ÖĞR. GÖR. OSMAN UTKAN

-YENİ- LOHUSA HATUN

LOHUSA HATUN

Sesi gibi kendisi de güzel olduğu için “Güzel Hoca” olarak tanınırdı. Güzel hoca İstanbul’un büyük camilerinden birisinde görev yapıyordu. Aynı zamanda Kur’an hafızı olan hoca, ahali tarafından sevilen ve sayılan birisiymiş. Hali hazırda bekâr olan genç hoca, medreseyi yeni bitirmiştir. İşiyle gücüyle ilgilenir; gelen evlilik tekliflerine de çok sıcak bakmazmış.

İş böyleyken günlerden bir gün Güzel Hoca durgunlaşmaya ve dalgınlaşmaya başlar. Geceleri uykuları kaçmaya ve hatta gözüne uyku girmemeye başlar. Artık gözleri uykusuzluktan çökmüş ve kızarmıştı. Hayat dolu olan Hoca, içine kapanmış ve neredeyse dünyayla bağını kesmişti. Derin düşüncelere dalıp giden hocanın hali çevresindekileri kaygılandırmaya başlamıştı.

Özellikle annesi, can paresi oğlunun haline epeyce üzülüyormuş. Kadıncağız ne kadar ısrar etse de oğlu hiçbir şey söylemiyormuş. Ama anne yüreği işte, günbegün eriyip giden oğlunun haline dayanamıyor ve ne olup bittiğini öğrenmek istiyormuş. Nihayetinde ne etmiş ne yapmış oğlunu konuşturmuş.

Hoca, padişahın kızını rüyasında gördüğünü ve ona âşık olduğunu söylemiş. Aynı şekilde padişahın kızının da rüyasında kendisini gördüğünü ve kendisine âşık olduğunu söylemiş. Yani Güzel Hoca ve Padişahın kızı birbirlerini rüyada görüp âşık olmuşlardır.

Hocanın annesi durum umutsuz dahi olsa padişaha gidip durumu anlatıp kızı istemeye karar verir. Ucunda ölüm bile olsa bunu yapacaktı. Çünkü oğlunun her giden gün gözlerinin önünde erimesine müsaade edemezdi.

Yaşlı kadın padişahın sarayına gider. Kapıdaki askerlere, çok önemli bir mesele olduğunu ve padişah ile görüşmek istediğini söyleyerek orada beklemeye başlar. Birkaç saat sonra padişah görüşmeyi kabul ederek kadını çağırtır. Kadın huzura çıkınca padişah, yaşlı kadından ne istediğini sorar. Kadın da  “Padişahım beni öldürseniz bile ben bir şey anlatmak istiyorum.” der ve olan biteni anlatır. Konuşmasının sonunda da padişahın kızını, Allah’ın emri, peygamberimizin kavli ile kendi oğluna ister.

Söylenenler üzerine öfkelenen padişah “Nasıl olur böyle bir şey!” diyerek kadına “Koskoca padişahtan nasıl kız istersin!”  diyerek bunun imkânsız olduğunu söyler. Ancak bir taraftan da anlatılan hadiseye sevinir. Çünkü padişahın kızı da kaç zamandır yemeden içmeden kesilmiş ve gittikçe sararıp solmuştur. Padişah bu vesile ile kızındaki bu halin sebebini de öğrenmiştir.

Hocanın annesi padişaha yalvarıp yakarmış. Konuşurken gözyaşları dökmüş. Padişah da kadına kayıtsız kalamayarak, olması gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şartla “tamam!” demiş. Bu şarta göre dokuz katır yükü altın getirirlerse, kızını vereceğine söz vermiş.

Yaşlı kadın saraydan çıkarak oğluna olanları anlatmış ve imkânsız olan şartı da söyleyerek “Oğlum bu sevdadan vazgeç! Bu iş olmaz!” demiş.  Uzun zamandır gülmeyen Güzel Hoca, şartı duyunca yüzüne bir anda gülümseme gelmiş. “O iş kolay!” diyerek caminin bahçesine gitmiş. Cami bahçesinden, padişahın istediği altın kadar toprağı çuvallara doldurmuş.

Akabindeki gün çuvalları katırlara yükleyip sarayın yolunu tutmuş. Padişah sarayın bahçesinde çuvallarla bekleyen gencin ve annesinin yanına gelmiş. Padişahın da yaşlı kadının da çuvallar açılınca, ağızları açık kalmış. Çuvalların hepsi altınla doluymuş çünkü. 

Padişah bir kere söz vermişti. Sözünden dönmek yakışmazdı. Güzel Hoca’ya kızını verir vermesine ancak “Sen kızımı alarak bana evlat acısı yaşattın. Sana kızımı vereceğim. Ama Allah’tan dileğim odur ki sizin çocuğunuz olmasın.” diye ah eder. Nitekim gençler evlenirler ve gerçekten çocukları olmaz.

Aradan yıllar geçer. Güzel Hoca ve eşi hacca gitmeye karar verip yola çıkarlar. Hac yolunda kadın rahatsızlanır. Medine’ye vardıklarında kadının durumu iyiden iyiye kötüleşir. Padişahın kızı olması nedeniyle hekimler özel ilgilenirler. Muayenelerin sonucunda kadının hamile olduğu anlaşılır. Bunun üzerine tekrardan çift İstanbul’a dönmeye karar verir.

Güzel Hoca ve eşi İstanbul’a döndüklerinde, bugün türbesinin bulunduğu yerde 1647 yılında, hocanın eşi beş aylık hamile iken vefat eder. Padişahın kızı caminin bahçesine defnedilir. Güzel Hoca her gün aksatmadan eşinin mezarını ziyaret eder, ona dualar eder ve onun ruhuna hediye edilmek üzere Kur’an okurmuş.

Takriben dört ay sonra mezardan bebek ağlama seslerinin geldiğini duyar. Durum padişaha bildirilir. Padişah mezarı açtırır. Mezar açılınca kadının cesedinin hiç çürümediğini ve bir bebeğin ondan süt emdiğini görürler. Bebeği oradan alıp mezar kapatılır. Sonrasında mezar bir türbe haline getirilir.

Çocuk ve Güzel Hoca o günden sonra sarayda yaşamaya başlar. Bu bebek büyüdüğünde kendisine “Meyyitzade” yani “ölünün oğlu” ya da “ölüden doğan” anlamında isim verilir. Meyyitzade Mehmet Efendi, sonraki yıllarda Osmanlı’ya büyük hizmetleri dokunan bir devlet adamı olmuştur. Onun da mezarı annesinin yanı başındadır.

Bugün İstanbul Şişhane’de bulunan Lohusa Hatun Türbesi’ne çoğunlukla çocuğu olmayan kadınlar uğramaktadır. Oraya gidenler Lohusa Hatun’un ruhuna Kur’an okuyup, kendilerine çocuk vermesi için Allah’a dua etmektedir.

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri