AV. FEVZİ KONAÇ

Çorak Toprağın Çocukları ve Ateşin Çocukları…!!

ÇORAK TOPRAĞIN ÇOCUKLARI VE ATEŞİN ÇOCUKLARI…!!

Çocukluk yıllarımda ve öğrenciliğimde, aklım erdiğinden beri çizdiğim resimlere birkaç ağaç, bir de küçük bir dere koymadan resimleri tamamlamadığımı bilmem. Nedendir bilmem ama doğanın, yeşilin, ormanın rengine hayranlığım… yaşadığım şehrin ve doğduğum coğrafyanın sapsarı renginden ve ağaca hasretten kaynaklıdır her halde. Çocukluk yıllarında ilk defa İstanbul’a giderken bu hasretin ve yeşile olan hayranlığımın ilk heyecanlarını keşfetmiştim. Kayseri gibi Anadolu’nun ortasında bozkır diyarından, Bolu civarına yaklaşıp dağa tırmanırken gördüğüm sıra sıra ağaçlar beni kendine meftun etmişti. Bolu dağında otobüs mola verdiğindeki mutluluğumu bugün gibi hatırlarım. İç Anadolu’dan geçerken nadirde olsa tarlaların içinde nasıl olmuşta yetişmişse bir ağaç gördüğümde, yazın kavuran sıcağında bir ağaç gölgesinin bir çiftçi için ne kadar kıymetli olduğunu tefekkür eden ben, Bolu dağlarındaki ormana hayran olmuştum.

Çocukluk işte. Belki de yokluğunu çektiğimiz yeşile olan özlemin dışa vurumuydu ruh halim. Aradan geçen yıllara rağmen bu sevgi ve hayranlık hala devam eder. Kaç kez gittim bilmiyorum ama Karadeniz’e her gidişimde aynı duygular beni esir alır. İçimden her ağacın altında ve her akan suyun kenarında mola vermek, saatlerce o şırıltıyı dinleyip altında gölgelenmek gelir içimden. Ağaç ve orman böyle cezbeden bir nimettir benim için. Ülkemin uzaydan çekilen fotoğraflarında ağaç fakiri olduğumuzu gördükçe burkulur yüreğim. Kimi  zaman şehir efsanesi gibi anlatılan “aslında uzun yıllar önce buralar ormanmış ama insanımız yakacak için kesip bitirmişler, evlerinin damı için ağaçları kesip yok etmişler” ifadesini kimden duysam, hemen düşman olurum geçmişte bunu yapanlara.

Yıllar önce gittiğim Bosna Hersek’te ormanların içinden geçerken hem oralara imrenmiş hem de ecdadıma gıpta etmiştim. Bosna Milli Parkının bir köşesinde büyük bir intizam ve düzenle yanyana dikilmiş ve yaşları 150 yıllık olan çınarları görünce, bu ağaçların ecdadımızın hükümranlığı döneminde dikildiğini düşünüp, sanki bir akrabamızı görmüş gibi olduğumu ifade etmek isterim. Ecdadımı oraları gezerken “Ne kadar akıllılarmış. Anadolu gibi çorak diyarda ne yapacaklar, elbette buralar gibi cennet misali güzellikleri fethe boşuna gelmemişler” diye gıyaplarında hep takdir etmiştim. Allah’ın lütfu o coğrafyaları gördükten sonra bağ evimizde iç Anadolu ikliminde, en az 20 yıl bir çocuk edasıyla bakıp gözettiğimiz bir ağacın nazlı nazlı yetişmesini gördüğümden bir tek dalının kırılmasına nasıl içim acır anlatamam.

Bütün bu girişi neden yapıyorum belki bunu izah etmem lazım. Başta Hatay ve ilçeleri olmak üzere ülkemizin çeşitli yerlerinde orman yangınları çıktı. Bir dava nedeniyle 3/5 kez o bölgeye gitmiş bitki örtüsüne ve bereketli topraklarına hayran olmuştum. Ağaç ve orman hasreti olan biri olarak bu yangınları gözyaşları ile izledim. Bu yangınların terör örgütü eliyle çıktığı haberleri içimi daha çok yaktı. Yanan ceylanlar, kaplumbağalar, ağaçlar, kuşlar ve yuvalarındaki yumurtalar ekrana geldikçe hüznüme hüzün eklendi. Bir ideoloji düşünün ki insanlara özgürlük vadediyor (!) Bunun propagandası güya için dağda yere çöp atmıyor ve tükürmüyor (!) Bu insancıl varlıklar güya çevreye dost (!) Ama bakın ki hedeflerine ulaşmak için 40 yıldır bu topraklarda insan kanı döküyor ve cana kıyıyor. Anaları, terörist yapmak için canparesi yavrularından ayırıyor. Çocuk, yaşlı demeden katlediyor. Köyleri yakıyor, şantiyeleri yıkıyor. Öğretmen, asker, polis ve eşlerini suikastle öldürüyor.

Peki bütün geçmiş karnesi bu zalimliklerle dolu bu kahpeler orman yakınca şaşırılır mı? Şaşırmadık elbette. Terör örgütünün Marksist Leninist çizgisinde din yok, iman yok, İslam yok, merhamet yok, acımak yok, sadece ve sadece hedefe giden yolda eylem var, kan var, yakıp yıkmak var. İşte bugün ateşin çocukları bu eylemleri ile dilsiz olan Rahman’ın kullarının hukukunu çiğnediler. Çocuk katilliklerinin yanına birde yavru ceylanı yakarak katletmenin günahını eklediler.

Biz çorak toprağın çocuklarıyız. Zaten yeşile hasretiz. Ama ya siz ateşin çocukları, ateşe meraklısınız öyle mi? Siz bu ormanları yakarak bizim inandığımız ahiret yurduna ateşinizi hazırladınız. Biz ise kıyamet koparken ağaç dikmekle emrolunduk. Ve haykırıyoruz ki;

EY HATAY...
Elbette hüzünlüyüz... Elbette canımız yandı... Elbette gözyaşlarımızı tutamadık... Allah'ın dilsiz kulları hayvanların, ağaçların çaresizce yakıcı ateşe teslim olmalarına şahitlik ettik...
Ama bu ateşi yakan eller ve onları kullanan efendileri şahit olsunlar ki;
Onlar 1 yakacak, biz yeniden 1 milyon dikeceğiz...
Onlar 1 üzecek, biz 1 milyon sevindireceğiz...
Onlar 1 öldürecek, biz 1 milyon dirileceğiz...
Onlar 1 yıkacak, biz 1 milyon yeniden yapacağız...
Çünkü onlar zulmün temsilcileri, bizler ise sevgi ve merhametin temsilcileriyiz...
Onlar eli kanlı katil, biz ise mazlumun omzuna dokunan merhamet eliyiz…
Onlar kukla ve uşak... biz ise binlerce yıllık tarihin şanlı mirasçısıyız...
Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki... Allah'ın vaadi haktır... biz kazanacağız…!!

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri