MEHMET SÜRMELİ

-YENİ- ÂLİMLER İÇİN GÖREV TANIMI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM

ÂLİMLER İÇİN GÖREV TANIMI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM

“İlmiyle amil olan bilginler ile dini konularda derinleşen âlimler/fukaha ve ulema, insanları günah söz söylemekten/küfrün propagandasını yapmaktan ve haram mal yemekten sakındırsalar ya! (Fakat onlar görevlerini yerine getirmediler, kötülük karşısında susarak onu desteklemiş oldular. Gerek önderlerinin gerek kendilerinin duyarsız kalarak) yaptıkları şey ne kadar kötü bir davranıştır.”[1] İbni Abbas’a göre bu ayet kadar ulemayı tehdit eden/kınayan bir ayet yoktur.[2] Ayetin evrensel mesajına göre ulema yaşadıkları toplumun şahitleridirler. İnsanlığın fikrî gidişatından ve bu fikrin söze dönüşmüş sunumundan ve uygulamalarından sorumludurlar. Ayetteki “kötü/günah söz”ün karşılığı İslâm karşıtı her türlü söylemdir. Bu söylemin içerisine dine karşı din olma iddiasındaki ideolojiler de girmektedirler. Tüm ideolojiler “kötü sözdür.” Allah Teâlâ, ulemaya, İslâm karşıtı söyleme karşı teyakkuz ve etkilenme durumunda ümmeti koruma görevini vermiştir. Bu görevi yapanlar gerçek âlimlerdir. Müslümanların yavruları toplumsal sapkınlıklar yaşarken; dünya görüşü olarak batılılaşmanın küfür türlerinin sağından ve solundan ideolojik tercihler yaparken pratik değeri olmayan lüzumsuz tartışmalar yapmak ilim adamının işi değildir; ortaya koyduklarıyla kâfirlere bile rahmet okutturacak sapıklıkları topluma deklare etmek Müslüman bir araştırmacının işi hiç değildir. Bu bağlamda Rabbanî ulema anaokulundan üniversiteye kadar okulların müfredatlarını, öğretim materyallerini, ders kitaplarını ve öğretmenlerin durumlarını bilmek mecburiyetindedirler. Ulema, ülkelerindeki materyalist ve pozitivist eğitimin en radikal eleştirmenleri ve alternatif modelin hazırlayıcıları olmalıdır. Ümmetin çocukları arasında yaygınlaşan fikir akımlarını; rasyonalizm, amprizim, pozitivizm, ekzistansiyalizm, materyalizm, deizm, politeizm, sekülerizm, kapitalizm, sosyalizm, lionsluk, roteryanlık vd. itikadi bakımdan değerlendirip hükümlerini Müslümanlarla paylaşmaları gerekir. Ümmetin geleceğini küfrün kucağına atmamak için bu görev onların esas vazifelerindendir. Bu sayılanlar bilinmeyecek olursa âlimler uyarı görevlerini yapamazlar. Maalesef “bizim âlimlerimiz” diyemiyorum ama bilgiyi yüklenen araştırmacılarımız veya hocalarımız bu görevi yapmadılar. Hatta konunun oldukça uzağında yaşamaktadırlar. Eğitim ve öğretim modelleri üzerine çalışmalar yapmamaktadırlar. Bu konulardaki yetersizlik onları çözüm üretmeyen hamasi nutuklara atmaktadır. Bunun göstergesini şöyle somutlaştırabiliriz; ülkemizin 2018 müfredat yenilemeleri yapıldığında programların askı sürecinde en az eleştiri ve teklif “dindar camiadan” gelmiştir. Bu eleştiriyi, bu alanda yoğunlaşmayı teşvik bağlamında yapıyoruz.

Yukarıdaki ayet ikinci olarak, ümmeti “suht” yemekten âlimlerin uyarmasına vurgu yapmaktadır.  “Suht” kavramının anlam alanına başta faiz ve rüşvet olmak üzere her türlü haram ve haksız kazanç girdiği gibi, insan organizmasına zararlı olan yiyecek ve içecekler de girmektedir. Eğer böyle geniş bir perspektiften olaya bakarsak ulema, gıda maddelerinin sahiplerinden, imal yerlerinden tutun da halka arz yollarına kadar ilgilenmek zorundadır. Gıda maddelerindeki tüm katkı maddelerini çalışmak ve çıkan sonuçları insanlarla paylaşmak onların asli görevlerindendir. Sadece gıda maddeleriyle uğraşmak ve her türlü haram gıdaları, zararlı yiyecekleri tanıtmak bile başlı başına bir iştir. Bankacılık sistemi dâhil, finans kurumlarının nasıl çalıştığını ümmete öğretmek, paranın kaynağının ve akış yollarının temiz olmasının mücadelesini vermek ulemanın en öncelikli çalışma alanıdır.

[1] Maide 5/63
[2] Şevkânî, Feth’u-l kadir, s. 475.

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri