kaba yem ile mümkün olacağını vurguladı. Kaba yem üretiminin artırılmasıyla, dışa bağımlı karma yem kullanımının azalacağı, dolayısıyla üretim maliyetlerinin düşeceğini ifade etti.

Programın bir diğer konuşmacısı Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Avcı idi. Hoca özellikle soru-cevap üzerinden yem bitkilerinin önemi, özellikle de yonca yetiştiriciliği hakkında kapsamlı bilgiler verdi. Hayvancılığın sürdürülebilirliği ve verimliliği, doğrudan doğruya hayvanların beslenme kalitesiyle ilgilidir. Hayvan ne kadar iyi ve dengeli beslenirse, süt ve et üretimi o ölçüde artar, hastalık riski azalır, verim süresi uzar. İşte bu noktada yem bitkileri (özellikle de yonca) hayvancılığın temel direğini oluşturuyor. Hocanın kendi tescillediği bitkiler üzerinde duruldu. Özellikle Nimet ismini verdiği yoncanın hikâyesi panelde duygulu anların yaşanmasına sebep oldu.

Panelin diğer etkin konuşmacısı Prof. Dr. Selahattin Çınar idi. Hoca Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı. Aynı zamanda Ankara bürokrasisi ve bakanlık tecrübesi olan biri. Önceki dönem Tarım Bakanı Vahit Kirişçi’nin danışmanlığını yapmış biri. Akademik bilginin uygulaması olan Tarım Bakanlığı tecrübesi, ortaya attığı tezlerin pratikle uygulanıp uygulanmaması açısından çok önemliydi. Hocanın özellikle mera ıslahı ile ilgili düşünceleri çok kıymetli. Çayır-meraların korunması ve ıslahı konusunda yapılan kanuni çalışmalardan bahsetti. Doğal meraların sürdürülebilir hayvancılığa olan etkisi, otlatma dengesi ve mera yönetimi üzerinde durdu.

Bir ülkenin hayvancılık gücü, sadece hayvan sayısıyla değil; o hayvanların beslendiği toprağın, otun ve meranın kalitesiyle ölçülür. Çünkü hayvancılığın temeli, yemdir; yemin temeli ise çayır ve meradır. Mera, hayvanın doğal sofrasıdır; toprağın bereketiyle hayvancılığın verimliliği arasında kurulan kadim bir köprüdür.

Bugün yurtdışında hayvan etinin ucuz olmasının sebebi işte budur. Türkiye maalesef çok verimli çayır mera alanlarına sahip değil. Bunun en büyük sebebi iklim. Örneğin Avrupa ülkelerinde kırmızı et çok ucuz, neden? Çünkü çok yağış var ve doğal olarak da verimli çayır meralara sahipler. Bugün kırmızı etin fiyatının düşmesi yapacağımız çayır meralara bağlı. O kadar yağış alan bir bölgede değiliz belki, ama yine de çayır mera ıslahı ile ciddi bir girdi düşüklüğüne gidebiliriz. Türkiye'nin geniş bir mera varlığına sahip olması, büyük bir imkân olduğu kadar bir sorumluluktur. Ancak bu meraların önemli bir kısmı, aşırı otlatma, yanlış kullanım ve iklim etkileri sebebiyle verim gücünü kaybetmiştir. Oysa iyi yönetilen meralar, hayvanlara en doğal, en ucuz ve en dengeli besini sağlar.

Bir kilogram etin, bir litre sütün gerçek maliyeti; kullanılan yem kaynağına bağlıdır. Kaba yemi dışarıdan alan üretici, artan maliyetlerle rekabet edemez.

Yerel tarım, sadece ürün değil; aynı zamanda insan yetiştirir. Aile çiftçiliğini, üretim kültürünü, imece ruhunu ve paylaşmayı ayakta tutar. Şehirleşmenin hızla arttığı çağımızda, kırsalın yaşaması ancak yerelin güçlendirilmesiyle mümkündür. Yerel kalkınmayı önceleyen bir tarım politikası; toprağını, suyunu ve insanını koruyan bir gelecek inşa eder.

 

BİR ELEŞTİRİ: Ereğli Tarım, Gıda ve Hayvancılık Fuarı adlandırması yanlış bir adlandırma. Tarım dediğimizde hayvancılık ta demiş olmuyor muyuz? Hayvancılık tarımdan gayri bir şey değildir.

BİR HAYIFLANMA: 1994 yılında üniversiteye başladığımda Prof. Dr. Yaşar Karadağ gibi bir hocayla karşılaşmayı çok istedim. Hocalarımızdan bir şikayetimiz yok, hepsine çok teşekkür ediyorum.

Ama Prof. Dr. Yaşar Karadağ hocanın heyacanı beni bir başka  motife ederdi. İlk yıl renkli pamuk yetiştirebilir miyiz diye bir hocamızla görüştüm. Amacım boya olayını ordan kadırmak. Doğal kırmız ya da mavi pamuk üretmek. İdealistiz, heyecanlıyız tabi. Hocamız bizim bu durumumuz fark etmedi. ’Önce siz bi derslerinizi halledin, sınıfınız bir geçin de görelim’ dedi. Tabi bizde üniversitede akademisyen olarak kalma hayali o gün bitti.

Biz akademisyenlik kısmına değil de mühendislik kısmına yöneldik öğünden sonra. Nasip…

Çok değerli akademisyen hocalarım lütfen gençlere yol açın, fırsat tanıyın ve güvenin…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri