HAŞİM AKIN

-YENİ- SÜKÛNET DERSİ / DERDİ

SÜKÛNET DERSİ / DERDİ

İbni Abbâs (r.a) şöyle dedi:

Resûlullah (s.a.v) yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu:

"Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azâp görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi." (Buhari)

*****

            Geçen gün yatsı namazını kılmak için bir farklılık yapmak istedim. Merhum Hacı Veyis Hoca Efendi’nin uzun yıllar minaresinin şerefesinde öğrenci yetiştirdiği, üçler mezarlığının yanı başında bulunan tarihi camiye gittim. Tarihi bir cami olmasının yanında burasının özel bir maneviyat havası da vardır. (Konya’ya yolu düşüp de burada namaz kılmadan dönen, eksik bir ziyaretle dönmüştür) Zira ayakta durduğu yıllar içinde caminin şahitlik ettiği olaylar küçümsenecek cinsten değildi. Burası aynı zamanda birçok insanın son yolculuğuna uğurlandığı veda tepesi / durağıdır.

Yatsı namazından sonra kısa bir kelime-i tevhit zikri ve salavat / tesbihat duasının akabinde camiden çıktık. Burayı tercihimin asıl nedeni de tüm hayatın ve dertlerin son bulduğu bu noktada dinginliği ve sükûneti hissetme arzusuydu. Zira yaşadığımız bu hızlı ve şeytanın iğvalarından arınamamış hengâmeli hayatta o kadar da kapılıyoruz ki gidişata… Ne bırakabildik ne de yetişip alabildik. Ne geride kalıp oturmaya razı olduk, ne de kazanıp cebimize koyabildik.

Kızılderili grup hızla yol alınca reis ekibi durdurup “Çok hızlı yürüdük. Oturup bekleyelim de ruhlarımız bize yetişsin” dermiş. Hâsılı oturup ruhum bana yetişebilsin diye üçler mezarlığının gölgesine gittim.

Sükûnet ve sekinetin merkezi olmuş bu mekânda kimler yoktu ki… İçeride âlimlerle cahiller, zalimlerle mazlumlar hepsi yan yana yatıyordu. Allah’a kulluk edenle düşmanlık edenlerin beraber yattığı bir yerdi burası. Onların da nefisleri vardı. Nefislerine uyup ne kalpler kırmışlardı.

  • Anlık öfkelerini yenemeyip ne cümleler dökülmüştü ağızlarında da şimdi o cümleler ateş huzmesi olarak üzerlerine kaldı.  
  • Miras kavgasından küs giden kardeşler orada beraber yatıyorlar.
  • Evlerinin yakınlığını gönüllerine koyamamış ve küçük sebeplerle hep kavgayı tercih etmiş komşular da buradaydı…
  • Sınır kavgalarının ömürlerini bitirdiği ama anlaşmazlık ve düşmanlığı bitiremedikleri ömürlerinde torbalarını hep hesap verilecek amellerle doldurmuş tarla komşuları da buradaydı. Kavgası onlarda mirası da çocuklarında kaldı.
  •  Basit hesaplar uğruna kin ve nefret tohumu ekenler, çevresine kin ve düşmanlığı miras bırakanlar da kazanç ve pişmanlıklarıyla yol aldılar. Çağrılınca itiraz hakları olmadığı için hep yarıda bırakıp gittiler. Daha yapılacak o kadar çok şey vardı ki… Bazı intikamlar alınacaktı daha... Bazıları için de “o gün bir kez şeytana uyduk işte. En iyisi uygun bir zamanda helallik alıp o konuyu kapatmak gerek” diye döşünmüşler ama bir türlü de fırsat bulamamışlardı. Daha doğrusu da şeytan müsaade etmemişti. Azrail (a.s) biraz erken gelmeseydi(!) daha yapılacak çok şey vardı ama… .

 Hepsi beraberler ve herkes kendi ameliyle meşguldü. Gecenin bu sükûnet vaktinde yerin üstündekiler bugünün pişmanlığını yarına taşıma hayalindeydi. Yarın yeniden alevlendirilecek eski kavgaların, yeni atışmaların bu sefer kazanılacak yarışların planındaydılar.

Toprağın üstünde böyle kıyasıya ve amansız bir yarış devam ederken toprağın altındakiler de pişmanlıklarını ve nasihatlerini ulaştırmak istiyordu. Hz. Ömer (r.a) Allah Raslüne gelip de nasihat istemişti. Ona “sana nasihatçi olarak ölüm yeter” buyurmuştu Allah’ın habibi… Ölüm her yerde kendisini hatırlatır da önemli olan ondan ibret alabilmekti.

   Üçler mezarlığının bir duvarda çevrilmiş o geniş alanında toprağın altında kat kat gömülmüş eskiler, bizim hayalini kurduğumuz işleri yapıp gitmişler ve şimdi onların pişmanlıkları ve hesaplarıyla meşguldü. Aslında yaptıkları işler çoğu zamanda büyük cürümler değildi. Bizim için sıradan olan ve onlara kabirde azap olarak gelen o işlere ve hayatlarına ait onların sesini dinleyememek o pişmanlıktan ders alamamak ne kadar kötü…

Sükûnet, sekinet, sühulet lazım…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri