HAŞİM AKIN

-YENİ- TİTANİK’TE MÜSLÜMAN OLMAK / MÜSLÜMAN KALMAK

TİTANİK’TE MÜSLÜMAN OLMAK / MÜSLÜMAN KALMAK

            Titanik isimli geminin yapımında 17 bin kişi çalıştığı, yapımına 7,5 milyar dolar harcandığı not edilir. Yola çıktığında günde 600 ton kömür yakıyordu. Bu kömürler, 176 kişilik bir ekip tarafından ocaklara boşaltılıyordu. Birinci sınıf yolcular için 20 bin şişe bira, 1500 şişe şarap 8 bin puro depolanmıştı. Çok büyük ve güçlü olduğuna inanılıyor ve “tanrı bile batıramaz(!) diye övülüyordu. En pahalı birinci sınıf biletin bugünkü değeri yaklaşık 69 bin dolardı.

Nefsani hazlarıyla Allah’a kafa tutmak ve gururlarıyla beraber yol almak için buluştular. Lakin gemi battı ve çoğu da balıklara yem oldu.

            Böylesi bir gemide Müslüman bir fert olarak bulunduğunuzu hiç hayal ettiniz mi? Çevrenizde sadece eğlenmek ve paralarıyla böbürlenmek için bulunan bir güruh olsaydı… Allah’ın unutulup, şeytanın iğvasına kapılmış, kahkaha ve müziklerin semaya yükseldiği ortamda olsaydınız... Siz hala mümin, muvahhit ve muttaki bir kul olarak bir köşede istiğfar ediyor olabilir miydiniz?
            ***

 İnsan bazen kırk benzemezin arasında bir garip veya kırk küfürbazın arasında bir Mü’min olarak kalabilir. Böyle bir yerde bulunmanın bir kısım bedelleri veya kazanımları olabilir.

Kur’an-ı Kerim, bize Hz. Musa’nın (a.s) dönemini bir kesit alarak dört örnek kişi ve olayla anlatır. Bunlar aslında hayatının başında veya bir noktasında İslam’la tanışmış kişilerdir. Hayatlarının eskisini veya yenisini İslam dışı bir zümrenin içinde devam edecek olması, çoğu zaman yeni bir yüzle ortaya çıkmalarına neden olmaktadır. Bu durum bazen zorunluluk bazen de istekle gerçekleşebilir. 

İlk örneğin ismi yok.Olay Mü’min / Ğafir suresinde anlatılır. Bu adam firavunun sarayında yaşar, onların içinde görevine devam ederken imanla tanışır ve ama şartlar gereği bunu gizler. Nihayet firavun Hazreti Musa'ya ölüm planları kurmaya başlayınca sabrı tükenir. Dikkat edilirse o güne kadar nasıl bir zorluk yaşadıklarından bahsedilmez. Tüm bu sıkıntılara sabrederken bir gün firavunun Hz. Musa’yı öldürme niyetini duyunca imanını aşikâr eder, bir peygamberin Allah tarafından korunacağını bildiği halde o da bir Müslüman olarak savunur ve sonucuna da katlanır. Sonuç mu? Elbette Şehadet… Yani bir müminin böyle bir ortamda bir süre imanını gizlemesi ve kritik bir zamanda ortaya çıkıp imanını ilan edip davetçinin arkasında saf tuttuğunu bildirmesi; Kur'an'ın övdüğü bir sonuçtur.

İkinci örnek ise Belam İbni Bauradır.Kur’an-ı Kerîm’de ismi zikredilmeksizin şu ifadelerle kendisinden bahsedilir. “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona ayetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi ayetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın ayetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine alet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar.” (el-A‘râf 7/175-176)

Burada sözü edilen kişi aslında Hz. Musa’ya iman eden ve ilim sahibi de olan bir kimsedir. Samimi bir Müslüman olduğu dönemi unutur ve başkaca bir hayatın kapısını çalar. Allah da kitabında adını bile anmadan ama tarihin her devrinde düşülebilecek bir hatayı böylece tasvir eder.

Birçok Müslüman, hayatına iman ve ihlasla devam etmek ister. Ancak iman ve ihlas üzere bir yaşam, insanın ruhunu doyururken nefsine haz vermez. Nefsinin de isteklerini tatmin edebilmek için karşı mahallenin yaşamına bakmak ister. “Küçük kaçamaklarla orda olunabileceğini, günah işlemenin insanı dinden çıkarmayacağını, bu kadar kusurun kadı kızında da olabileceğini, gençken yapılan bazı küçük günahların hoş görülmesi gerektiğini, tövbe etmek için zamanını olduğunu, Allah’ın ayıpları örteceği ve günahları affedeceğini” düşünür. Düşünmekle kalmaz bunu ciddi sözlerle savunur.

 Bu düşüncesi onu farklı nokralara götürür. Bir söre sonra da oranın daha şatafatlı ve cazip olduğunu fark eder. Bu cazibe karşısında bulunduğu yeni durum; psikolojideki meşhur “haşlanmış kurbağa deneyine” benzer. Zamanla oranın değer ve yargılarına alışır. Önce “ama bizim Müslümanlar var ya…” diye küçük ve haklı eleştirileri dile getirmeye başlar. Gittikçe bu eleştirilerin dozu artar. Zira bu arada alkış da almaktadır. Bu cesur(!) çıkışları birileri tarafından durmadan gündeme alınır ve parlatılır. Hele bu kişi din adamı(!) sıfatıyla ve çağdaş(!) yorumlar getirerek konuşuyorsa… Derken bambaşka bir insan oluverir.   

Hz. Musa (a.s) ile akraba oldukları halde mal peşinde yolunu şaşıran Karun diğer bir örnek olarak verilir. Anladık ki bir peygambere tabi olmak için onun kanından örneği taşımak yetmiyormuş. Geçmişinde yaptığı salih ameller de onun geleceğini ve son nefesini garanti altına almıyor.

Hamanisimli firavunun destekçisi, elinde var olan siyasi imkânları bırakmak istemez. İman edip Hz. Musa (a.s) ile yola koyulmanın zorlukları onu batıl dininde kalmaya zorlar. Aynı sarayda birisi iman edip bedelini şehadetle öderken diğeri de küfürde direnir ve cehennemle öder bedelini.

İnsan bulunduğu ortamdan çokça etkilenirmiş. Bazen eriyip gitmek de varmış.

Eriyip yok olmayanlara selam olsun.   

Hangi amaç ve niyetle olursa olsun Titanik’te bulunmadığım için Allah’a hamd ederim.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri