MEHMET TOPUZ

-YENİ- DUYUMLAR VE DÜŞÜNÜMLER…

DUYUMLAR VE DÜŞÜNÜMLER…

Vaktin getirdiği değişimler elbette olacaktır. İnsan bu ya; diye başlamış cümlelerden ziyade çağların ölçülerle belirlenmiş saat dilimi içerisinde ilerleyişine, kimsenin anılarından başka diyeceği çokta fazla bir sözü yoktur; diye düşünüyorum. İnsan bu anlamda kavrayışının kapsamını bilmelidir. Bu kapsam dâhilinde günü ve geleceği kaçırma gafletinden uzaklaşması da bir felakettir. Burada bilgi çağında bir şeyleri öğretme gibi bir savın içinde olmakta; sonuçta bilgili görünmek ile eş değer de olmamalı. Çünkü bilgili görünmeye çalışmak; velhasılı bilgisizliğimizi elbette gidermez.

Duyumlar ve düşünümler şeklinde bir başlık atmamım sebebi; aslında algılamanın düşünme üzerindeki etkisini bir nebze irdeleme düşüncesi olsa gerek. Çünkü algılama sonuçta bilginin bir giriş kapısı niteliğindedir. Burada belki şunu düşünebilirim. Eğer ortada apaçık, nesnel bir örgü ya da bir düşünce anlayışı yoksa bu ispat ya da daha sade haliyle kanıta muhtaçtır. Şayet olmayan bir algılama eşiğinin herkese göre farklı biçim ve anlayışta olması sonuçta yel değirmenlerine saldırmaktan başka bir anlam da ifade etmeyecektir.

Duyumlar ve düşünümler noktasında sosyolojinin bütün parametresel değerleri genel görüşe uyma eğilimi yönündedir. Genel bir görüşün kapsam geçerliliği bu anlamda bir sorguya talip olma gibi bir etkenden sıyrıldığını ve bu anlamda bir düşünme sürecine yol açmadığı gerçeği, vaktin getirdiği düşünce anlayışı ile sınanacaktır. Galiba burada ayırt etme ve seçme durumu da böylece ortadan kalkmıştır.

Duyumlardan gelen düşünce anlayışı ile düşünceden gelen düşünce anlayışı arasında ciddi bir uçurum olduğu ayrı bir konu değildir. Galiba insan, kendi zihninde var olan fikriyatın etkisinde bir algılama süreci yaşamakta. Bunu sayılarla ölçme gibi bir anlayışa sahip olamayız. Çünkü sayılar her vakitte olduğu gibi ölçülebilme özelliğine sahip unsurları bir tartıya çıkarmıştır. Düşünceye bağlı olmayan, duyumlar üzerinden düşsüz bir uykunun varlığında uyanacağı güne kadar uyuyacak gibi durmakta insan. Neyi kaybettiğini hatırlayacak olan özne, vaktin değişiminde pusulasını ayarlayacaktır.

Büyük kurgulara bu anlamda gerek yok elbette. Çünkü hayat görüşü ile yaşam görünüşü arasında iltifatın sekmeye uğradığı bir çağın getirisi arasındaki zihinsel düşüncelerin kıskacında kalmış bir beşeriyetin, duyumlar ile düşünümleri elbette herkesin her şeyi bilmesi kadar bir normaliteye sahip gözükmekte. Yani bu arada hayat görüşünüze dair iltifatlar ile yaşam görünüşünüze kıymet verenler arasında bir uçuruma insan vaktin içerisinde ev sahipliği yapmakta.

Ve duyumlar ile düşünümler arasında ambalajlı önsözler ile kurgusal önsözler arasında kalmak öznenin özneye dair hatta öznenin nesneye yönelik oluşturduğu tartıdan başka bir şey değildir. Ve kıymetine dair ise; söylenecek sözün israfı gibi bir anlayıştan da uzak olmamalı. Bulanıklığı bu anlamda bilince ve özneye dair açık; apaçık düşünceler anca önleyebilir. Bu sosyolojik anlamda ise; komedinin içinde beşeriyetin ağlamaklı halidir.

Sonuçta beşeriyete dair irdelemeye çalıştığım bu kavramlar silsilesi dünyanın sınırları içerisinde yer edinmeye devam edecektir; kanaatindeyim. Çünkü çağlar, ölçülebilir bir nesnenin sayıları arasında ilerlemeye devam ediyor. Ve bu devamlılık süreci bilgisizlikten kaynaklı istikrarını elbette her vakitte koruyacak gibi gözükmekte. Algılama eşiğinde, her şeyin herkes için aynı değerde iyi olduğunu düşünmek, gündelik hayatın içinde kanıtlanabilir bir şey değildir.

Ve şairin dediği gibi;

İma ile mümkün mü olur; maksadı ifham,

Bilmez misin; ol taife tasrihi güç anlar.

Sağlıcakla kalın…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri