HAŞİM AKIN

-YENİ- KORKTUM AMA ÖĞRENDİM

KORKTUM AMA ÖĞRENDİM

Biz eve gelen misafire “Karnın aç mı? Yemek hazırlayayım mı?” diye sormanın büyük bir ayıp olarak görüldüğü bir kültürle yetiştik. Rahmetli yengem, gelen misafirlere bir hata ile böyle bir soru sormuş da yıllarca konuşulmuştu. Saate ve karnının aç olup olamayacağına bakılmaksızın yemek hazırlanır, önüne konulurdu, da o da ihtiyacı kadar yerdi. Bu kadim Anadolu kültürü birçok sebeple değişti ve kısa sürecek bir ziyaret için bile uzun protokollere muhtaç hale geldiğimiz yeni bir evreye döndü. Neleri kaybettiğimizi bile tam olarak bilemiyoruz.  

Birkaç yıl önce Burkina Faso’dan dönüyorum. İstanbul Havalimanı'nda Konya’ya aktarma yapacağım. Konya uçağının kalkacağı noktada beklemeye başladım.

Ben orada beklerken bana göre daha yaşlıca bir amca geldi. Böyle aktarmalı uçuş yapanlar bilir ki arada uzun beklemek gerekiyorsa sıkıcı bir süreç var demektir. Konuşacak birisinin olması güzeldir. Amcayla selamlaştık, hal hatır sorduk. O da Konya'ya gidecekmiş. Almanya’da oğulları yaşıyormuş, onları ziyaretten dönüyor. Bir hem şehriyle buluşmak ikimiz için de güzel oldu. Konyalı ama neresinden acaba? Onu da sordum. Cevap gayet güzeldi. Defalarca ziyarete gittiğim, birçok hatıramın olduğu Karadiğin köyündenmiş amcam. Bende çok özel bir yeri olan Âdem abimle aynı köyden. Sorunca daha yakın dost olduk.  

Ortak dostlar çıkınca muhabbet daha da ilerledi. Amcamın teklifi üzerine bir şeyler içmeye karar derdik. Havaalanını kullananlar bilirler ki orada bir şey yiyip içmek çok büyük bir cesaret ister. Dışarıda 5 liraya alacağınız su, 20-30 liradır. Hatta daha fazla bile olabilir. Yani kaçla çarpacağınızın bir bilgisi ve kuralı yoktur burada. Ben genelde Afrika ülkelerine seyahat ettim. Oralarda biraz pahalı olsa da üç- beş katına değildi. Ama Avrupa’ya seyahat eden dostlarım, diğer hava limanlarında fiyatların normal seyrettiğini söyledi.  Bunu bilemem…

Biz bu özel fiyat durumunu bilmemize rağmen bir şeyler içmeye karar verdik. İlgili bölüme vardık. İsteğimizi söyledik. Serde gençlik de var – en azından o amcaya göre- hemen ödemek için elimi cebime attım. Ben elimi cebime attım ya amca da bana öylesine bir bakış attı ki… Korkmamak elde değildi. Az önceki ses tonu gitti ve sert bir ifadeyle “Büyüklerin yanında küçüklerin elini cebine atmayacağını sen bilmiyor musun?” dedi.  Ben onun hem sesinden hem de bakışından korkmuştum. Kısık bir sesle ve boynumu bükerek “tamam amca, öyle olsun” diyebildim.

O günden sonra bir daha karşılaşamasak da bize büyük bir hatırası kaldı.  Anadolu irfanı bize öğretti ki büyüklerin yanında küçükler elini cebine atmazmış. İkram etmenin lezzeti büyüklere, bunu bir hayat düsturu olarak öğrenmek de küçüklere kalırmış.

Gerçi biz başka bir kuralı daha önce öğrenmiştik. Ama bu da ilave oldu. Dediler ki;

  • Sofrada eline,
  • Arifler meclisinde diline,
  • Misafirlikte gözüne,
  • Büyüklerin yanında kalbine sahip ol. Şimdi bir yenisi daha geldi. Öğrenmenin yaşı yok.

O günden sonra biz de öğrendiğimizi uyguluyoruz. Büyük ağabeylerimizle karşılaşırsak ikramlarıyla müstefit oluruz. Ama bizden daha sonra hayata başlamış kardeşlerimizle buluşursak da kuralı uygular ve onlar ikramlarımızı kabul ettiği için mutlu oluruz.

Siz mi? Siz de buyurunuz efendim…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri