- 12 Eylül 2025 - MESCİD VE İMAM
- 05 Eylül 2025 - DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE
- 29 Ağustos 2025 - TEVHİD-İ TEDRİSAT
- 21 Ağustos 2025 - NİTELİKLİ MÜSLÜMAN YETİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ
- 17 Ağustos 2025 - -YENİ- ÂLİMLER İÇİN GÖREV TANIMI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM
- 07 Ağustos 2025 - MÜNAFIK ZİHNİYETİN HAYATA BAKIŞI
- 04 Ağustos 2025 - ADİL SİYASETÇİ OLMAK İÇİN VAHYİN EĞİTİMİNDEN GEÇMEK GEREKİR
- 28 Temmuz 2025 - ZALİMİN ZULMÜ VARSA MAZLUMUN ALLAH'I VAR
- 22 Temmuz 2025 - KUDÜS'E BİR DE BU FETVADAN BAKALIM
- 21 Temmuz 2025 - İLGİLENENLER İÇİN METODİK BİR HATIRLATMA
- 31 Mayıs 2025 - MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?
- 09 Temmuz 2023 - Zaman Ve Mekanla Kayıtlı Olmayan İbadet; Cihad
- 19 Nisan 2023 - Kötülüklere Karşı Tavırlı Olmak İmandandır
- 16 Şubat 2023 - İhtiyaç Fazlasını Vermek
- 03 Ekim 2022 - Ailenin Selameti İçin
- 20 Temmuz 2022 - Önderlik Konumu ve Sorumluluk
- 16 Nisan 2022 - Kimse Teklif Sahibi Müslümanları Sevmiyor!
- 30 Aralık 2021 - Faiz Düzenine Nefes Aldıranlar Utansınlar !
- 26 Aralık 2021 - Faiz Kur'an ve Sünnette Haram Kılınmıştır; Faize Para Yatırmayın
- 19 Aralık 2021 - Seherleri İhya Etmenin Üzerine
- 28 Kasım 2021 - Allah Teala'ya Karşı Edepli Olalım
- 06 Ekim 2021 - Emanete İhanet Etmeyelim
- 25 Eylül 2021 - Sünneti Doğru Anlamada Dört "T"
- 13 Eylül 2021 - Ailede Din Eğitiminin Verilmemesi Çocukları Şirke Düşürebilir.
- 11 Eylül 2021 - Yoksulluk Sorununa Dinimizin Bakışı ve Çözümü
- 08 Eylül 2021 - Tasavvufta Terakki ve Zikir Kavramları

MEHMET SÜRMELİ
-YENİ- ANA SINIFLARI VE YOGA EĞİTİMİ
ANA SINIFLARI VE YOGA EĞİTİMİ
Ana-babalar çocuklarına erken yaşlardan itibaren ciddi bir din eğitimi vermeyecek olurlarsa onların hayatlarında ve düşüncelerinde de sapmalar olabilir. Bu sapma iman alanıyla ilgiliyse ve dinin temel hükümlerinden birisini inkâra dayanıyorsa fıkıh dilinde bu sapmaya irtidat denir. İslam bilginleri irtidat olayının gerçekleşmesi için bir zorlamanın (ikrah-ı mülci) olmaması, kişinin akıllı ve akli olgunluk içerisinde bulunmasını şart koşmuşlardır. [1] İşte burada Sabiyyi akilin (iyi ile kötünün ayırımını yapan fakat ergenlik çağına ulaşmayan çocuk) durumuna değinmek gerekir. Bu çocukların imanları ve küfürleri geçerli midir? Çocuk olmaları ve akli olarak tam bir olgunluk içerisinde bulunmamaları meseleyi fukaha arasında tartışılır hale getirmiştir.
İmam Ebu Hanife ve öğrencisi İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybani, sabiyyi akil denen temyiz çağındaki çocuğun İslam’ını da irtidadını da sahih saymışlardır. Hz. Ali ve çocukken Müslüman olan bazı sahabilerin İslam’ının geçerli olmasını da örnek olarak vermişlerdir. Fakat çocuk, irtidat edecek olursa ona bir ceza verilemeyeceğini; İslam’ın kendisine arz edilip öğretileceğini, hatta Müslümanlığa zorlanacağını söylemişlerdir. [2]
Ebu Hanife’nin diğer öğrencisi Ebu Yusuf ise böyle bir çocuğun İslam’ının geçerli fakat irtidatının sahih olmadığını beyan etmiştir.[3] Gerek Ebu Hanife ve arkadaşlarının gerekse diğer imamların görüşleri ve konu ile ilgili açıklamaları ictihadidir. İsabet etmiş de, etmemiş de olabilirler. Eğer çocukların durumu ile ilgili kanaatinde Ebu Hanife isabet etmiş ise bu durum velilere ağır bir yükümlülük getirmektedir. En çok sevdikleri bu varlıklarla; çocukları ile daha çok ilgilenmeleri gerekecektir. Hiçbir veli, Hz. Nuh’ tan kıymetli değildir. Onun oğlu bile küfrü tercih ederek babası ile olan velayet bağını kopardıysa[4] bizim çocuklarımız da böyle bir durumla karşılaşabilirler. Bundan dolayı çocukların okudukları, baktıkları, kullandıkları iletişim araçları, eğlence hayatları, arkadaş çevreleri, eğitim ve öğretim kurumları, komşuluk ilişkileri vb. durumlar aileler tarafından iyi bilinmeli, kontrol edilmeli ve itikadi sapmalara karşı önlemler alınmalıdır. Aksi takdirde istemediği halde kâfir anası- babası da olabilirler.
Başta, gerekli itikadi eğitimini almayan Müslümanlar olmak üzere, insanlık dünya sisteminin kuşatması altındadır. Dünya sistemine karşı alternatif bir hayat tarzını gerek dinî metinlerinde gerekse kültüründe barındırmayan Yahudi ve Hıristiyan milletinin sistemle itikadi ve ameli bir sorunları yoktur. Hatta sistem, kendi ürünleridir. Bu sistem, baskın dünya siyasetinin etkisi ile Müslümanlara dayatılmaktadır. Birçok uluslararası toplantılarda kendi amentülerini deklare eden dünya sistemi, bu amentüye uymayan İslâm milletini hizaya getirmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu çerçevede; daha demokrat, seküler ve liberal bir hayat tarzına zorlanan Müslümanlar; insanı aşan tüm aşkın değerlere karşı da pozitivist bir yaklaşım ve inanca zorlanmaktadırlar.
Neticede, hayatın gerek genişlik gerekse uzunluk alanlarında batılı gibi düşünmeye ve yaşamaya başlayan Müslümanlar (!) iman alanlarını yüzdelemektedirler. Bu yüzdelemenin oranı hayatlarını vahiy dışı kurallarla anlamlandırma alanlarıyla doğru orantılıdır. Daha açık bir ifadeyle, modernitenin etkisinde kalıp hayatlarına onunla anlam verenler politeist bir inanç biçimini tercih etmektedirler. Kur’an-ı Kerim bu konuya şu ayetle açıklık getirmiştir: “İnsanların çoğu Allah’a, müşrik oldukları halde inanıyorlar.”[5] Fakat halkın yaşadığı itikadi sapmaların nerelerde olduğunu ve buralardan çıkmak için itikadi tecdidin nasıl olmasını hiçbir sivil âlim(!) ve akademisyen ağzına bile almamaktadır. Kur’an’ın İslam itikadına temel teşkil eden ayetlerini ve hükümlerini gündeme bile getirmemektedirler. “Isındıralım, soğutmayalım” yaklaşımıyla hakikat gizlenmekte ve politeist hayat tarzı onay almaktadır. Dinin kurucusu Allah olduğuna göre, O’nun adına söz söylemekten kaçınılmalı; fakat hakikatler de gizlenmemelidir. Hz. Lokman’ın yaptığı gibi hakikati söyleme eylemi erken dönemde başlatılmalıdır. Ergenlik dönemiyle beraber çocuklar din seçiminde bulunup ideolojik bir imanı tercih ettiklerinde hakikati söylemek yetersiz kalmakta; İslâm dışı din tercihinde bulunanlar sadece polemik yapmaktadırlar. Vebal başta anne-baba, devlet olmak üzere bütün Müslümanlaradır. Zira yeryüzünde İslâm’dan uzaklaşan veya tanıyamayan herkesin hesabını Allah Teâlâ bizden soracaktır.
Çocuklarının daha ana sınıflarında Budist eğitimi almasına ses çıkarmayan veliler de bu dersin konulmasına onay veren MEB yetkilileri de siyaset kurumu da bu yazıyı anlarlar ve gereğini yaparlar...
[1] Zuhayli, El fıkhul İslâmî, c. VI, s. 185-6
[2] el- Mavsıli,Abdullah b. Muhammed, el- İhtiyar, Çağrı Yay, İst. 1980, c. V, s.148; Zuhayli, a.g.e, c.VI, s.185; Cezeri, El fıkhı ala mezahibil erbea, c. V, s.434
[3] Cezeri, a.g.e, c.V, s.435
[4] Bak: Hud 11/46 İman olmazsa en yakınlarla bile velayet bağının olmayacağına dair bknz: Tevbe 9/23-24
[5] Yusuf12/106
MEHMET SÜRMELİ
Henüz Yorum yok