AHMET AVANLIER

-YENİ- JEOPOLİTİK HAFIZAMI HATIRLARSAM

 JEOPOLİTİK HAFIZAMI HATIRLARSAM

 Çocukluğumda dedemin anlattığı hikâyeleri çok net hatırlıyorum. Gözlerinde birikmiş hem hüzün hem gururla anlatırdı Kars’ı, Sarıkamış’ı, Yemen’i… Her cümlesinin sonunda şu cümleyle toparlardı sözünü: “Evlat, bu topraklar kolay vatan olmadı. Bize miras değil, emanet bırakıldı.” O zamanlar bu sözler sadece bir nasihat gibi gelirdi bana. Ama yıllar geçtikçe, o sözün ağırlığını taşımayı öğrendim.

Milletlerin tarih boyunca verdikleri mücadeleler, sadece sınırlar için değil, hafızaları içindir. Unutulan bir hafıza, kaybedilen bir kimliktir. Ve biz, binlerce yıllık tarihiyle, bu coğrafyanın en kadim hafızasına sahip milletlerden biriyiz.

Türk Kara Kuvvetleri’nin armasındaki M.Ö. 209 ibaresi, bu anlamda sadece bir tarih değil, bir duruş, bir hafızadır. Bu tarih, Mete Han’ın Büyük Hun İmparatorluğu’nda orduyu disipline ettiği yıl olarak kabul edilir. Yani bizim ordu geleneğimiz, modern devletlerden değil, tarihin derinliklerinden beslenir. Bizim jeopolitik reflekslerimiz de öyle.

Ama ne zaman bu millet kendini tanımaya yaklaşsa, birileri gelip hafızamıza müdahale etti. 1960 darbesiyle demokrasimiz kesintiye uğradı, halkın iradesi yok sayıldı. Ardından gelen 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat süreci ve 2007 e-muhtırası, hepsi zincirin parçalarıydı. Sanki her on yılda bir, "siz kim olduğunuzu unutun" diyen bir güç devreye girdi. Her seferinde hafızamız silindi, tarih bilincimiz törpülendi, çocuklarımıza geçmiş değil, ezberletilmiş bir versiyon anlatıldı.

Mesela dedelerimizin yazdığı mektupları, tuttuğu günlükleri, mezar taşlarını, tarihi vesikaları okuyamaz hale gelmiş ise, bu sadece kültürel bir kopuş değil, aynı zamanda jeopolitik hafızamızın da kırılmasıydı.

Ve hep düşündüm: Biz ne zaman “düşmana benzemeye” başladık? Ünlü bir söz vardır: “Savaş, düşmana benzediğiniz anda kaybedilir.” Bu söz, sadece askerî değil, kimliksel bir savaşı da tarif eder. Biz de zaman zaman bizi biz yapan değerlerden uzaklaşıp, başka kimliklere öykündükçe aslında kaybettik. Savaş alanlarında değil belki, ama zihinsel sahalarda ağır mağlubiyetler yaşadık.

Ta ki 15 Temmuz 2016 gecesine kadar…

O gece, ne sadece bir darbe girişimiydi, ne de sıradan bir siyasi kalkışma… O gece, milletin hafızasına bir kez daha "reset" atılmak istendi. Ama bu sefer halk susmadı. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla sokaklara döküldü. Tankların önünde durdu, kurşunların üzerine yürüdü. Ve haykırdı: “Artık hafızamıza dokunmanıza izin vermiyoruz. Biz kim olduğumuzu hatırladık.”

15 Temmuz gecesi, aslında sadece bir ihanetin püskürtülmesi değil, milletin jeopolitik hafızasının yeniden uyanışıydı. Bin yıldır bu coğrafyada var olmanın şuuruyla hareket eden bir halk, tekrar özüne dönmeye karar verdi. O gece, belki tarihte ilk kez, bir millet kolektif hafızasını korumak adına canını ortaya koydu.

Şimdi bizlere düşen görev, bu hafızayı diri tutmak. Çocuklarımıza sadece tarih kitaplarından değil, dedelerimizin anlattığı hikâyelerden, yaşanmışlıklardan, şehitlerimizin vasiyetlerinden

anlatmalıyız geçmişi. Çünkü biz ne zaman geçmişimizi unutursak, başkalarının geleceği oluruz.

Bu vesileyle, 15 Temmuz şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şükran, aziz milletimize minnet sunuyorum. Onların kararlılığı sayesinde bu topraklar sadece vatan değil, aynı zamanda bir hafıza coğrafyası olarak kaldı.

Çünkü biz, kim olduğunu hatırlayan bir milletiz artık. Ve hafızasını hatırlayan bir milletin geleceğini kimse silemez. Ahmet AVANLIER

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri