MAHMUT ALİ CENGİZ KÖROSMANOĞLU

-YENİ- 16 EKİM DÜNYA GIDA GÜNÜ: DURUN KALABALIKLAR! BU GÜN KUTLANACAK GÜN DEĞİL!

16 EKİM DÜNYA GIDA GÜNÜ: DURUN KALABALIKLAR! BU GÜN KUTLANACAK GÜN DEĞİL!

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,

……..

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Necip Fazıl Kısakürek

Bugün dünya nüfusu 8 milyarı aşmış durumda. Her bir ferdin sağlıklı, güvenilir ve yeterli gıdaya erişimi insanlığın ortak hedefi olmalıydı. Ne var ki, her 9 kişiden biri aç, öte yandan üretilen gıdanın üçte biri çöpe gidiyor. Bir yanda israfın, diğer yanda açlığın bu kadar iç içe geçtiği bir dünyada, asıl açlık gıdadan önce vicdanlarımızda yaşanıyor. Bugün ruhlar aç… Ahlaken açız aynı zamanda. Bugün gıda noktasında açlığın sebebi üretilen ürünlerin yetersizliği değil, onun paylaşımında.

FAO verilerine göre bugün dünya genelinde 3 milyardan fazla insan sağlıklı beslenemiyor. Bu, insanlığın yüzde 40’ı demek. Yani sadece açlık değil, yanlış ve dengesiz beslenme de çağımızın görünmez salgını haline gelmiş durumda.

Her lokma, aslında bir sistemin parçasıdır. Bir elma ısırdığınızda sadece bir meyveyi değil; suyu, toprağı, çiftçiyi, üretim zincirini, pazarlama sürecini ve hatta iklimi de tüketirsiniz. Bu nedenle, gıda sistemi sürdürülebilir olmadıkça, sofralarımız da güvende değildir.

Sürdürülebilir bir tarım-gıda sistemi, yalnızca yeterli gıda üretmek değil; bu üretimin doğaya, insana ve geleceğe zarar vermeden yapılmasını öngörür. Bu sistemde hiçbir birey aç kalmaz, hiçbir çocuk yetersiz beslenmeden büyümez. Market rafları doludur ama çöpler boş kalır. Çiftçi emeğinin karşılığını alır, toprak tükenmez, su kirlenmez.

Gıdanın geleceği, sadece tarlada değil, tüketicinin elinde şekillenir. Çünkü gıdayı üretme, satın alma ve tüketme biçimimiz, gezegenin geleceğini belirliyor. Bugün bilinçsizce attığımız her ekmek, aslında yarının suyu, toprağı ve enerjisiyle birlikte yok olup gidiyor.

Tarım ve gıda sektörü, dünya genelinde 1 milyar insanı istihdam ediyor. Yani insanlığın neredeyse her sekizde biri, gıdayla geçimini sağlıyor. Ancak bu kadar büyük bir sektör, aynı zamanda çevre üzerinde en büyük baskıyı da oluşturuyor. Ormanlar tarlaya, tarlalar çöle dönüşüyor. Türler yok oluyor. Gıda üretiminde kullandığımız her yanlış yöntem, hem doğayı hem geleceğimizi tüketiyor.

Bu tablo, yalnızca çevresel bir kriz değil; adalet krizidir. Çünkü gıdaya erişim, ekonomik ve coğrafi eşitsizliklerin en somut halidir. Bir coğrafyada çöpe atılan kadar gıda, başka bir coğrafyada bulunamıyor. Bir ülke aşırı üretimle toprağını zehirlerken, diğeri açlıkla mücadele ediyor. Bu yüzden “gıda güvenliği” aynı zamanda bir adalet meselesidir.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), her yıl “Dünya Gıda Günü” kutluyor. Ama kimin gıda günü… İsmet Özel insan haklarından anlaşılan Yahudi haklarıdır diyor. Bu günü de aslında dünya gıda günü değil de dünya Yahudi gıda günü mü desek acaba. Birleşmiş Milletlerin kime hizmet ettiği belli. Bugün yaşanan sistem İngiliz-Yahudi medeniyeti diyor Teoman Duralı hocamız. Yani batının Yahudi'nin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Her yıl 16 Ekim’de, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Dünya Gıda Günü kutlanıyor. Ancak “kutlama” kelimesi, yaşadığımız çağın gıda gerçekliğini tam karşılamıyor. Dünyada adaletsizlik, zulüm hiç bu kadar olmamıştı. Gıda en temel hak insanoğlunun. Ama bugün açlık bir silah olarak kullanılıyor. Dünyada İslam başat kültür değilken, batının tüm düşünce ve dünya görüşü hakimken bugün manzara bu. Açlık… sefalet… kan… gözyaşı…

İnsanların koyduğu sistemler insanların sorununa çözüm bulamadı. 8 milyarı aşan dünya nüfusunun bir milyara yakını akşam yatağına aç giriyorsa burada bir sorun var demektir. Yine bir milyara yakın insan aşırı kilolardan dolayı obezite tedavisi görüyorsa burada bir sorun var demektir.. Bu terslikte bir iş yok mu?

Bir yanda sofralar taşarken öte yanda mideler aç kalıyor. Bir yanda gıda israfı dağlar kadar büyürken öte yanda çocuklar bir lokma ekmek bulabilmek için çamura düşüyor. Bir yanda obeziteyle mücadele eden zengin ülkeler, öte yanda açlıktan kemikleri sayılan mazlum coğrafyalar….

Allah’ın on pulunu bekleyen on kulun hâlâ biri dokuzunu alıyor.

Adalet terazisinin kefesi çoktan bozulmuş. Küresel gıda sistemleri, devasa şirketlerin iştahına terk edilmiş durumda. Gazze’de yüzlerce insan açlıktan ölüyor bugün. Kuşatma altındaki o topraklarda, bir avuç un, bir parça ekmek, bir damla su hayatla ölüm arasında duran tek çizgi adeta. Ama dünya “gıda güvenliği” başlığı altında konferanslar düzenleyip, kürsülerde alkış topluyor. Ne acı bir ironidir ki, insanlığın boğazına dayanan açlık bıçağını tutan eller, “sürdürülebilir kalkınma”dan bahsediyor.

Durun kalabalıklar!

Bu günü kutlamak, açların gözyaşını inkâr etmektir. Bu günü kutlamak, sofralar arasındaki uçurumu görmezden gelmektir. Bu günü kutlamak, Gazze’deki aç bir çocuğun yüzüne gülümseyip, sırtını dönmektir.

Gıda adaleti olmadan gıda güvenliği olmaz. Vicdanı aç bir dünyanın sofraları dolmaz.

Eğer paylaşmayı unuttuysak, eğer “rızkın” sahibini unuttuksa, o zaman sofralarımız değil, ruhlarımız açtır. Oysa İslam ne diyordu; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” onun peygamberinin diliyle.

Aynı peygamber “Kölelerinize ve namaza dikkat edin” diyordu. Namaz dinin direği diyen bir peygamber yanında çalışanın karnının doymasını aynı kefeye koyuyor, düşünebiliyor musunuz? Bugün dünya buna muhtaç. Dünya gıda günü “yediğinden yedirin, giydiğinizden giydirin” (hadis) anlayışı hakim olursa ancak o an kutlanabilir.

“Gıda adaleti olmadan gıda güvenliği olmaz.”

Bu cümle bir slogandan öte, çağımızın en derin çığlığıdır.

Zira mesele sadece karnın doyması değildir; adaletin paylaşılmasıdır, rahmetin yeryüzüne dağılmasıdır. Toprak herkese rızık verir; ama insan, Allah’ın mülkünü bölüştürürken adaleti unuttu.

Eğer paylaşmayı unuttuysak, eğer “rızkın” sahibini unuttuksa, sofralarımız değil, ruhlarımız açtır artık. Bir başka hadisinde şöyle diyordu: “Kölelerinize ve namaza dikkat edin.”

Düşünebiliyor musunuz?

Namaz gibi dinin direğiyle, bir insanın karnının doymasını aynı kefeye koyuyor.

Yani ibadetle adaleti, secdeyle ekmeği, kıyamla merhameti birleştiriyor.

Bugün insanlık tam da bu dengeye muhtaç!

Bu gün kutlama değil, sorgulama günü olmalı.

Çünkü gıda adaleti tesis edilmedikçe hiçbir “gıda güvenliği” anlam taşımaz.

Gazze’de bir lokma ekmeğe hasret kalan çocuklar varken, Afrika’da suya ulaşamayan milyonlar varken, kutlamalar, sadece KENDİNİ KANDIRMAK olur.

Bir gün “yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin” hadisinin ruhu yeryüzüne hâkim olursa,

işte o gün gerçekten kutlanabilir Dünya Gıda Günü.

Bir gün “AÇ KOMŞUNUZ VARSA, KOMŞUNUZU DOYURUN ÖYLE YATAĞA GİRİN” ruhu yeryüzüne hâkim olursa, işte o gün gerçekten kutlanabilir Dünya Gıda Günü.

Mahmut Ali Cengiz Körosmanoğlu

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri