Mustafa Küçüktepe

Bosnalı

BOSNALI

                                                                                                     www.mustafakucuktepe.com

Adım Mustafa Talha, yaşım 22, evliyim, küçük bir çocuğum var, öğrenciyim. Oğlum Muhammed Abdusselam gece ağlayarak uyandı. Ben de uyandım. Annesi yanında idi. Muhammed ağlarken annesi ayakta oğlum bağrında. Yüzü korkudan sapsarı olmuştu. Vücudu titriyordu. Onlara uyku sarhoşluğuyla bakıyordum. Kulağıma bomba sesleri, gözlerime güneş aydınlığı geliyordu. Ama gece yarısı olduğundan emindim.  Saate baktım, saat gece yarısı 02.10 idi. Hanımımın ve çocuğumun halleri, bomba sesleri ve aydınlattığı gece...

Ben de korkmaya başladım, vücudumun titrediğini,  gözlerimin kapandığını hissediyordum. Perdeler aralanıyordu. Gözlerimin önünden sahabe geçiyordu. Onların hayatları, savaşları, çileleri, her şeyleri... Hele Halit b. Zeyt, O daha başkaydı orada. Yaşlı haliyle İstanbul'u fethetmeye gelip sur diplerinde şehit düşmüştü. Şehit olmak şehit olmak...

Bir kaç saniye sonra perdeler kapandı, gözlerim açıldı. Karşımda ağlayan oğlum ve hanımım. Bir an onları düşündüm. Onlara rağmen savaşmak. Bosna'yı, oğlumu kurtarmak, herkesi kurtarmak ya da şehit olmak. Savaş ve şehit...
....
Yürüyordum karanlıklar içinde, yaralıydım. Ordudan ayrılmışım. Yolumu kaybetmişim. Silah tutacak gücüm kalmadı. Üç gün önce bacağıma şarapnel parçası isabet etmişti. Bu gün de kolumdan kurşun yedim. Sanki nefeslerim sayılı gibi geliyor bana. Yürümeye dermanım kalmadı. Bu halimle Bosna'ya, eşime, çocuğuma, kimseye bir faydam olmayacak.

Artık dayanamıyorum.  Aman Allah'ım! Nasıl bir çile bu?  Sabrım tükendi, kalakaldım olduğum yerde. Karanlık ve soğuk bir gece... Kolumdan ve bacağımdan akan kanlar elbisemi kırmızıya boyarken, canımı da alıp götürüyor gibi hissediyorum.

bu gece eğilip aşağıya uzatıyor ay
sopsoğuk dudağını
sırtüstü uzanmış yatıyorum ırmağa
akan kanlarım suyunu kırmızıya boyarken
üşüyorum
ayın nurlu dudağını tefekküre dalıyorum
oğlum Muhammed hatırlar mısın o günleri
ben mi
ben hatırlamıyorum
anı defterimin sudan yaprakları okuyor onları bana
kalbim bir kurşunun sıcaklığıyla
doyumsuz kanını nehre akıtırken
hatırlayamıyorum zihnim karışıyor
ve uzaklardan gelen gök gürültüsü ve onun sesiyle
sırtüstü uzanmış yatıyorum ırmağa
öyle bir yatış ki bu
ebediyetin kapısına kadar...
işte ben gittim sanma ki bu son gidişim
ebedi hayatın kaldırımlarında yeniden beni ayakta görürsün
nehir sesiz sessiz akarken
kanım bulandırıyor  suyunu
takvim yaprakları teker teker düşerken
ben seni bekliyorum
Bosnalım kurşunlar bombalar aydınlatıyor karanlık gecemi
ağlayan kadınlar düşen çocuklar
Allah Allah diyen Bosnalı kardeşlerim
şimdi siz koşun atın kurşunları sırp itlerine
benim yerime de
çığlıklar bağrışmalar
sağdan soldan göğe fırlayan  Rabbine yükselen
mazlum duası misalinden
yok beyaz sevgilim yok gücüm
Bosnalının ayağa kalkacak mecali kalmadı

Evladım kanım akarken parmağımı ona batırıp gömleğime "Şehitler ölmez, şehitler ölmez"  yazıyorum.  Şayet bu gömlek eline geçerse onu al öp öp ve bir ömür boyu onu gönlünde sakla. Benim sana anlattığım şehadeti şimdi yaşacağım.

Ya Rabbim nedir bu müslümanların çilesi? Mü'minlerin kanı ne zaman dinecek? Bosnalıların, Filistinlilerin akan kanı ne zaman  duracak?  Toprak ne zaman kana doyacak? Allah'ım bu kanlar toprağın düğünü mü? Bu bir düğün mü yoksa? Evet bu bir düğün: Bir Bosna Hersek düğünü, bir Filistin düğünü... Kan, gözyaşı ve tebessümle karışmış bir düğün... İçinde kadınların çığlıkları, çocukların ağlamaları olan bir düğün.
...
Ya Rabbim ayağım şiddetlice sancıyor, kolum, onu hiç kullanamıyorum.  Akan kanlar toprağı ala buluyor. Son saatlerim olduğunu hissediyorum. Hem kanım hem nefesim yavaş yavaş tükeniyor. Hem artık ağlayamıyorum da. Ey gecem, sen sorma neden ağlayamadığımı, sen sorma canım sevgilim. Derdimi tazeleme. Keder torbamın içine çile atma artık. Elemimi artırma artık...

Ben söyleyim iki gözüm.  Göz pınarlarım kurudu.  Irmak gözesinden kesildi.  Uzaktan çakan bir şimşek beynimde zonklayan füze hızıyla kalbimi titretti. Allah'ım rengim sarardı, dudağım,  bana uzanıp öpmeye çalışan ayın nurlu soğuğunu unuttu. İçim kan kaybediyor.

Ey gecem sen de şahit ol ki; ben türlü yemekler yiyen, sıcak yatağında uyuyan sefa müslümanı  değilim.

 Ey kuşlar siz de şahit olun ki; ve ey mü'minler siz de şahit olun ki; ben Rabbime gidiyorum, sevgilime kavuşuyorum.

Ne mutlu bana ki; kanlar içindeyken ruhumu rabbime teslim ediyorum. Allah'ın mazlum kulları şehitler...  Arkadan gelenlere şehadeti öğreten kimseler...

Not: İlk adım gazetesinde yayınlanan yazımdır.

1 Yorum

Mehmet Yağmur

Mehmet Yağmur

06 Kasım 2020
Diline kalemine sağlık kardesim çok güzel olmuş devamını dilerim.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri