MUHAMMED ŞAMİL GENÇOSMANOĞLU

-YENİ- "GÜNAYDIN" MI, "HAYIRLI SABAHLAR" MI? – BİR SELAMIN HİKMETİ ÜZERİNE

"GÜNAYDIN" MI, "HAYIRLI SABAHLAR" MI? – BİR SELAMIN HİKMETİ ÜZERİNE

“Günaydın” demek bir alışkanlıktır, “hayırlı sabahlar” demek bir bilinçtir.

Birincisi refleksle söylenir; ikincisi niyetle.

Modern zamanların sabah selamı genellikle tek kelimelik ve alışıldık bir ifade: “Günaydın.” Gündelik konuşmalarda sıkça kullanılan bu kelime, ilk bakışta oldukça masum ve nötr bir temenni gibi görünür. Güneş doğdu; ışık geldi; sabah oldu. Hepsi bu. Ne bir dua, ne bir temenni, ne de bir yöneliş barındırır. "Günaydın", kelime olarak, yalnızca günün aydın olmasına yönelik bir ifade taşır. Geceden sonra gelen aydınlığı selamlar; sabahı karşılar. Bu yönüyle zararsız ve iyi niyetlidir elbette. Fakat sadece günün fiziksel bir özelliğine —ışık oluşuna, karanlığın kalkmasına— işaret eder. Ne bir derinlik, ne bir dua, ne de bir içtenlik barındırır. Sanki makinenin sabah programına yüklenmiş bir komut gibi. Duygudan arındırılmış, anlamı daralmış, ruhsuz bir kalıptır adeta. Günün aydın olmasının, o günün hayırlı olacağına dair hiçbir garantisi yoktur nihayetinde. Oysa insan sadece fiziksel varlık değildir; ruhla kayıtlı, anlamla donatılmış bir varlıktır. Dolayısıyla selâmı da bu çok katmanlı varoluşa hitap etmelidir.

Ama biraz daha yakından bakıldığında, bu selamın anlam dünyası ile onun yerine tercih edilen “Hayırlı sabahlar” arasındaki fark, yalnızca kelimelerin değil, kalplerin ve niyetlerin de ayrıştığı bir çizgiye dönüşür. Bu yazı, işte o çizgiyi görünür kılmak için kaleme alındı.

İnsan, kelimeleriyle var olur; kelimeleriyle var kılar; kelimeleriyle yönelir, kelimeleriyle örter… Zira kelime, sadece bir işaret değil; bir niyet, bir tercih, bir duruş, bir kimliktir. Bu bağlamda her kelime bir iradedir, her selâm bir tavırdır. Çünkü selâm, yalnızca bir hitap şekli değil; bir varoluş biçimidir.

Oysa “Hayırlı sabahlar” bambaşka bir kapı aralar. Bu selam, sadece güne değil, insana yöneliktir. Sabahın aydınlığı değil, o sabahın hayırlı olması dile getirilir. İçinde hem dua vardır hem temenni. Bir insan için en büyük dileklerden biri, gününün hayırla başlaması ve hayırla devam etmesidir. İşte bu dileği, birkaç kelimeyle karşınızdaki kişiye sunuyorsunuz: "Allah sabahını hayırlı eylesin, bugünün sana iyilikler getirsin, kötülükler senden uzak olsun."

“Hayırlı sabahlar” dediğinizde, aslında sadece bir vakti değil, o vakit ile birlikte gelen tüm ihtimalleri hayra yönlendiriyorsunuz. Bu söz, bir tür duadır; aynı zamanda bir temennidir, dahası bir ontolojik davettir: Sabahı, hayra çağırıyorsunuz; zamanı berekete çağırıyorsunuz; insanı hayra katılmaya çağırıyorsunuz.

Buradaki “hayır”, kelimenin derin İslamî anlamında, sadece “iyi” değil; “maksada uygun”, “yararlı”, “kâmil” ve “hak ile kayıtlı” olan demektir. Yani hayır, eşyanın yaratılış amacıyla uyumlu olan hâlidir. O hâlde “hayırlı sabahlar” ifadesi, sadece günün iyi geçmesini dilemek değil; o günün, insanın yaratılış gayesiyle uyumlu bir şekilde geçmesini istemektir.

Bu sözün içindeki derinlik, Kur’an’ın bir öğüdünü de hatırlatır: “Ya hayır söyleyin ya da susun.” Hayırlı sabahlar diyerek, hayrı konuşmuş olursunuz. O kelimeyle hem kendinizi hem muhatabınızı dua ile kuşatır, yeni doğmuş bir günün üzerine rahmet çekmiş olursunuz.

Dil bir seçimdir; insanın iç âlemindeki düzenin dışa yansımasıdır. O yüzden dille kurduğumuz her yapı, ya bizi inşa eder ya ifsat eder.

İslami bir ölçü vardır: “Ya hayır söyle ya da sus.” (Buhârî, Edeb 31) Bu, sadece ahlâkî değil; aynı zamanda varlıkla ilgili bir ilkedir. Zira her söz, ya hayra akar ya da bâtıla… “Günaydın” kelimesi, bu anlamda semantik olarak nötrdür; ne hayır ister, ne şer. Sadece varlığı tespit eder. Oysa “hayırlı sabahlar” kelimesi, hem varlığı tespit eder hem de o varlık üzerinden bir gidişat, bir yöneliş, bir umut üretir.

Bir insanın hangi selamı kullandığı, aslında hangi dünyaya ait olduğunu da belli eder. Çünkü kelimeler, kalbin aynasıdır. Ben “Hayırlı sabahlar” diyorum; çünkü ben hayrı, güzelliği, iyiliği murat ediyorum. Çünkü kimliğimi kelimelerle kuruyorum. Sevdiklerime zaten bu temennide bulunuyorum. Sevmediklerime gelince… Onlara da “günaydın” demiyorum. Yine "hayırlı sabahlar" diyorum. Çünkü onları da hayra yönlendirmek, onları da sevebilir hale gelmek istiyorum. Selamımda bile onları kötülemiyor, dışlamıyor, aksine dua ile kuşatıyorum.

Sevdiğime de, henüz sevemediklerime de aynı temennide bulunuyorum. Çünkü hayır, sadece sevilene değil; her insana layıktır. Bu, ahlâkî değil, ontolojik bir ilkedir. İnsan sırf insan olduğu için hayrı hak eder. Düşmanına bile beddua etmeyen bir Peygamber’in ümmeti olarak, her sabah “hayırlı sabahlar” diyerek hayrı çoğaltmak, bir nevi sünnet-i seniyye izini taşımaktır.

Bana “günaydın” diyenlere dahi “hayırlı sabahlar” diyorum. Çünkü onların da, belki farkında olmadan, hayra dâhil olmalarını murat ediyorum. Bu, dilin içindeki gizli irşattır.

Ben “hayırlı adamları” severim. Hayırsızlarla işim olmaz. Bu yüzden sabahlarımda da kelimelerimi seçerim. Kupkuru, duygusuz, dar anlamlı ifadelerle değil; dua kokan, umut taşıyan sözlerle güne başlarım. Bu bir dil alışkanlığı değil, bir gönül terbiyesidir.

Selam, Sadece Selam Değildir

Unutulmamalı ki, selam bir kimliğin aynasıdır. Duruşu, dünya görüşünü, insanla olan bağını ele verir. Sadece “günaydın” demek yerine “hayırlı sabahlar” demek, bir medeniyetin mirasını taşımak gibidir. Çünkü bizim geleneğimizde her söz, bir duaya, bir murada dönüşür. Sabahın hayırlı olması demek, günün hayırlı olması, kalbin ferah olması, zihnin açık, yolun aydınlık, işinin bereketli olması demektir.

Günaydın sadece ışığı selamlar. Ama “Hayırlı sabahlar” hem ışığı, hem gönlü, hem kaderi selamlar.

Bu noktada bir tercihle karşı karşıyayız: Dilimizi seküler, duygusuz, anlamdan koparılmış bir dünyaya mı teslim edeceğiz; yoksa kelimelerimizi yeniden imanla, hikmetle, ahlâkla mı buluşturacağız?

Birincisi günün fiziki durumunu bildirir; ikincisi insanın manevî gidişatını şekillendirir

Her devrim dilde başlar; her inkılâp bir sözle kıvılcım alır. Sabahlarımıza düşen ilk kelime, günün yönünü tayin eder. Eğer güne “hayırlı sabahlar”la başlarsak, sadece kendimize değil, başkasına da hayır temennisinde bulunmuş oluruz. Bu, bir tür kalbi genişletme ve toplumu inşa etme ameliyesidir.

Bundan dolayıdır ki, ben “hayırlı sabahlar” diyorum. Çünkü kelimelerin bir ruhu olduğuna inanıyorum. Bu ruh, ya dua olur ya da boşluk. Gönlümde boşluklara yer yok. Kelimelerimi hayırla doldurmak istiyorum. Sevdiklerime de, henüz sevemediklerime de bu yüzden hep “hayırlı sabahlar” diliyorum.

İsteyen ne dilerse dilesin. Ben gönlümden geçenle, dilimden döküleni bir kılmak niyetindeyim. Her sabah bir hayra vesile olsun diye, her güne dua ile başlıyorum:

Hayırlı sabahlar…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri