Mustafa Dündar

İnce Çizgi: Hakikat

             İNCE ÇİZGİ : HAKİKAT

  Konuşmak ve gürültü yapmak arasındaki ince çizgi hakikattir. Hakikati konuşmadığımız takdirde sözümüz kalbe şifa değil, zulüm; sesimiz ruha huzur değil, rahatsızlık verir. 

  Konuşmak mühim bir meseledir. Zira insanlar ancak konuşarak anlaşabilir. Hal böyle olmakla birlikte her şeyde olduğu gibi konuşmakta da bir sınır vardır. Zira konuşmanın da bir usulü vardır. Doğumumuzdan ölümümüze kadar hayatımızın her anını şekillendiren, bize usul kuralları ihdas eden İslam, konuşmada da bir usul belirlemiştir. Boş konuşmaktan sakınmalı, konuştuğumuz vakit ise doğruları, hakikati konuşmaktan imtina etmemeliyiz. 

  Hakikati işitmek, insanoğlunun hoşlandığı “şey”ler arasında sayılamaz. Ancak kendini gerçekleştirmiş, yolculuğunu tamamlamış, haddinin farkına varmış kimselerin işidir hakikati hoşnutlukla karşılamak. Yani “er” kişilerdir hakkını verebilen hakikatin… Hakikati konuşmak da en az hakikati işitmek kadar zordur. Her hal ve şartta doğruyu söylemek, hakikati konuşmak da yine “er” kişilerin harcıdır. “Er kişiler” yani doğru söyleyenler, hakikatten bahsedenler sevilmez. Atasözümüz bile vardır “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye. Varsın kovsunlar, biz onuncu köye talibiz…

  Hakikat, can yakar. Bu yüzdendir pek fazla taliplisinin olmayışı. Konuşanın da dinleyenin de canını yakar. İnsanoğlu, hakikati duymaktansa masalların büyülü dünyasında yaşamak ister. Halbuki büyülü dünyalarda yaşadığını sanmaktansa hakikatin yaktığı can ile nefes alıp vermek daha karlı değil midir? En azından insan olduğunun farkına varır, canı yanınca insan… Hakikati duymak istemeyen insanoğlu, aynı zamanda konuşmayı da pek istemez. Zira hakikati konuşmak da yürek, cesaret ister; bedel ödemeyi göze almayı gerektirir. Bu yüzden hakikati konuşmaktansa masalların büyülü dünyasını anlatan kimseleri dinlemeyi yeğler insanoğlu…

  Günümüzde, tüm zamanlarda olduğundan belki de daha fazla ihtiyacımız var hakikati duymaya ve konuşmaya. Sahneyi terk etmeyen dalkavuklar, menfaatleri uğruna her türlü yalanı söyleyen yalakalar, vahim olan durumu sırf çıkarları için çok güzelmiş gibi gösterenler göklere yükseltilirken; doğruyu söyleyenler, tehlikelerden bahsedenler, olması gerekeni konuşanlar, hakikati nefes nefes haykıranlar ise duyulmuyor, dışlanıyor, yerin dibine batırılıyorlar… Halbuki asıl göklere çıkarılması gerekenler bedel ödemeyi göze alarak, canlarının yanmasına aldırmadan hakikati konuşanlar ve menfaati, ihtirası, makamı, parayı bir kenara bırakarak doğru sözden ayrılmayanlardır! Şu da bir gerçek ki biz her ne kadar yerin dibine batırdığımızı zannetsek de hakikat neferlerini, onlar aslında göklerden bakarak bize acıyorlar. Zira gökyüzünün talebesi olan hakikat elçilerini en başta hocaları bırakmaz. Biz yine masalların büyülü dünyasında cesur, yürekli, asil hakikat erlerini yerin dibine batırdığımızı zannediyoruz. Hayatı yaşamayan masalların farkına varamaz. Masallardan çık/a/mayan ise hayatı fark edemez… Biz, masallarda yaşayan ve hayatı fark edemeyen aciz      insanlar topluluğu, ancak sınırlı dünyalarında toprağa mahkûm edebilir hakikat neferlerini!..

  İnsan hakikatin peşinden koşmadıktan, doğru sözlü olmadıktan sonra neden yaşar ki? Menfaati için hakikati reddeden insan, gerçekten yaşıyor mudur? Kalbi var mıdır menfaatçilerin? Kalbi olmadan yaşayabilir mi insan?  Masallarda insanın kalbi olmasına gerek var mıdır yaşamak için? O halde yine yaşadığını zanneder insan, hakikatin olmadığı yerde. “Zan”lar dünyasıdır hakikatin olmadığı dünya! İşte bu yüzden;

  Hakikatin olmadığı dünya, masaldan; hakikatin olmadığı konuşma, gürültüden öte geç/e/mez… 

  Konuşmak mı yoksa susmak mı? Hakikati konuşmadıktan sonra susmak daha evladır. Zira gürültü yapılarak çevre rahatsız edilmemiş olur. Hakikati konuşanların susması ise zaten ciltler dolusu kitaba bedeldir. Bu yüzden hakikati konuşanlar, sussalar da konuşsalar da hep bir şeyler anlatırlar…  

  Hülasa konuşmak ile gürültü arasında ince bir çizgi vardır ki o da “hakikat”dir. Hakikat konuşulmuyorsa gürültü yapılıyor demektir. Hakikatin olmadığı yerler, masalların büyülü dünyasına benzer ve bu büyüye bir kez kapılanlar asla ama asla gözünü hakikate çevirmek istemez, hakikati duymaktan hoşlanmazlar. Her ne kadar acıtsa da can da yaksa hakikat insanın yaşam emaresidir ve asla ama asla vazgeçmemesi gereken sevdası ve davası olmalıdır! İnsan, tüm bedelleri canıyla, malıyla ödemeyi göze almalı ve hakikat çizgisinden şaşmamalıdır. Aksi takdirde yaşamanın bir manası kalmayacaktır...

  Masalların büyülü dünyasından sıyrılıp hakikat ummanına kulaç atmak duasıyla….

  Vesselam.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri