MEHMET FATİH TOSUN

-YENİ- 657’NİN ŞARKISI

657’NİN ŞARKISI

Adı iddialı, havası ciddi bir programa davet edildim. Programın adı: “Soru(n) Ne?”

Sunucu heyecanlı, kayıttakiler hazır, ben ise kendimden emin…

Selamlama ve girişten sonra ilk soru:

- “Görüşleriniz bizim için önemli, aydınlatıcı cevaplarınızı merakla bekliyoruz” diyerek başlıyor cümleye ve ekliyor; “Efendim, malumunuz gündemin en yoğun maddesi ……….. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cevabım kısa, tek hecelik bir suskunluk kadar kuru: Altı yüz elli yedi. (657)

- Anlamadım efendim, 657 mi dediniz?

Evet, 657 dedim. Üstadım, malumunuz ben devlet memuruyum, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre bu sorunuza cevap veremem. Cevap verdiğim takdirde ilgili kanun maddelerine göre soruşturma açılabilir hakkımda.

- Anlıyorum Fatih Bey... Peki; şu meselede fikriniz nedir?
   657.
- Ya siyaset?
  657.
- Öyleyse din-diyanet?
   657.
- Tamam. İhanet?
   657.
- Abi! Ticaret?
  657.

657’nin şarkısını bozuk bir plaktan dinliyormuş gibi; iğnesi takılmış, hep aynı yerde dönüyor: 657, 657, 657...

Son umutla sunucu soruyor:

- “Peki Fatih Bey, bu 657’nin köklü bir revizyona ihtiyacı yok mu?”

Ama hayır… O sorunun da cevabı hazır: 657.

Program bittikten sonra oradan ayrılırken sunucunun stüdyoda yankılanan sesi bana kadar ulaşıyor:

- Bu ne kardeşim! Bir daha memur almayın yayına!

Evet, 657’nin gölgesinde kalan bir memuriyet dünyasında başka bir son da mümkün değil zaten. Çünkü bu rakam, yalnızca bir kanun değil; aynı zamanda bir dil bağlayıcı, bir fikir susturucu çoğu konuda.

 

Ve burada şunu sormak istiyor insan:

Soru(n) Ne? Devlet, Fatih Bey gibi nice memurunu böyle sessizliğe mahkûm ederek mi ayakta kalır? Yoksa hakikati konuşanlarla mı?

………………………………………………………………………………

Kıymetli okur, “eğriye eğri, doğruya doğru” diyemediğim bir “köşe suskunluğu” yazdım(!) bu defa.

Oysaki cesurca yazabilmeliydim! İhsan Fazlıoğlu ne diyordu? “Cesurlar, inançları, tercihleri, korkaklar konforları, efendileri için yaşar.” Elbette bu tür cümlelerde mevzu slogan atmak değil, durup kendine soru sormaktır. “Ben kim için, ne için yaşıyorum?”

Allah (cc) için ve O’nun (cc) rızası için yaşamalı değil miyiz? Tercihimin bir bedeli olacaksa da; cesurca, daha özgür köşe yazılarında buluşacağız inşallah… Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyecek, zalime başkaldırı, haksıza “dur!” mahiyetinde yazacağım… Yazmalıyım…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri