MEHMET SÜRMELİ

-YENİ- MÜNAFIK ZİHNİYETİN HAYATA BAKIŞI

MÜNAFIK ZİHNİYETİN HAYATA BAKIŞI

Medine döneminin yaklaşık ikinci yılında mukatele ile ilgili ayetlerin nazil olması İslâm toplumunda yeni bir dini grubu ortaya çıkarmıştır. Bunlara Kur’an-ı Kerim, münafıklar diye hitap etmektedir. Cihadın inzar, davet, tebliğ, münkeri yasaklamak ve marufu emretmek türlerinde münafıklar fiilen ortaya çıkmadılar ve Müslümanlar bunlarla ilgili bir sıkıntı yaşamadılar. Fakat cihadın mukatele boyutu ile ilgili emirler gelince Medine’de yeni bir grup resman türedi. Neticede mukatale ile ilgili ayetler mü’minler ile münafıkları birbirinden ayrıştırdı. Bu emirler gelmezden önce münafıklarla gerçek mü’minler arasında görünüşte hiçbir fark gözükmüyordu. Mü’minlerle namaz kılıyorlar ve oruç tutuyorlardı. Hatta Hz. Peygamber’e en süslü cümlelerle itaat gösterisinde bulunuyorlardı. İsteksiz de olsa İslâm’ı kabul etmiş gibi görünüyorlardı. Fakat İslâm uğruna canları feda etme vakti gelince; mukateleye izin veren ayetler nazil olunca münafıklar açığa çıkmaya başladılar. Göstermelik imanları üzerindeki perde açıldı.[1] Kısacası münafıklar kendileri için risk oluşturan bir dine inanmak istemiyorlardı. Özellikle de malda ve canda fedakârlık yapmayı kabul etmiyorlardı. Ölümden ise çok korkuyorlardı. Bu durum Nisa Suresi’nde şöyle dile getirilmiştir: “Şu kimselerin hâline (ibret nazarıyla) bir baksana: (Onlar, Allah yolunda savaşmakta pek hevesli görünüyorlardı. Fakat henüz yeterli şartlar oluşmadığından) kendilerine: “(Size eziyet eden zalimlere karşı şimdilik sabredin, savaştan) elinizi çekin. Namazı kılın, zekâtı verin (ve yoğun bir tebliğ faaliyetine girişerek, sağlam bir toplumun temellerini atın!”) denilmişti. (Fakat zamanı gelip de) onlara Allah yolunda savaş emredilince, içlerinden bir grup Allah’tan korkarcasına, hatta daha büyük bir korkuyla düşmandan korkarak: “Ey Rabb’imiz, niçin bize savaşmayı emrettin? Bize biraz daha süre tanısaydın (da azıcık daha yaşasaydık) olmaz mıydı!” demeye başladılar. Onlara de ki: “Bu dünyanın nimetleri çok azdır. Oysa (kötülüklerden) korunabilenler için âhiret çok daha hayırlıdır. (Korkmayın, hepiniz hak ettiğiniz ödülü alacaksınız ve) hiç birinize zerre kadar olsun haksızlık yapılmayacak.”[2] Münafıklara en ağır gelen ayetler bu ve benzeri cihad ayetleridir.[3] Bu ayetler onların kalplerindeki hastalığı ortaya çıkarmış ve Müslümanlardan imani noktada ayrılmalarına neden olmuştur. Kısacası münafıklar kendilerinden can talebinde bulunan bir Allah kabul etmiyorlar ve sadece nimet veren bir ilaha iman edeceklerini bu tavırlarıyla beyan ediyorlar. “İçinde cihad olan bir dine iman etmiyorum” diyen modern dindarlık da münafıklığın çağdaş görünümüdür. “İçinde cihad olan bir dine iman etmediklerini” toplum huzurunda ilan eden münafıkları Müslümanların tepelerine taşımamak gerekir. Aksini yapmak tolumsal bir vebaldir. Cihad ibadeti olmasa ve İslâm dini, iman ettiğini iddia eden kimselerden yerine göre canda ve malda fedakârlık istemeseydi belki de münafıklar zümresi tarihte hiç olmayacaktı. Onları ortaya çıkaran esas neden, cihadın mukatele boyutunun farz kılınması ve dinin onlardan canlarıyla ilgili fedakârlıkta bulunmalarını istemesidir. Pragmatik bir anlayışa sahip olan kimse elbette ki bu isteğe olumlu cevap vermemiştir ve vaziyeti idare etme yoluna gitmiştir.

[1]      Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’an, c. V, s. 360-1.
[2]      Nisa 4/77; Ayrıca bak: Muhammed 47/20; Tevbe 9/86.
[3]      Zemahşerî, Keşşaf, c. IV, s. 316

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri