- 04 Ağustos 2025 - KALİTELİ YALNIZLIK YOKTUR
- 09 Mart 2025 - AZALARAK BÜYÜMEK
- 06 Ocak 2025 - RUTİN NİMETTİR
- 04 Kasım 2024 - ELEŞTİRİ ADABI
- 28 Ağustos 2024 - YENİ EVLENECEK OLANLARA ÖNERİLER
- 05 Haziran 2024 - ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT
- 25 Aralık 2023 - GENÇLER ALACAKLI, YAŞLILAR BORÇLU
- 11 Haziran 2023 - Kayserigaz! Lütfen Böyle Yapma!
- 20 Mart 2023 - İnsan Değişir Mi?
- 07 Eylül 2022 - Beklentilerden Beklediklerimiz
- 12 Mayıs 2022 - Saygı Denince Anlaşılan
- 04 Ocak 2022 - Ben de Seni
- 11 Ekim 2021 - Maske Düştü
- 25 Eylül 2021 - Lütfen Çabuk Gelmeyin!
- 25 Mayıs 2021 - Beynimizdeki Kamburlar
- 30 Mart 2021 - Lütfen Bekleyiniz
- 26 Şubat 2021 - Ölümüne Sevmeyin
- 27 Ocak 2021 - Önce Yaya’ymış, Sonra Ne Olmuş?
- 08 Ocak 2021 - Okumanın Gücünü Önemseyelim
- 21 Kasım 2020 - Meşgul Abiler
- 07 Kasım 2020 - Yapmayın Beyler
- 20 Eylül 2020 - Şampiyon Kayseri
- 02 Ağustos 2020 - Tükürün!
- 05 Mayıs 2020 - Dikkat! Kendi Engelin Sensin!..
- 13 Nisan 2020 - Geçmiş Peşini Bırakmaz
- 26 Mart 2020 - Gemileri Yakmadan Önce...
- 09 Şubat 2020 - Abi Yemin Et!
- 20 Ocak 2020 - Araçlar Amaç Olunca
- 02 Ocak 2020 - Aşka Uçma Kanadın Yanar !
- 16 Aralık 2019 - Ben Onu Çok Sevmiştim…

YUSUF YEŞİLKAYA
-YENİ- MUTLULUK ÜZERİNE
MUTLULUK ÜZERİNE
Mutluluk nedir? İnsan hayatının her evresinde mutlu olabilir mi? Her zaman mutlu olabilir miyiz? Hayatın inişli çıkışlı ve dahi kıvrımlı yollarında böyle bir şey mümkün mü? Mutluluk insana bahşedilen bir şey mi yoksa mutlu olmak için bir emek, bir gayret gerekiyor mu? Mutlu olmak için, bir yere ulaşmak veya bir şeyleri elde etmek gerekir mi? Kısa süreli yaşanan hazlarla mutluluğun ilgisi var mı?
İnsan bedenen ve ruhen kendini iyi hissettiğinde mutlu olur. Peki, o zaman bedenen ve ruhen iyi hissetmek için ne yapmalıyız? Her soru peşinden başka soruları getiriyor. Aslında mutluluğun kitabî bir tanımı yok. Çünkü herkesin mutluluk algısı farklıdır. Bir insanı sevinçten göklere uçuran bir mutluluk sebebi, diğer insanlarda aynı etkiyi göstermeyebilir.
Herkes her şeye mutlu olamayacağı gibi, herkesin her an mutlu olmasını beklemek de doğru değildir. Bugün bizi sevindiren bir hadise gerçekleştiğinde ya da keyifli bir haber aldığımızda mutlu oluruz. Tam tersi bir kayıp yaşadığımızda, kötü bir haber aldığımızda, canımız yandığında mutsuz oluruz. Mutlu olmak, üzülmek, korkmak, şaşırmak, beğenmek, tiksinmek, gururlanmak, hayal kırıklığı yaşamak… Bütün bunlar insan içindir. Hayatın özünde ve farklı evrelerinde, bütün bu duyguları yaşayabiliriz.
Mutlu olmanın diyeti, mutlu etmektir. Bizim mutluluğumuz genelde etrafımızdaki insanların tutum ve davranışları ile şekillenir. Özellikle en yakınımızdakiler, bizi onurlandıracak, keyiflendirecek söz söylediğinde, güzel davranışlar sergilediğinde mutlu oluruz. Aynı şekilde biz de birlikte yaşadığımız insanların mutluluğu için çaba sarf ederiz. Birlikte yaşadığımız insanların mutlu olması bizim de mutluluk kaynağımız olur. Mutluluğu kendi içinde ve tek başına yaşayan insanlar, genelde bencil insanlardır. Narşist bireyler, kendine âşık olur, bütün dünya onların etrafında döner, bütün güzelliklerin var oluş sebebi kendileridir. Onlar mutsuz ise kimsenin mutlu olmaya hakkı yoktur. Oysa mutluluk, birlikte yaşandığında daha anlamlı ve kıymetli olur. Ve hepimiz birlikte yaşadığımız insanları mutlu etmek için, mutluluğu inşa etmek için çaba harcamalıyız.
Özellikle hayatın genel akışı içerisinde mutlu olmak için neler yapılabilir. Herkesin mutluluğu kendine özgü olmakla birlikte, genel geçer kurallar var mıdır? Elbette var. Mesela paylaşmayı bilen insanlar daha çok mutlu oluyor. “Eğer tadını bilirseniz, ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.” demiş Üstad Necip Fazıl… İnsan, sevdiğinin acısını paylaşınca bile mutlu olur. Sevincini paylaşınca nasıl mutlu olmasın! Paylaşmak, erdemli bir davranıştır ve bencil insanlar maalesef bu duygudan yoksundurlar. Özellikle maddi imkân paylaşımı, nefsimize zor geldiğinde; bize sunulan nimetlerin asıl sahibini hatırlamalı ve emanetçi olduğumuzu unutmamalıyız.
Sevdikleri ile birlikte zaman geçirmeyi başaranlar, daha çok mutlu oluyor. Örneğin sabah evden çıkarken bilsek ki, bu veda sevdiklerimizle son görüşmemizdir. Onlara nasıl veda ederiz? Onlardan nasıl ayrılırız? Ayrılmayız ki! O halde sevdiklerimize güzel sözler söylemek için, onlara iyilik yapmak için onların ölmesini mi beklemeliyiz? Elbette hayır! Lakin yaşantıda tüm sevdiklerimiz, öldükten sonra çok kıymetli oluyor. Sevdiklerimize, onlar hayattayken sevdiğimizi söylemek ve hissettirmek daha güzel olur. Bu nedenle sevdiklerimizin ardından methiyeler düzmek değil; onlar hayattayken güzel zamanlar paylaşmak daha anlamlı olur.
Hayatla yarış içinde olmayan insanlar daha mutlu oluyor. Hayatı yakalamak için, gecesini gündüzüne katmayan insanlar, zamanın kovalamadığı kişiler daha mutlu oluyor ve daha uzun süre yaşıyorlar. Çünkü hayatı kovalamak, hayatla bir yarış içine girmek, başlı başına bir stres kaynağıdır. Özellikle ekonomik kaygılarla geçen bir yarışı düşündüğümüzde bunun bir çaresi veya orta yolu var mı diye merak ediyor insan. İnsanın kendi nefsi ve aile bireyleri için onurlu bir yaşam sürmesi için gayret etmesi, ailesini namerde muhtaç etmemesi, bunun için mücadele etmesi doğru bir davranıştır. Lakin mirasçılarına mal biriktirebilmek için hayatı ıskalamak, acınası bir haldir.
Hayatın kendisine sunduğu imkânlar ölçüsünde yaşamasını bilen, beklentisini düşük tutan insanlar mutlu oluyor. Elindeki imkânlar belli, iş imkânı belli, geliri ve gideri belli olmasına rağmen; üst düzey bir hayat yaşam beklentisi içinde olmak, kişiyi strese sokar ve rahatsız eder. Özellikle çevresinden sürekli beklenti içerisinde olanlar, bu beklentiler gerçekleşmediğinde kahır yapmaya, sitem göstermeye başlıyor. Sitemkâr tutumlar, ilişkileri zedeliyor. Sürekli beklenti içinde olan insanlar, şükür halinden de uzak oluyor. Şükretmeyen insanlar, elindeki nimetlerin bile farkına varamazlar.
Hayatının bir amacı olan, yaşam gayesini bilen insanlar daha mutlu oluyor. Kendini bilen, Rabbini bilen, Rabbine verdiği kulluk görevi sözünü unutmayan insanlar, bu fani dünyanın bir sınav merkezi olduğu bilinci ile hareket ediyor. Ve sınav sorularının kendisini mutsuz etmesine fırsat vermiyor. Adanmışlık duygusu, insanı bedenen ve ruhen diri tutuyor. Hedefi olan insanlar, önüne çıkan ilk engelde pes etmiyor. Bir hedefi olan ve ne yaptığını bilen insanlar, “el âlem ne der?” sözüne kulak asmıyor.
Ve son olarak, özellikle yaşlılık döneminde, emeklilik evresinde kendisine uğraş bulabilen, kendisi ile barışık olabilen insanlar mutlu oluyor. Emekliliği, işin bitmesi, perdenin kapanması olarak gören insanlar, bir de kendileri ile barışık değilse iş daha kötüye gidiyor. İşin özü her zaman bir imtihan hali üzere olduğumuzu unutmadan, Rabbimizin bize sunduğu imkânlar ile Müslümanca bir hayat yaşayabilmek ve Müslüman olarak emaneti teslim edebilmek… Rabbim imtihanı kazananlardan eylesin.
Yusuf YEŞİLKAYA
Henüz Yorum yok