MUSTAFA CAHİD
-YENİ- DEMOKRAT (!), CUMHURİYETÇİ (!) VE LİNÇÇİ
DEMOKRAT (!), CUMHURİYETÇİ (!) VE LİNÇÇİ
( Bu bir vefa yazısıdır... )
… insanlar kendilerinden daha çok şey bilen birini çevrelerinde görmekten hoşlanmazlar. Sinirlenirler. Doğru konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri öğrenmek istemelidir, onlar öğrenmek istemiyorlarsa bir şey yapamazsın ya çeneni kapar ya da onlar gibi konuşursun.
Bülbülü Öldürmek
Harper Lee
Takip edilebilen insanlık tarihine bakıldığında toplumsal linç olaylarının yeryüzünün her bölgesinde ve her çağda görüldüğü söylenebilir. Batıl inançların, hurafelerin, yersiz korkuların, tektipçi yaşam anlayışının, kaz kafalılığın (kazlara ayıp oldu), ırkçılığın, tahammülsüzlüğün önce “öteki” kavramını sonra da “toplumsal linç kültürü”nü oluşturduğu tarihsel süreçte rahatlıkla gözlemlenebilir. Batı’nın karanlık dönemleri olan Orta Çağ’ın cadı avlarında kadınların, muhalif yaşam tarzını benimseyenlerin, sömürgeci zihniyetlerinin yansımasını gördüğümüz kara Afrika’da kara kaderli ak alınlı siyah insanların, yeni dünya dedikleri Amerika’da afroamerikalıların kaderi hep bu linç kültürünün etkisiyle şekillendi maalesef. Kavram olarak linç kelimesini bile onlara borçluyuz. (!) Kelimenin etimolojisiyle ilgili farklı rivayetler olsa da en yaygını, bilindiği gibi kelimenin 18. yy. Amerika’sında sıradan bir çiftçi iken ve hiçbir askerî alt yapısı yokken önce albay sonra askerî hâkim yapılan Albay Charles Lynch’in adından geldiği ifade edilir. Sıradan bir çiftçi iken 1780’li yıllarda Amerikan İç Savaşı’nda elde ettiği güdümlü şöhret sayesinde, oluşturulan kurmaca mahkemelerde mahkeme reisi olan Albay Charles Lynch, evrensel hukuk değerlerini ayaklar altına alarak verdiği kararlarla hem toplumsal hem de bireysel linçin babası olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Virginia eyaletinde tedhiş ve terör yoluyla sözde adaleti sağlama çabaları mahkemelerin, hukuksuzluğun payandası haline getirilmesine neden olmuştur.
Batı’nın kültürel hegemonyası altında yaşayan günümüz dünyasında maalesef tefessühü/terörü/tedhişi esas alan hareketler dünyanın dört bir yanına bu anlayışı yaymaya devam ediyor. Bu bozulmadan ülkemizin ve insanımızın da nasibini almadığını söylemek elbette mümkün değil. Mihne döneminden Kadızâdeliler olayına kadar maalesef linçin, ötekine hürmetsizliğin, Hâk Teâlâ’nın rengarenk yarattığı âlemi tektipleştirme, tek renk hâline getirme çabalarının örneklerini kendi tarihimizde de günümüzde de görüyoruz. Hatta yaşadığımız şehirde de…
“Söyletmen vurun!” anlayışıyla hareket eden linççi yaklaşımın son hedefi maalesef Avukat Fevzi Konaç Bey oldu. Fevzi Bey, avukat olması hasebiyle neyi nerede söylemesi gerektiğini kendisine acımasızca saldıranlardan çok daha iyi bilen birisi. Hangi görüşün suç, hangi eylemin ceza gerektirdiğini elbette sıradan bir vatandaştan daha iyi bilir. Sanal medyadaki paylaşımlarını dikkatle ve ilgiyle takip ediyorum. Farklı görüşlerini hiç kimseye hakaret etmeden ama gayet açık ve anlaşılır bir dille ifade edebilen bir avukat olan Fevzi Konaç, en son yakın tarih, tek parti dönemi, resmî ideoloji bağlamındaki görüşleri dolayısıyla dört koldan saldırıya uğradı. Özellikle hem demokrat hem cumhuriyetçi hem vatansever olduğunu söyleyen insanların gösterdiği hazımsız, nezaketsiz, itici, saldırgan tavır gerçekten çok üzücü. Benim gibi düşünmüyorsan, yaşamıyorsan, inanmıyorsan konuşmaya hakkın yok, tavrı gerçekten incitici ve bir o kadar da şaşırtıcı. Dost sayılanların attığı gülleri saymıyorum bile. Sanal medyanın, internetin bilgiye erişimi kolaylaştıracağı yerde yalan haberi yaygınlaştırdığı, iftirayı sıradanlaştırdığı, herkesin herkese ağzına geleni söylediği, parayla tutulmuş her türlü trolün insanların namusuna varıncaya kadar laf söylediği bir alan olduğunu görüyoruz ne yazık ki.
Yaşadığımız olaylar son tahlilde teknolojiye bakışımızı İsmet Özel’in Üç Mesele’sinde ifade ettiği noktaya getiriyor. İsmet Bey, mezkûr kitabında “İnsanın zenginleşmesini ateşi çalmakta gören bakış açısı ile aynı zenginliği kalem ile yazı yazmaya atfeden bakış açısını birbiriyle uzlaşır saymak mümkün değil. Bir peygambere göklerin esrarının açılması şaşılacak bir husus değil. Ama Prometeus'un akıl sahibi oluşu onun gök'le temel çatışmasının da başlangıcıdır. Birine ihsan edilen şuur ve akıl, ötekinde çatışmanın merkezi oluyor. İdris Peygamber kıssasından kalem ile yazı yazma (zihni gücün somutlanması, intellect) motifinin yanı sıra, elbise dikme (teknoloji) motifini de görüyoruz. Bu iki özelliğin aynı şahısta birleşmesi de Doğu'da medeniyetin maddi zenginliklerle zihni gelişmenin birbiriyle uyumlu ve dengeli tecellisine bir işarettir. Belki buradan kalkarak yarın İslam toplumunun göstereceği teknik gelişmenin toplumdaki entelektüel seviye ile başa baş yürütülmesi mecburiyetini istihraç edebiliriz.” diyor.
Yine aynı eserinde İsmet Özel “Müslüman, çağına rağmen belli bir görevi yüklenmiştir.” diyor. Biz de elbette bu şuur ve anlayışla “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilemez.” düsturunu ifadeden geri kalacak değiliz. Peki, böyleyken farklılıklarımızla bir arada, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayabileceğimiz bir ülke çok mu uzakta acaba? Bilemiyorum ama umudumu koruyorum.
Okuma önerileri:
- İsmet Özel “Üç Zor Mesele”
- Neil Postman “Teknopoli Yeni Dünya Düzeni”
- Celalettin Vatandaş “Cumhuriyetin Tarihi”
Mustafa CAHİD


Henüz Yorum yok