MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU

-YENİ- TARIM ELEŞTİRİSİNİN ELEŞTİRİSİ

TARIM ELEŞTİRİSİNİN ELEŞTİRİSİ

 “Tarım Üzerinden Siyaset İmal Etmenin Ahlâkî Krizi”

Eleştiri, hem insanı hem kurumu diri tutan bir imkândır. Kıymeti bilinirse gelişmenin kapısıdır; kötüye kullanılırsa en temel iletişim zeminini çürüten bir zehre dönüşür. Bizim memlekette ise bu iki hâl, çoğu zaman birbirine karışıyor.

Eleştiri yapmak, eleştirilmek çok güzel şeydir, çok önemli bir şeydir, çok gerekli bir şeydir. Karşılıklı bir iletişim söz konusudur. Hem insanların hem de kurumların değişmesine, gelişmesine katkı sağlar; dolayısıyla da ülkelerin büyümesine katkı sağlar.

Türk Dil Kurumu eleştiriyi şöyle tanımlıyor:

Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi; tenkit, muaheze.

"Haklarında yazılan yüceltici eleştirileri de tam anladığımı söyleyemem. O zaman biraz komplekse kapılıyorum." – Nezihe Meriç

Tanımı tekrar incelediğimizde şunu fark ediyoruz: Doğru ve yanlış yanları bulmak… Dikkat ederseniz sadece yanlışları bulmak değil. Eğer eleştiriden maksat sadece yanlışları bulmak ise burada bir sorun var demektir.

Eğer bir kimse sadece kusur avcılığına çıkmışsa, maksadı eleştirmek değil, dövmektir. Meselenin özü de tam burada düğümleniyor: Niyet…

Eleştiriden maksat, kişilerin ya da kurumların yüzlerine karşı onların hatalarını düzeltmek amacı ve kaygısıyla ortaya çıkan çabalarını ortaya koymaktır. Eleştiri, karşı tarafı söz konusu o şeyle –eleştirdiğin konu üzerinden– dövmek, yerin dibine batırmak değildir. Tabiri caizse vur deyince öldürmek değildir.

Eleştirinin esası, muhatabını yere sermek değil, ayağa kaldırmaktır. “Vur deyince öldürmek” dediğimiz şey, işte bu niyet sapmasının sonucudur. Oysa insan da kurum da eksiktir; tamamlanan, kemale eren yalnızca Yaratıcı’dır. Eksiklik ise utanılacak bir hâl değil, doğru bir eleştiri geldiğinde derinleşme fırsatıdır.

Eleştiri doğruyu bulmak, iyi ve güzel olanı ortaya çıkarmak gayesi ile yapılır. Bir eleştirinin gayesi mevcut verili durumdan memnun olmayıp daha iyisini talep etmektir; daha da aşağı düşürmek değildir. Burada o zaman eleştirinin niyeti çok önem arz ediyor. Amaç o konu üzerinden muhatabı dövmek, alaşağı etmek, bitirmek mi; yoksa mevcut durumu düzeltmeyi murat etmek mi?

İnsan muhtaç bir varlıktır. Tek başına insan insan olmuyor. Kurumlar da böyle, hükümetler de böyle, devletler de… Aynı insan gibi. Tekâmül etmiş olan, eksiksiz olan sadece yaratıcıdır. Bunun dışında kalan her şey bir şekilde eksiktir. İnsanda olduğu gibi kurumların da bir politika üretirken, bir proje uygularken mutlaka eksikleri vardır. Muhtaç olmak eksiklik değil, yerine göre bir imkândır, fırsattır. Kurumlar için her ciddi eleştiri doğruyu görme, iyi ve güzel olanı yapma adına bir fırsattır. Çünkü bilgi, kültür katmanlı bir yapıdır. Her kişi/kurum tüm katmanlardan haberdar olmayabilir. Her kişinin bir entelektüel seviyesi ve boyutu vardır. Bu da farklı anlam ve değer üretme, keşfetme imkânı demektir. Kim bu imkândan mahrum olmak ister ki? İşte bu anlamda eleştirmek, eleştirilen için bir fırsattır. Farklı anlam ve değer imkânları birbirine katkı sağlayan, birbirini derinleştiren ve geliştiren bir potansiyeli barındırır. Bu anlamda da her insan ve kurum eleştiriye muhtaçtır. Bu ihtiyaç içinde olunulması gayet doğaldır.

Anlamak nasıl bir niyet işi ise anlatmak da niyet işidir. Yani eleştirmek de nihayetinde bir niyet işidir. Bazılarının niyetleri düşüncelerinin önüne geçiyor maalesef.

Tarımla ilgili yazı yazan, eleştiride bulunan bazı kimselerin eleştirilerinin niyetinin tarımda hükümete yol göstermek değil, tarım üzerinden, tarımı bir sopa olarak kullanıp dövmek olduğunu görüyoruz. Böyle olunca gerçekten işe yarayacak fikirler gölgede kalıyor, kurumsal refleksler devreye giriyor, kapılar kapanıyor. Halbuki gerçekten de hükümetin bu konuda eleştiriye ihtiyacı var.

Kurumlar/insanlar eleştirinin niyetini fark edince bu sefer o eleştiriye tamamen kapanıyor. Bu sefer eleştiride hâsıl olacak, ortaya çıkacak güzellikler heba olup gidiyor.

Tarım ülkemiz için siyaset üstü görülmesi gereken bir alandır. Senin siyaseten niyetin kötü ise, bu sefer senden doğacak olan güzelliklere kendi kendine engel oluyorsun. Aslında o konuda ortaya attığın fikir ülke için, ülke tarımı için gerçekten elzem… Hatta hayat memat meselesi. Ama sen niyetin kötü olduğu için, kendini o fikir üzerinden başka amaçlara yönelttiğin için ortada senin o değerli fikrin güme gidiyor. Siyasal niyet kötü olunca, en doğru fikir bile yanlış mecraya akıyor. Yazık olan sadece fikir değil; ülkenin ortak aklı… Burada tek suçlu eleştiri yapan değil elbette. Bu eleştiriye kulak tıkayanlar da eleştiren kadar mesuldür neticeden. Ama niyet fark edildiğinde refleks olarak anti-tez üretilmesi de eşyanın tabiatı gereğidir. Burada suçlu olan iki taraftan en çok suçlu olan kötü niyetli eleştiridir.

Burada niyet, bağcıyı dövmek mi, üzüm yemek mi? Hem bağcıyı döverim hem de üzümü yerim olmuyor.

Geçen yıl tarımda destekleme modeli malum olduğu üzere değişti. Bu tüm tarım paydaşlarının, çiftçilerin, meslek örgütlerinin, veteriner hekimlerin, ziraat mühendislerin yıllarca beklediği bir modeldi. Eksikleri vardı elbet. Ama modelin kendisi gideceği yer, amaçlanan gaye ve hedefleri açısından çok güzeldi. Yöntem olarak biraz daha üzerinde çalışılması gerekiyordu.

Bu model ilk açıklandığında biz neyi tartıştık?

Modelin mahiyetini mi yoksa başka şeyleri mi?

Yeni destekleme modelinin açıklandığı sabah sosyal medya eş zamanlı olarak “yeni destekleme modelinde çiftçiye verilen mazot ve gübre desteği kaldırıldı” haberleri ile çalkalandı Halbuki mazot ve gübre masraflarından hareketle onları baz alarak yeni bir destek modeline geçildi ve mevcut desteklere oranla 3 kat daha fazla çiftçinin eline para geçecek şekilde düzenlendi. Ama öyle bir algı oluştu ki sanki devlet çiftçiye artık destek vermeyecek, çiftçi kendi kaderine terk edilecek ve sonuçta üretim düşecek, tarım bitecek. “Vay sen misin çiftçiyi, tarımı bu hale getiren, o zaman bu hükümet ihanet içinde, ülkeyi en stratejik konu olan gıdada diğer ülkelere muhtaç edecek.” Vur o zaman hükümete, abanabildiğin kadar…

Bu ne kadar ahlaki?

Amaç ne idi, mevcut durum ne oldu?

Yeni tarımsal destekleme modelinde murat edilen planlı üretime geçmekti. Neydi bu planlı üretim? Ülkemizde belli zaman aralıklarında bir sene soğanın çok ekilip ucuz olması, o sene üreticinin zarar etmesi; bir sonraki sene zarar eden üreticinin korkup az üretim yapmasından dolayı soğanın az olması ve tüketicinin çok pahalıya alması. Seneye pahalı olması… Buna patates, karpuz vs. ürünleri ekleyebilirsiniz.

Bu işin başında Tarım Bakanlığı yalan haberleri cevaplamaya ayırdı mesaisini. Kötü niyetli eleştirilere cevap vermekle geçti zamanı. Bakanlık da enerjisinin büyük bölümünü modelin ne olduğunu anlatmaya değil, yalan haberleri düzeltmeye harcadı. Halbuki bu işin başında modelin mahiyeti tartışılsaydı yanlışlarla başlamayacaktı. Gerçek eleştiriler güme gitti. Orada bakanlık hatalarını görüp hemen işin başında bu işi düzeltip çok iyi bir başlangıç yapacaktı. Ama olmadı; buna fırsat verilmedi. Muhalif dediğim bir grup işe öyle abandı ki bakanlığın işi bu destekleme modelini üreticiye anlatmak olmadı (daha sonra elbette anlatıldı); karşı taraftan gelen, işin aslıyla alakalı olmayan eleştirilere cevap vermekle geçti zaman.

Halbuki o kadar çok eleştirilecek konular var ki hem destekleme konusunda hem de tarımın diğer konuların da. Eleştiriye konu olmayan meseleleri eleştirince, esas eleştirilecek konular gündeme gelmedi.

Sonuçta kim kaybetti, kim kazandı?

Kim kazandı? Hiç kimse. Kaybeden? Hepimiz; üretici de, kamu da, ülkenin ortak tarım aklı da…

Unutmayalım: Eleştirinin gücü, niyetin temizliğinden gelir. Niyeti kirlenen söz ise artık eleştiri değil, sadece gürültüdür. Gürültü üretiriz ama hakikat üretemeyiz. Tarımın ihtiyacı gürültü değil; akıl, sükûnet ve iyi niyetle söylenmiş sözdür

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri