Mustafa Dündar

Afet-i Gam

AFET-İ GAM

“Afet-i gamdan aceb dünyada kim azâdedir
Herkesin bir derdi var mâdem ki âdemzâdedir
Bir hûma-yı zevki bin sayyâd-ı gam takib eder
Böyle bir mevhuma bilmem neden halk üftâdedir”

Kısaca kedersiz, dertsiz, tasasız insan olmaz diyor şair. Böyle bir insan, hayat hayalden başka bir şey değildir. Herkesin bir sıkıntısı vardır. Yoldan geçen insanları çevirip sorsak istisnasız herkesin bir derdi, sıkıntısı, kederi vardır. Kimse mutlak anlamda zevke, sefaya, mutluluğa, huzura erişememiştir ve erişemeyecektir de. Zevk kuşunu bin gam avcısı takip eder, diyor şair. Biz o kuşu yakalasak dahi illaki avcılardan biri gelip elimizden alacaktır…

Gerçekten de şöyle bir etrafımıza bakarsak göreceğiz, en fakirinden en zenginine, sağlıklısından hastasına, öğrencisinden çalışanına kadar bütün insanların bir derdi var. Büyük veya küçük herkes dert sahibi. Hem derdiğin küçüğü olmaz, “herkesin derdi kendine büyüktür”demişler.

Dertli olmak kötü bir şey mi yahu? Bu soruya benim vereceğim cevap, tabi ki hayır, olur. Çünkü insanı insan yapan derttir. İnsan derdi olduğu sürece insan olduğunun farkına varabilir. “Benim derdim yok” diyen insanın bile bir derdi vardır da kendisi daha farkına varamamıştır. E derdi olmayan insan olur mu hiç?

Derdimizin olması insan olduğumuzdandır. Peki, derdimizden şikâyet etmek olur mu? Niyazi Mısri “derman arardım derdime derdim bana derman imiş” demiş. Derman, derdin kendisidir. O halde neden dertten şikâyet edelim ki?

Kimileri hastalığı, kimileri geçirdiği trafik kazasını, kimileri hayatındaki sıkıntıları “dert” olarak addeder. Derdini öne sürerek de dünyadan elini eteğini çeker. Dünya ile ilişiğimizi kesmek için midir bu “dert”?

Öyle zannediyorum ki derdimize “dert” gözüyle değil de derman gözüyle bakabilirsek çok şeyin üstesinden geleceğiz. Bahanelere sarılmak güçsüz insanların özelliğidir. Oysa her şeye rağmen çalışmak, bir şeyler yapmak güçlü ve dermanı derdinde olan insanların işi. Nice insanlar tanıyorum ki bizim “dert” diyerek ağladığımız şeylerin on katını belki bin katını yaşıyorlar lakin dermanın dertte gizli olduğunun farkına varmış olacaklar ki gelip geçici bu dünyada çok güzel izler bırakıyorlar, çalışmalar yapıyorlar.

“İnsan” ve “dertsizlik” bu dünyada asla bir araya gelmeyecek, gelemeyecektir. Peki, dert sadece hastalık, maddi sıkıntı, dersler, hayatımızdaki problemlerden mi ibarettir?

Hayır!

Bunlar “insan” olmamızdan kaynaklanan “sonuç” dertlerdir. Bunlar tali dertlerimizdir, bizim asli dertlere ihtiyacımız var!

Kadın, erkek; yaşlı, genç demeden öldürülen, zulüm altında olan Müslüman kardeşlerimiz en büyük derdimiz olmalı. Onları, Ümmet-i Muhammed’i, insanlığı zulümden kurtarmak en büyük gayemiz olmalı. Doğu Türkistan diye bir derdimiz olmalı mesela. Suriye, Filistin, Kudüs, Türkiye diye bir derdimiz olmalı.

Dermanımız, derdimizde! Önce bir derdimiz olmalı ki dermanımız da olsun. Biz Müslüman kardeşlerimizi, Doğu Türkistan’ı, Kudüs’ü, insanlığın halini, gençleri, vatanı, milleti kendimize dert edindiğimiz zaman çözülecek bu sorunlar. Ancak o zaman bulacağız dermanı!

Uykularımız kaçacak, kaçmalı!  Doğu Türkistan diye bir derdi olan insan nasıl uyuyabilir? Kudüs’ü yüreğinde taşıyan bir Müslüman nasıl rahat oturabilir? Hakikatin peşinde koşan bir insan nasıl oturup soluklanabilir?

Derdi olan insan bir şeyler yapmak için çalışır, çabalar. Zafer Allah’tan. İnsanlığı, gençleri, vatanı, Doğu Türkistan’ı, Kudüs’ü, Müslümanları kendine dert edinmeyen bir insan yaşanılan sorunlara da zannediyorum çözüm bulamayacaktır! Derdi olmayan insan zaten “sorun”un farkında değildir, derdi olan ise dermanı çoktan bulmuştur…  

Hülasa, dertsiz bir insandan ancak ve ancak masallarda bahsedilebilir. Sıkıntılar, hastalıklar gelip geçici, onlar da derttir ve onların da dermanı kendindedir mutlaka lakin bizim daha büyük bir derdimiz olmalı! Bizim insan olmamızdan kaynaklanan değil bizi insan yapacak, bizi “olduracak” bir derdimiz olmalı. Hakikat gibi mesela, Kudüs gibi, insanlık gibi, Doğu Türkistan gibi, transhümanizm gibi…

Dert insana değer katar, insanı insan yapar. Yusuf Kaplan’ın dediği gibi:

Bir derdin varsa, varsın. Bir derdin varsa, bir “dünya” kurarsın. Bir derdin yoksa, yoksun ve yalnızca bir ‘rakamsın’. Derdin kadarsın...”

Yeter ki bir derdimiz olsun, derdimizin bize derman olduğunun farkında olalım. Yeter ki tali dertlerimize kapılıp asli dertlerimizi unutmayalım.

Vesselam.

                                                             

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri