MEHMET SÜRMELİ

-YENİ- İNSANİ HİZMETLERİN BAŞLANGIÇ NOKTASI ANA-BABA HUKUKUNA RİAYETTİR

İNSANİ HİZMETLERİN BAŞLANGIÇ NOKTASI ANA-BABA HUKUKUNA RİAYETTİR                                                                                                 

Bir şeyin varlığına, salahına ve ortaya çıkmasına sebep olan kimseye sözlükte “baba” denir. Bu anlama göre Resulullah(s.), mü’minlerin babası olarak isimlendirilmiştir. Çünkü ümmetinin gece gündüz salahı için çalışmıştır. Bir şeyin kendisine eklendiği varlık “ana” diye adlandırılmış ve esas anlamda ise kendisini doğuran varlık için kullanılmıştır.[1] Baba kelimesi Kur’an’da 137 defa geçerken, vâlid 3 kez, ana kelimesi 35, valide 4, valideyn ise 20 kere geçmiştir. Bu kavramların çok kullanılması, Allah Teâlâ’nın ebeveyn hukukuna vermiş olduğu değerin göstergeleridir.

Yüce Allah, birçok ayette beyan edildiği gibi ana-baba haklarının korunması hususlarında kullarından söz almıştır:  “Rabbin, İsrail oğullarından yalnızca kendisine ibadet etmeleri, ana ve babalarına ihsanda bulunmaları; akrabanın, yetimlerin ve yoksulların gözetilmeleri ve insanlara konuştuklarında kibar, nezaketli konuşmaları konularında kesin söz almıştı…” [2] Hz. Âdem’den beri vahyin değişmez ahlaki konularından birisi de, ana ve babanın haklarının gözetilmesinin sık sık vurgulanmasıdır. Öyle ki Yüce Allah, kendi hakkından hemen sonra ebeveyn haklarına riayeti şu ayette belirtildiği gibi emretmiştir: “Yalnızca Allah’a ibadet ediniz, O’na hiçbir şeyi (yaratmada ve emretmede) ortak koşmayınız. Ana ve babanıza iyilik ve ikramda bulununuz…”[3] Bu bağlamda hemen belirtmeliyiz ki infak edilirken bile önce ana ve babadan başlamak ilahi bir emirdir.[4] Onların maddi ve manevi sorunlarına çözüm üretmek çocuklarının temel görevlerindendir. “İhsan” kavramını karşılıksız vermek olarak düşünürsek, ana ve babaya ihsan, İsra Suresi 23 ve Enam Suresi 151. ayetlerde çocuklardan istenmiştir. “Biz,  insana ana ve babasına ihsanı (iyilik ve ikramda bulunmasını ve) onlara karşı güzel davranmasını emrettik…”[5]ayeti de ebeveyne saygılı ve şefkatli muamelede bulunmayı çocuklardan istemektedir. Bu ilahi istek öyle bir üst noktaya taşınmış ki Allah Teâlâ, Kendisine şükürden sonra ana-babaya itaat edilerek şükran borcunun ödenmesini Hz. Lokman’ın, oğluna tavsiyesi üzerinden bizlere şu ayette olduğu gibi emretmiştir: “(İman ve ubudiyetle) yalnızca bana kulluk ediniz ve ana-babanıza da(üzerlerinizdeki haklarından dolayı) teşekkür ediniz.”[6] Ana-babaya olması gereken saygıyı çok veciz bir şekilde kayda bağlayan Allah(c.), şu ayetle onlara bir dokunulmazlık alanı belirlemiştir:  “Rabbin, yalnızca kendisine ibadet etmenize ve ana-babanıza da ihsanda bulunmanıza hükmetti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlayacak olursa, sakın ebeveynine “öf” bile deme. Onları azarlama. Her ikisine de güzel (ve hoş)sözler söyle. Onlara olan şefkatinden dolayı alçakgönüllülükle her ikisini de koru. Şöyle diyerek onlara dua et: Ey Rabbim! Küçükken onlar beni nasıl terbiye edip büyüttülerse, sen de ana-babamın yaşlılık günlerinde onlara merhamet et.”[7]Ana ve babaya dua etmek ve beş vakit namazda unutmamak bize bırakılan en önemli yaşayan sünnetlerden birisidir.[8] Hiçbir duada ana-baba ihmal edilmez. Çünkü onlara yapılan duaların sayesinde semanın kabul kapıları çocuklara açılır.

Ana-babaya itaat etmek, mutlak olmayıp mukayyettir. Onlar her ne kadar dünyaya gelişimizin sebepleri olup üzerimizde birçok hakları olsa da, bu haklar ilahi haklarla kıyaslanamaz. Buradan varmak istediğimiz sonuç; ana-baba çocuklarını İslâm’a aykırı bir şeye zorlayacak olurlarsa Allah Teâlâ’nın hukuku tercih edilir ve ana-babaya itaat edilmez. Zira İslâm’ın genel kuralı; “Allah’a isyanın olduğu yerde dinlemek de itaat etmek de yoktur.”[9] Konumuzla ilgili şu örnek oldukça önemlidir. Sad b. Ebi Vakkas’a anası,  Peygamber Efendimize gelen vahiyleri inkar etmesini emredip aksi halde ölüm orucuyla intihar edeceğini söylediğinde benzeri olaylara da cevap mahiyetinde şu ayet gelmiştir: “Biz, insana ana-babasına ihsanda bulunmasını emrettik. Eğer anan ve baban, haklarında bilgin olmadığı hususlarda bir şeyi bana şirk koşmanı isterlerse onlara kesinlikle itaat etme…”[10] İtaat ancak meşrudadır. Bu ve benzeri ayetlerden mülhem fakihler şu açıklamayı yapmışlardır: Kişi babasını kiliseye götürmez. Çünkü götürmekte Allah Teâlâ’ya isyan vardır. Fakat o şahıs, oğlundan habersiz gitmiş ise (yaşlı) babasını kiliseden sırtında da olsa oğlu alır ve getirir. İçerisinde Allah’a (c.) isyan olmasından dolayı çocukları babalarına içki sunmazlar ama o bu haramı işledikten sonra elindeki kadehi almalarında bir sakınca yoktur.[11] Yukardan beri söylenenlerin özeti şudur: Allah’a isyan içeren hususlarda; yöneticilere, ebeveyne, kardeşlere, din büyüklerine, arkadaşlara, eşlere ve yakınlara itaat edilmez. İslam dininde itaat sınırlıdır. İnsanlara mutlak itaat yoktur. Bu meyanda bazıları, çocuklarını kendi batıl düşüncelerine çekebilmek için uğraş verirler ve çocuklar itaat etmezlerse sözlü hakaret dahil olmak üzere şiddet bile kullanırlar. İdeolojik düşünen aileler çocuklarının vahiy merkezli düşünmelerini hazmedemezler. Hatta namaz kılmalarına, oruç tutmalarına müdahil olurlar. Çocukları üniversitede başlarını örttüğü için onları evlatlıktan reddeden aileler bile vardır ve geçmişte de olmuştur. Konuyu biraz daha açacak olursak dine savaş açan siyasalarda Müslümanlar itikat, ibadet ve sosyal ilişkilerinden dolayı her türlü şiddetle karşı karşıya gelebilmektedir. Bizim tarihimiz ve coğrafyamız bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bugün bile Müslümanlar hayatın değişik alanlarında fişlenmektedirler. Şunu unutmamak gerekir ki İslâm’ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün alanlarda ihtiyaç fazlası eleman ve teknik adamlar vardır. Bunlardan dolayı hiç kimsenin dininden taviz vermemesi gerekir. Müslümanlığının farkında olanlar, baskılara karşı ruhsat kullanmak yerine azimet fıkhı ile amel etmelidirler. Çünkü sözde ruhsatla tercih edilen ameli hayat, daha sonra kişileri kendisine benzetmekte ve tavizkâr şahısta Müslümanlığa ait bir eser bırakmamaktadır.

Bu fasit anlayış nedeniyle bir çok insan din adına mürtet yapılmış ve sonunda bazı mihraklar kazanırlarken bazıları da kafir olmuştur. Ailesinin etkisiyle ideolojilerin kucağına atılanlar olduğu gibi, iyi bir metodoloji bilmediği için bazı dini kurumlar adına gulat bidatlerin içine düşüp dinlerini kaybedenler de olmuştur; hala da olmaktadır. Her Müslümanın değişmez ölçüsü; ‘Allah Teâlâ’ya isyanın olduğu yerde mahluka itaatın olamayacağını’ bilmektir. Özellikle siyasal alanla ilgili şu nebevi uyarıyı zihinlerde çok canlı tutmak gerekir: “Her kim ki siyasi yetkilileri razı etmek için Rabbinin gazaba geleceği şeyleri yaparsa Allah’ın dininden çıkmış olur.”[12]Velhasıl; itaat ancak meşru şeylerdedir. Bu kurala ana-baba da dâhildir. Allah Teâlâ’ya isyan konusunda ebeveyne nasıl itaat edilmezse, meşru ve güzel şeyleri çocuklarından istediklerinde onların bu talepleri geri çevrilemez. Hz. Peygamber(s.), “Ana ve babanın meşru isteklerine itaat etmenin Allah’ın emri olduğuna”[13] vurgu yapmış; ayrıca “Allah Teâlâ’nın rızasının ana-babanın rızasında, gazabının da onların kızgınlığında olduğunu” belirtmiştir.[14]

[1] Isfahani, müfredat, s.
[2]  Bakara 2/83
[3] Nisa 4/36
[4] Bak: Bakara 2/215
[5] Ankebut 29/8
[6] Lokman 31/14
[7] İsra 17/23-24
[8] Bak: İbrahim14/41
[9] Tirmizi, 29, Cihad, Had.no:1707,c.IV,s.209; İbni Mace, Cihad,40, Had.no:2864,c.ll,s.956
[10] Ankebut 29/8; Ayrıca bak:Lokman31/14; Ahkaf46/15
[11] Zemahşeri,Keşşaf,c.ıı,s.634
[12] Suyuti, Celaleddin, Cami’ü-s Sağir,c.ll,s.511
[13] Acluni, Keşf’ü-l Hafa,c.ll,s.213
[14] Tirmizi,3,Birr,Had.no:1899,c.IV,s.310; Acluni, a.g.e.c.l,s.431

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri