MEHMET SÜRMELİ

-YENİ- KUDÜS'E BİR DE BU FETVADAN BAKALIM

KUDÜS'E BİR DE BU FETVADAN BAKALIM

Cihadın farziyeti Kitap ve Sünnet’le sabittir. Farziyetini inkâr eden kâfir olur. Cihad, vahyi hayata hâkim kılmak; Müslüman’ın hayatı vahiyle anlamlandırma çabası; yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar elle, dille çalışmak ve kötülüklere müdâhil olmak; velayetin mü’minlere tevdî edildiği Medine’yi oluşturup insanların din, akıl, mal, can ve namus emniyetini sağlama ameliyesi; bu ameliyenin gerçekleşmesi için mü’minlerin safında bulunarak onların gücüne güç katmak ve meşru vasıtaları kullanmaktır. Cihadın farzıayın veya kifaye olması geçmişte fukaha arasında tartışılmıştır. Geçmiş fukaha döneminde Müslümanların emniyetleri garanti altına alındığı gibi, bu emniyeti sağlayan siyasal hâkimiyet de mü’minlerin elinde olmuştur. Kısacası, mü’minlerin velayetini yine mü’minler üstlenmiştir. Üzerlerinde bir kâfir sultası olmadığı gibi hukukun dayanakları da Kur’an ve Sünnet’ti. Bu vasıflarla donanan bir siyasada, emir makamındaki kimseler hem dinin gönderiliş amacı olan emniyetlerin muhafazasında, hem hayatı vahye göre anlamlandırmakta, hem de insan ile İslâm arasına giren engelleri ortadan kaldırmakta gerekli çalışmayı ve titizliği göstermişlerdir. Hâliyle, böyle bir siyasada cihadın en büyüğünü devlet görevlileri yaptığı için dârülislâmın mensubu olan Müslümanlara cihad tabii ki farzıkifaye olabilir. Bu görüşü tercih edenin haklı bir tarafı da vardır. Fakat durum, yukarıda anlatılanların tam karşıtı ise; hâkimiyet makamında olanlar Kur’an ve Sünnet’in istediği gibi Müslüman değil, İslâm’ın velayet hukuku mü’minlerin ellerinde temsil edilmiyorsa; hukukun kaynağı olarak vahye değer verilmeyip naslar hiç hesaba katılmıyorsa; İslâm toplumunun bireylerinin din, can, mal, akıl ve namus emniyetleri yoksa küfrün etkinlik alanını aleni ve sinsice artırmasından dolayı insanlar potansiyel bir inkâr/irtidat durumuyla karşı karşıya ise, işte o zaman cihad da farzıayın olur. Hele de Müslümanların toprakları işgal altında olursa, bu durumda cihad Müslümanların tamamına farzıayın olur.[1] Her Müslümanın yaşadığı bölgeyi bu ölçütler çerçevesinde değerlendirip selim bir karar vermesi gerekir. Kendimiz adına şunu söyleyebiliriz; yaşadığımız yerlerde hayat dine göre anlamlandırılmamakta, hayatın genişlik alanında İslâm âdeta yok sayılımaktadır. Başta din emniyeti olmak üzere emniyetlerin tamamı ihlal edilmiştir. Müslümanlar ideolojilerin ve modernitenin dayatmalarının kuşatması altındadırlar. Ayrıca, İslâm coğrafyasında işgalin bütün şekilleri yaşanmaktadır.

Bu durumda;  “Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz.”[2] Ayetini iyi ve doğru anlamak gerekir. Ayetten çıkan anlam şudur: “Hoşlansanız da hoşlanmasanız da, zengin de olsanız fakir de, teçhizatınız çok da olsa az da, şartlarınız uygun olsa ya da olmasa, genç ve sağlıklı da olsanız, hasta veya yaşlı da, mutlaka cihad etmelisiniz.”[3] Bu ve benzeri ayetler ışığında Müslümanların cihad ibadetini türleriyle beraber yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Çünkü cihad, dinin koruyucusudur. Cihadın hakkıyla yapılmadığı toplumlarda din gündemden kalkar ve hayattan silinir. Eğer bu ibadet gayrimüslimlerin yıkıcı ve yanıltıcı propagandalarıyla unutturulur veya Müslümanlar aşağılık duygusuna sokularak cihadı terk edecek olurlarsa dinle beraber diğer emniyet alanları da yok olur. Bu çerçevede bazı kişilerin; “İslâm’da müdafaa savaşı vardır.”, “Cihad sadece ilimle ve nefisle yapılır.”, “Müslümanlar bu dini hoşgörü ile yaydılar.” türünden yaptıkları değerlendirmeler, kâfirlerin etkisiyle söylenmiş hastalıklı ve özür dilemeci ifadelerdir. Yine bu propogandaların etkisinde kalarak Müslümanları, “cihadçı Müslümanlar” diye katagorize etmek ve sonrada onlar adına kâfirlerden af dilemek de sağlıklı yaklaşım değildir. Müslümanlar arasında sipariş usulü yapılandırılan terör örgütleriyle, temel ibadet olan cihad arasında ilgi kurup sonra da bu ibadeti itibarsızlaştırmak tam bir kâfir propagandasıdır. Çünkü cihad giderse elimizde ne din kalır ne de vatan. Müslümanları dinsiz ve vatansız bırakmak isteyenlerin ortak atış alanıdır cihad.

Allah Teâlâ tarafından Müslümanlara hakiki ve sağlam temelli bir ahlaki sosyopolitik düzen kurma görevi yüklenmiştir. Böyle bir düzenin kurulması için çalışma fıkhını bizzat Hz. Peygamber belirlemiştir. Onun çalışması; tevhidî, ilkeli, beyatli, gündemli, fıkıhlı, ahlaklı, çözümlü, plânlı, kadrolu, hâkimiyet odaklı, yakın ve uzak hedefleri belli, yerel ve evrensel bir harekettir. Bu ifadelerle cihadın tamamen fıkha dayandığını belirtmek istiyoruz. Fıkıhlı bir hareketin özünde ve uygulamasında rikkat, nezaket, sabır, insanilik, merhamet ve adalet vardır. Bu ibadetin icrasında Müslümanlar haksız yere bir karıncayı bile incitmezler. Cihadın aleyhinde konuşanlar, Müslümanları cihaddan soğutmak suretiyle önce alanı boşaltıp sonra da orada hâkimiyet kurmak veya kâfir hâkimiyeti tesis etmek isteyen İslâm düşmanlarıdır. Bütün bunlardan dolayı cihad ibadetinin aleyhinde konuşmak din karşıtlarının ortak sıfatlarıdır.  “Kâfirlere sakın ha sempati duymayın. Aksi hâlde, cehennemi boylarsınız.”[4] Buyuran Allah Teâlâ mü’minlerden saflarını belirlemelerini istemiştir. Çünkü kâfirin değil yanında bulunmak, ona sempati duymak bile bir saf belirleme olduğuna göre, bu inceliği Müslümanların iyi düşünmesi gerekir. Bu yaklaşıma göre Kur’an’daki iki yüzden fazla ayet, kâfirlerin hiçbir türüne velayet/Müslümanların yönetimini vermemeyi; velayeti tamamen Müslümanlara devretmeyi emreder. Müslümanların velayeti altında bulunmayan coğrafyalarda İslâm’ın hâkimiyeti değil mahkûmiyeti söz konusudur. Cihadın farziyetinin çeşidini dinin hâkim veya mahkûm vaziyette olması belirler. Dinin mahkûm olma durumuna göre verilen fetva şöyledir: “Din kişinin kendi ülkesinde yenik bırakılmışsa, Allah’ın dini terkedilip geçersiz kılınmışsa ve apaçık olarak haramlar, ahlaksızlıklar alıp yürümüşse, Allah’ın belirlediği çizgi çiğneniyorsa veya kişinin yurdu İslâm yurdu olmuş ama civar ülkeler tarafından yıkılma tehlikesi varsa bu gibi durumlarda bu çalışma; cihad farzıkifaye değil, tam bir farzıayın olur.”[5] Şayet varsa günümüz ulemasının cihadın farzıayın oluşuyla ilgili görüşlerini ümmetin bütün fertleriyle paylaşmaları gerekmez mi?

[1] el-Ganemî, Abdu’l-Ganî, el-Lübab fî Şerhi’l-Kitap, c.III, s.242.
[2] Tevbe 9/41.
[3] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, c.II, s.216.
[4] Hud 11/113.
[5] Mevdudi, er-Resail ve’l-Mesail, c.III, s.379.

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri